Güzel yurdumun güzel insanları ve değerli okurlarım, Ramazan (Oruç) ayınız kutlu olsun. Bildiğiniz gibi İslam'ın temel kitabı Kur'an bu ay içinde inmiştir. Bu yazımda Atatürk'ün İslam dinine nasıl baktığını açıklamaya çalışacağım.


İslam Nedir?


'İslam'
sözcüğünün kökü olan 'silm' ve 'selam' sözcüklerinden türeyen kelimeler Kur'an'ı Kerim'de yüzden fazla ayette geçmektedir. 'İslam' sözcüğü ise ad ve eylem durumunda ondan fazla ayette yer alır.


'Kur'an bünyesinde 'Allah'a teslim olmak' anlamında kullanılan İslam'ın köklerinden biri 'silm'; barış, güven, huzur; 'selam' ise mutluluk, esenlik, güven demektir. Kur'an, vahiy kaynaklı dinin adını, İslam koyarak tanrısal dinin amaçladığı hedefleri ve insan hayatına kazandırmak istediği değerleri göstermiştir: Al-i İmran Suresi 19. Ayette Allah katında din İslam'dır; 85. Ayette, kim İslam'dan gayrı din ararsa; Maide Suresi 3'te sizin için din olarak İslam'ı seçtim.'


'
İslam kavönın iç içe daireler halinde üç anlamı vardır. Evrendeki bütün şuurlu varlıkların içinde bulundukları düzen yani din. İlk peygamberden son peygambere kadar bütün Tanrı elçilerinin tebliğ ettikleri dinin genel adı. Kur'an-ı Kerim'de ortaya konan ve Hz. Muhammet tarafından tebliğ edilen son din (Prof. Dr. Yaşar Nuri Öztürk, İslamî Kavramlar Ansiklopedisi C. I, s. 135; Mustafa Sağ, İslam'ı Doğru Anlamak, s. 4).' İslam'a inananlara da Müslüman denir.


Günümüz insanının temel kusuru dinini yani İslam'ı doğru anlayamamasıdır. Çakma din insanlarının söyledikleriyle yetinmek, onların sözlerini gerçek din sanmaktır. Oysa 'Bir Müslüman'ın İslam'ı doğru olarak anlayabilmesi, o Müslüman'ın inandığı şeyi ne kadar bilinçli olarak bilip bilmediğiyle anlaşılır. Sadece inandım demekle Müslüman kendini kurtaramaz. İnandığımız İslam'ın değeri, onu bilinçli olarak bilmekle doğru orantılıdır. İslam'ı doğru anlamak, her şeyden önce evreni ve içindekileri yaratan ve insanı var eden yaratıcı kudreti doğru olarak algılamak; sonra da o yaratıcı kudretin hiçbir dengi ve ortağının olmadığına bilinçli olarak inanmak gerekir( M. Sağ, age. Giriş Bölümü, s. 1).'


İslam'ı doğru anlamak için iki temel ögeyi iyi bilmemiz gerekir: İslam'ın temel kitabı olan Kur'an ve Kur'an'ı tebliğ eden Hz. Muhammet. 'İslam'ı doğru anlayabilmek için her şeyden önce Kur'an'ı tebliğ eden Hz. Peygamberi doğru olarak anlamak ve algılamak çok önemlidir. Çünkü Peygamberi doğru anlamak, dini yani İslam'ı doğru anlamanın baş koşuludur. Hz. Peygamberi, Kur'an'dan öğrenmek gerekir. Peygamberi, Kur'an dışı kaynaklardan öğrenmeye kalkışanlar, ona insanüstü nitelikler yakıştırmakta, doğal yaşantısını dine katarak adına rivayetler üretip bu rivayetlere göre kutsallaştırılmış bir peygamber ortaya koymaktadırlar ( Mustafa Sağ, age. s. 7-12).' Böylece ortaya Kur'an dini değil de uydurulmuş bir İslam ortaya çıkmaktadır. Demek ki Hz. Peygamberi doğru anlamak, İslam'ı doğru anlamak; Hz. Peygamberi yanlış anlamak da İslam'ı yanlış anlamak demektir.


Gelelim asıl konumuza. Zaman zaman duyarız bazı çatlak sesleri, suçlamaları; 'efendim, Atatürk dinsizdir, dini, Kur'an'ı yasaklamıştır, camileri kapatmıştır. Peki gerçek böyle midir? Bir bakalım.


Atatürk'ün sözlerine ve söylemlerine özenle bakıldığında hiçbirinde dini, Kur'an'ı, camileri, Tanrı'yı, Hz. Muhammet'i kötüleyici sözüne rastlayamazsınız. Tam tersine onları yüceltir, onlardan övgü ile söz eder.


Atatürk, İslam'ı nasıl anlıyordu?


Bu soruya doğru yanıt verebilmek için onun Tanrı, Hz. Muhammet, Kur'an ve İslam hakkındaki sözlerine, düşüncelerine doğru bakmak ve bunları doğru anlamak gerekir.


Atatürk'ün Tanrı'ya ve İslam'a inancı sonsuzdur.


Atatürk, 7 Şubat 1923'te Balıkesir'de halka seslenirken şöyle der: 'Ey millet, Allah birdir, şanı büyüktür. Allah'ın selameti, atıfeti ( iyiliği, bağışı), hayrı üzerinize olsun. (ASD II, s. 98).' Türkiye Büyük Millet Meclisinin toplanmasının ikinci yılı nedeniyle Cenab-ı Hakka hamdüsena ederim yani şükranlarımı sunarım diyor. (Ali Mithat İnan, Atatürk'ün Not defterleri, s. 93, 215, 104).'


Atatürk'ün gözünde Hz. Muhammet, Tanrı'nın birinci ve en büyük kuludur.


'Hz. Muhammet'in ilkel Arap toplumuna İslam düşüncesini kabul ettirirken izlediği strateji, verdiği mücadele; kararlı ve cesur tavrı, gerçekçi ve akılcı yaklaşımları ve samimiyeti Atatürk'ü etkilemiştir.'


'Hz. Muhammet'in evrensel bir kişilik olarak ortaya çıkışı, düşünce ve uygulamaları tüm insanlara yönelik olması; tabuları yıkıp ilkel gelenek ve düşüncelerle mücadele etmesi; eğitime, bilime büyük önem vermesi; dürüstlük, ahlak ve erdem gibi değerleri savunması Atatürk'ü, Hz. Muhammet üzerinde düşünmeye iten nedenlerdir (Sinan Meydan, Atatürk ile Allah Arasında, s. 889).'


Atatürk'ün Hz. Muhammet hakkındaki aşağıdaki sözleri ve düşünceleri özenle incelendiğinde, Hz. Muhammet'i nasıl anladığı kolay anlaşılır.


'Hz. Muhammet'i bana, cezbeye tutulmuş sönük bir derviş gibi tanıtmak çabasına kapılan cahil adamlar, onun yüksek kişiliğini ve başarılarını asla kavrayamamışlardır. Anlamakta da çok uzak görünüyorlar. Cezbeye tutulmuş bir derviş, Uhud Savaşı'nda en büyük bir komutanın yapabileceği bir planı nasıl düşünür ve uygulayabilir? Tarih, gerçekleri değiştiren bir sanat değil, belirten bir bilim olmalıdır. Bu küçük savaşta bile askerî dehası kadar siyasal görüşleriyle de yükselen bir insanı, cezbeli bir derviş gibi anlatmaya yeltenen cahil serseriler, bizim tarih çalışmalarımıza katılamazlar. Muhammet, bu savaş sonunda çevresindekilerin direnmelerini yenerek ve kendinin yaralı olmasına bakmayarak galip düşmanı izlemeye kalkışmamış olsaydı, bugün Müslümanlık diye bir varlık görülmezdi (Prof. Dr. Utan Kocatürk; Atatürk'ün Fikir ve Düşünceleri, s. 328).'


Atatürk, 19 Ocak 1923 Cuma günü İzmit Sineması binasında halka yaptığı konuşmasında şöyle diyor:


'Hz. Peygamber Efendimiz, bütün Müslümanların ve kutsal kitap sahiplerinin bildiği üzere Allah tarafından dini gerçekleri insanlık dünyasına duyurmaya ve anlatmaya memur edilmiştir. Ve adı Peygamber'dir. Yani haber ulaştırmakla görevlidir. Ulu Tanrı Kur'an-ı Kerim'in delil olarak gösterilen ayetlerinde, kendisine emirlik, saltanat ve taç vermiş değildir. Hükümdarlık vermiş değildir. Peygamberlik görevi ile göndermiştir. Tabiatıyla gerçek görevini tümüyle kavramış olan Cenabı Peygamber, bütün dünya insanlarına onu duyurdu. Cenabı Peygamber, İran, Roma İmparatorluğu ve diğer devletlere gönderdiği Peygamberlik ve İslam'a çağrı mektubunda 'Allah birdir ve ben onun tarafından size gerçekleri anlatmaya memurum. Hak din İslam'dır, bunu kabul ediniz ve koruyunuz. Milletiniz ve hükumet biçiminiz saklı kalacaktır( ABE 14, s. 333).'


Atatürk, Balıkesir Zağnos Paşa Camii'nde minberde yaptığı konuşmasında Hz. Muhammet hakkında şöyle demiştir: 'Peygamberimiz Efendimiz hazretleri, Tanrı tarafından insanlara gerçekleri bildirmekle görevlendirilmiş ve elçi olmuştur. İnsan yaşayışını düzenleyen temel kurallar hepinizce bilindiği üzere Yüce Kur'an'daki yazılı buyruklardır yani ayetlerdir (Komisyon, Atatürk Düşüncesinde Din ve Laiklik, s. 21).'


'Hz. Muhammet, Tanrı'nın birinci ve en büyük kuludur. Onun izinde bugün milyonlarca insan yürüyor. Benim, senin adın silinir; fakat onun adı sonsuza kadar yaşar, o, ölümsüzdür. (Prof. Dr. Utkan Kocatürk, age. s. 328).'


'Büyük bir devrim yaratan Muhammet'e karşı beslenilen sevgi, ancak onun ortaya koyduğu fikirleri, esasları korumakla belirmesi gerekti. Peygamber ölür ölmez düşünülecek şey, onu bir an önce toprağa vermek değil, yaratmış olduğu devrimi güven altına almaktı. Bu da yerine önce devrimi kavramış en yakın bir arkadaşını geçirerek baş gösterecek tehlikeleri önlemekle olurdu. Devrimi kavramış ve ona bütün varlığıyla bağlanmış böyle bir halef seçtikten sonradır ki onun gömülmesi düşünülebilirdi. Bu gerçeği o zaman üç büyük insan kavramıştır: Ebubekir, Ömer, Ebu Übeyde (Prof. Dr. U. Kocatürk, age. s. 329).'


'Cenab-ı Peygamber, peygamberlerin sonuncusu olmuştur ve kitabı (Kur'an), en eksiksiz kitaptır (U. Kocatürk, age. s. 327).'


Bu örneklerden de anlaşılacağı üzere Atatürk, Hz. Peygamberi, Kur'an'ın verileri ışığında gerçek nitelikleriyle anlamış ve anlatmıştır. Bu durum, Atatürk'ün Kur'an'ı ve İslam'ı doğru anladığının bir kanıtıdır.