Elektronlar kendi yörüngeleri etrafında dönerler. İslami siyasi hareket 1969 yılından bu yana Milli Görüş yörüngesi etrafında döndü. Ne zaman devlet refleksi siyasi terbiye olarak parti kapatmayı gündeme getirdi, Türk siyaseti bu hareket içinde yer alanların başka yörüngelere zıplamalarına şahit oldu. O zaman devreye diğer bir fizik bilimi girdi. Cuantom fiziği... Elektronların kendi yörüngelerinden başka yörüngelere zıpladılar. İslamcılıktan muhafazakarlığa, siyasetin radikal ucundan merkeze, illagaliteden legaliteye, legaliteden illagaliteye, hukuki duruştan siyasi duruşa uzanan yörünge değiştirmeydi bu.E

Bir döneme imza atmış olan cunta lideri Türkiye'deki demokrasi anlayışını Gitar'a benzetiyor ve şöyle diyordu: 'Demokrasi gitara benzer. Her telinden bir ses çıkar' İhtilallerin post modern darbelerin kesintiye uğrattığı dönemler resitallerin değil tek düze bir telin ama buyurgan devletin 'do' notasından başka bir şey olmadı. Toplumun bazı kesimlerinin İnadına gitar tellerinden ayrı melodi çıkartma gayretleri göz ardı edilirken, Kutsal devlet kutsayıcıları, boyunlarına bağladıkları muskaların esirleri oldular.

İslami siyasetin demokrasiyle tanışalı 50 yılı yaklaştı. Bu dönemde devlete rağmen politika üretme yerine devletle birlikte rejime rağmen politika üretmeyi yeğleyen İslami siyasetin 50 yıl geçmişlerinde iki ihtilal, post modern darbe, e-muhtıra girişimi ve bir de 15 Temmuz gibi kanlı işgal girişimi var. Bu döneme sığan üç siyasi partinin devlet tarafından kapatılması demokratik bir kültürün yaşanması ve algılanması bakımından yüklü bir direnç ve yükümlülük getirir. Devlet parti kapatmayı bir nevi evcilleşme modeli olarak algılamış, 28 Şubat'ın Cumhurbaşkanı tarafından bu algılama 'parti kapatmak siyasi terbiye modelidir' şeklinde tanzim edilmişti. Şimdi İslami siyaset '28 Şubat'ın ıslah evinden' çıkmış 18'lik gençler değiller. Sağın üç halinin ortak konbinezonlarını bir bir deneme ve sunma gayreti içindeler. Bu bağlamda; sağın üç halini Tanıl Bora'nın yaptığı şu ayrışmaya bakmak gerekir: Sağın katı hali; milliyetçilik, sıvı hali; muhafazakarlık, gaz hali ise; İslamcılık... Acaba hal böyle midir?

Türkiye'deki İslami hareketi kopyalanış bakımından diğer İslam ülkelerinden ayırt etmek gerekir. Bu hareket 1969 yılına kadar kendisini sağ'daki partiler içinde tariflendiren bir geleneğinin dışa vurumunu sağlayamadı. Sağ hareket sağın katı ve sıvı haliyle sürdürdüğü politik yaşama güdüsünü 1969'da yeniden şekillendirme ve ayrışmaya tabi tutma gereği gördü. Bu ayrılmanın 12 Mart 1970 ihtilali sonra olmasına dikkat çekme de fayda var. AP cenahında siyasi açılımına zemin bulamayan Prof. Dr. Necmettin Erbakan'ın önceleri reaksiyoner bir tavırla sisteme ve rejime ve dolayısıyla siyasi erk'e karşı gerçekleştirdiği Bağımsızlar Hareketi Siyasal İslam sürecinin startının verilmesine neden oldu. Necip Fazıl Kısakürek'e 'Mukaddesatçı Türk'e Beyanname' başlığıyla Büyük Doğu Dergisi'nde yayınlandığı (1969 sayı: 6) bir yazı Erbakan hareketinin ilk manifestosu sayılır:

'Bizim partimiz yoktur olamaz: Kanun memleketin yüz binlerce cami ve mescidini dolduran Müslümanların partileşmesine engeldir. Kanuna riayet ve her şeyi kanun dairesinde hall ve fasl etmekse şiarımız...Kanun tenkit edilebilir, fakat yasakladığı yapılamaz. İslam esaslarına dayalı parti yasaktır. Ve 163. maddeye göre de dinleyenlerin hislerini gıcıklayıcı bir tonla 'Allah' demek bile suçtur. O halde bir Türk'ün ruh yapısını vatana hakim kılabilmek için muhitten merkeze doğru değil merkezden muhite doğru bir yol aramak durumundayız.'

Bu bakımından MNP kuruluş iksiri bakımından Necip Fazıl'ın 'çile laboratuvar'ın ilk ürünüydü. İslami bir kaygı ve kuşku ile namaz kılmayanın delegenin parti saflarına katılmadığı Milli Nizam Partisi, sömürü ve kötülüklere kul olmakla eş değer gördükleri masonları da partilerine almadılar.

İslami siyasi hareket, sağcılaşma bloğunun yıkmak ve geniş halk kitlelerini yeri bir eksen etrafından döndürebilme gayreti içine girdi. Böylelikle İslami siyasi hareketin, Erbakan Hareketi olarak algılanması gerekir ki Erbakan'ın 40 yıldır üstlendiği misyon Kırat'ın efsanevi gücünü yerle bir etti. Bu dönem Erbakan'ın Milli Görüş, Milli Şuur Milli Hamle sloganıyla yeni bir nizam için yeni bir nesil yetiştirme dönemidir. Artık demokrat tiplemeye 'Molla Mücahid' tiplemesi egemen olacak, devletin ancak İslamı bir yapıda kutsanacağına ilişkin gelenek parti tabanında prim bulacaktır. Erbakan siyasi kültürün yanında ekonomik sınıfını da, sektörünü de dizayn etmekte gecikmedi.

MSP, Erbakan için, sistemle barışmanın ilk adımıdır. İhtilal liderleri 12 Mart'ta kapısına kilit vurdukları MNP kadrolarını, Atatürk'ün partisine koalisyon ortağı seçiliyorlardı. Sağın darbe aldığı 1973 seçimleri siyasal İslami hareketin sistemle buluşması sağcılıktan ayrışması demekti. Bu kopuş 1991 seçimlerine kadar devam etti. RP'nin 11 yıllık Meclis dışı kalması, RP'nin tekrar sağcılaşma deneylerine tabi tutulmasını ve uzaklaştığı sağın katı ve sıvı haline yeniden katılması anlamını taşıdı. O seçimde ilk defa Erbakan geleneğinden gelen Recai Kutan, RP'yi tanımlarken 'milliyetçi ve mukaddesatçı parti 'tanımlaması yaptı. Artık RP İslami parti olmaktan kurtulmalıydı. Bu nedenle Recep Tayyip Erdoğan'ın başını çektiği bir dönemin yaygın tanımıyla 'Yenilikçi hareketi' ilk örgütleyen Recai Kutan' dır. Yenilikçilik RP için sistemle, sağ ile ve yöneten elitle buluşma anlamı taşıyordu. Öylede yapıldı. Partinin kadrolarına yenileşmeye uygun yeni vitrin malzemeleri getirildi. O dönemde partinin radikal kanadını Recep Tayyip Erdoğan oluşturuyordur. Erdoğan; 1991 ittifakına, sistemle buluşmaya, yenileşme şerh koyan isimler arasında yer aldı. Erbakan'ı bir çok toplantı da İslami hassasiyetlerden ödün vermekle suçluyor, RP'nin sağcılaştırmasına tavır ve çekince koyuyordu. (1)

'Türk siyasetinin en renkli kesimi olan Milli Görüşçüler, siyaset arenasına merhaba dedikleri günden bugüne halk ile aralarına koydukları 'biz ve onlar' mesafesinin geçersizliğini post modern bir dönemin hemen arkasından anladılar. Onların 'biz' diye nitelendirdikleri seçmenler onları genel ve yerel bazda hükümete taşıdılar ama, 'onlar'sız bir şey yapamadıklarını/ yapamayacaklarını farkına geç de olsa vardılar. Bu hareket 'biz'lerin yaralarına merhem olmadıkları gibi 'onlar'ın da hayatlarında yeni yaralar açtılar. Şimdiler de kendilerini anlatma ve ifade edebilmek için Orhan Veli Kanık'ın dediği gibi 'bir türküyü on değişik makamda okumanın' yollarını arayan bu hareketin ayrışma noktası 'Kasımpaşalı'nın yeni bir siyaset serüveniyle oluşuyor. İslami siyasi hareketin dönüm noktası sayılabilecek bu oluşumun kahramanı bir zamanlar çırak olduğu dükkanını terk ederek, bu dükkanın yanına yeni bir dükkan açmasıydı. Siyasete ısrarla Adalet Partisi'nde devam etmek isteyip de şartlar gereği önce 'Anadolu Partisi' kurma teşebbüsü sonra da Risale-i Nur talebelerinin ısrarı ve dayatmasıyla 'Milli Nizam Partisi'ni kurmuşsa Erdoğan'da aynı kaderi paylaştı.

Nitekim; Erdoğan 1994 yılında İstanbul Belediye Başkanlığı'na seçildiğinde 'Şu anda sadece İstanbul hayallerim var. İstanbul hayallerinin kendi içinde politikası da var zaten' derken parti içinde bölünmeyi soran herkese bunun medya tarafından düşmanca ortaya atıldığını şöyle belirtiyordu: 'RP'yi kendi içinde bölme, parçalama çabası. Düşmanca... Maalesef öyle değerlendiriyorum. Zira benim böyle bir iddiam, bu yönde bir adımım yok. Bana, Rabbimin kader planı içinde takdir ettiği rol neyse, bugüne kadar o rolü oynadım.'

Hoca ile olan ilişkisinin usta çırak ilişkisi olduğunu devamlı olarak vurgulayan Erdoğan için Erbakan bir ustaydı ve ustaya vefasızlığı düşünmezdi ve düşünmeyecekti de... 'Kaldı ki siyasette benim hocamdır Erbakan. Usta-çırak ilişkisidir bizimki. Şu anda da böyle bir vefasızlığın, yanlışın içinde olmayı hiçbir zaman düşünmedim; istemem.' diyordu. (Fusun Saka'nın röportajı,Tempo, 28.11.1996)

Fazilet Partisi'nin laikliğe karşı eylemlerin odağı olması nedeniyle kapatılmasından sonra Türk siyasetine yeni bir siyasi parti kurarak merhaba diyen Erdoğan, ustasının dükkanın karşısına yeni bir dükkan açtı. Dükkan açma zorunluluğu 15 Temmuz darbe girişiminde daha iyi anlaşıldı ki yine dayatmaların, bir zorunluluğun sonucuydu. Daha çok müşteriye ulaşmak, değişik ve daha çok mal satabilmek için dükkanının satış sistemini, propagandasını değiştiren eski çırak yeni dükkanda radikal değişiklikler yaptı. 17 yıldır dükkan tıkır tıkır işliyor, işlemeye de devam ediyor.

Parti kuruldu. Yapılan bütün anketlerde AK Parti birinci parti. Erdoğan'ın ise halk kesiminde itibarı partiden de bir beş puan yukarıda idi. Bütün eleştiriler, Erdoğan'ın üzerinde yoğunlaşıyor. 'İmam Hatip Lisesi mezununun polis yapmayan devlet, imam hatip mezununu Başbakan yapar mı ?' diye soruyorlar, Erdoğan'ın radikalliğinden bahsediyorlar. Ona yönelik rejim kaygısı olduğu vurgulanıyordu.

Legalite, illegalite... Yasal, yasal olmayan yol... Erbakan legal olduğu için 40 yıldır şöyle ve böyle siyaset sahnesinde ve bu yoldan Başbakanlığa uzandı. İktidar oldu. Cumhuriyet tarihine baktığınızda 54'üncü Hükümetin Başbakanı; Necmettin Erbakan görünüyor. Bu legalitenin başarısı sayılmalıdır. Akıncı Gençlik silahlı mücadele derken, Tek yol devrim derlerken, Erbakan sandığın ucundan tutmayı, demokratik mücadele yapmayı yeğledi? İslam ülkelerindeki islami hareketlerden farkını bu yönde ortaya koydu. 'Neden kravat, neden sakal traşı, neden kadın eli sıkılıyor' soruları bugün AK Parti saflarında siyaset yapanlar tarafından Erbakan'a soruldu.

Erbakan 1998 yılında Almanya'nın Bonn kentinde, Almanya'da faaliyet gösteren Diyalog grubunda Mehmet Şahin'in sözleri üzerine tekrar konuşma isteyerek şunları söylemişti: 'Türkiye'de yaşanan insan hakları ihlallerinin hiç birinde Kemalizmin ve TSK'nin payı yoktur' (Selamun Aleyküm Komutanım, Fehmi Çalmuk, Kim yayınları shf: 430) Erbakan, sistemin nadasa aldığı bir lider konumunda. Refah Partisi 1994 yerel seçimlerinde ve 1995 genel seçimlerinde,'yakın ve vazgeçilmez tehlike' olarak görülen siyasal Kürt hareketine karşı sistemin stepnesi olmadan gocunmamışlardı.

'Toplumda göçenler, toplumun en aktif, dönüştürücü kesimleridir. Bu kesimler aynı zamanda muhafazakar, en yıkıcı kesimleri olarak psikolojik ve sosyolojik bir fotoğraf vermektedir. Güneydoğu, Kürt sorunu konusunda 1990 yılların başlarından bu hareketin yüklendiği misyon, Güneydoğu'da yaşanan sıkıntının metropollere sıçraması burada da kontrol edilmesiydi. Bunu başarıyla yaptı. Güneydoğu'da büyük kentlere göçenlerin sözcülüğünü yaparak onların deşarj olmalarını sağladı. Bu nedenledir ki 1994 yerel seçimleri 1995 genel seçimleri Güneydoğu'da asker sandıklarının RP oylarıyla dolduğu sandıklardır. RP'nin üstlendiği bu göreve en büyük destek askerlerden geldi. (Erbakan'ın Kürtleri, Fehmi Çalmuk, Metis yayınları 2001 Mayıs Shf: 219)

Ya Erdoğan'ın fonksiyonu? AKP'nin il başkanları toplantısında Recep Tayyip Erdoğan, Erbakan dönemini şöyle suçluyordu:

'-Her şey partinin üzerinde olacak. Aksini yapmak daha baştan, 'ben devletle ve rejimle kavga edeceğim' demektir. Geçmişte bunları gördük. Böyle yapılması, 'bunlar suç işlemeyi ve kapatılmayı daha işin başında zımnen kabul etmiş, yine baştan devletle ve rejimle kavga etmeye ve cebelleşmeye niyetliler' görüşlerine haklılık kazandırır. Böyle bir niyeti gösterir.

-Biz illegaliteyi reddediyoruz. Her şeyimiz legal olacak. Gizli kapaklı bir işimiz olamaz. Biz legal zeminde siyaset yapacağız. Biz, diğer partilerden farklı bir siyasi hareket değiliz. Aynen onlar gibi hareket edeceğiz. Başka bir davranışımız olamaz. Devletle ve rejimle kavga yok.'

Erdoğan yeni siyaset anlayışında artık legal olmayı, devletle çatışmamayı öngörüyor ve gazetelerde bu yönde demeçler veriyordu: AKP kurulurken Erdoğan'ın tavrı hiç de öyle gözükmüyordu: AK Parti'nin kuruluş çalışmalarında Erdoğan'ın durumu merhum Hasan Celal Güzel'in Anayasa Mahkemesi'nden çıkan kararla netleşmişti. Güzel, üye olarak partisine giriyor, Erdoğan ise ancak kurucu üye olarak girebiliyordu. Erdoğan'a getirilen öneri şöyleydi:

-Kurucu üye olmayın.... Anayasa Mahkemesi üye olarak partiye katılabileceğini belirtiyor. Genel Başkan olmanızda dolayısıyla Milletvekilli seçilmenizde bir engel yok. Kurucu üye olarak genel başkan olursanız yarın Anayasa Mahkemesi'nin kurucu üyelikten çıkartılmanız gibi bir kararı olabilir. Bu Milletvekilliğinizi de engeller..

Toplantıyı iletenlerin aktardığına göre sayın Erdoğan'ın tavrı oldukça sertti:

-HUKUKİ DURUŞ BENİ BAĞLAMAZ. BEN SİYASİ DURUŞ SERGİLİYORUM. KARAR NE ÇIKARSA ÇIKSIN. BEN KURUCU OLMADIĞIM PARTİYE GENEL BAŞKAN OLMAM !

Bu durum karşısında aralarında hukukçuların da bulunduğu partililer boynunu eğiyorlar. Parti kuruluyor. İşin komik tarafı Kurucular Kurulu toplantısında Erdoğan'ın genel başkan olması için önerge bile verilmiyor. Bülent Arınç'ın sözlü önerisi oylanıp kabul ediliyor. Halen Kurucular Kurulu'nun dosyasında yazılı bir önergenin olmayışı da işin ilginç yanı.

Anayasa Mahkemesi 2002 yılının ilk şok siyasi gelişmesi olarak Erdoğan'ın, kurucu üyeliğinin düşmesi gerektiğini belirtti. Böylelikle kurucu üyelik için bir emsal karar çıktığı gibi, milletvekili yolu da kapanmış oldu. Kararın ertesinde toplanan Merkez Karar Kurulu'nda partinin genel sekreteri deneyimli saygın hukuk adamı Ertuğrul Yalçınbayır'ın önerisi geliyordu:

-Hukukun önünden, arkasından dolanmayın. Karara uygun hareket edin.

Bu sözlere cevabı partinin teşkilat başkanı Abdüllatif Şener yemekte veriyor:

-Demokrasiden biraz taviz verseniz ! (Fehmi Çalmuk , habera.com, Asaleti hanedan, itibarı halk verir yazısı, 28 Ocak 2002)

Türkiye Erbakan'ın Başbakanlığına Menderes'in 'Bundan sonra İslam'ın ne uyacağı değil, neyi İslam'a uyacağı önemlidir' sözüyle Erdoğan'ın 'Referansım İslam' sözlerinde vücut bulmuş bir anlayışla gelindi. Bir bakıma Erbakan'ın Başbakanlığı İslami siyasi hareketin rejimden, yöneten elitten aldığı bir rövanştı. Rövanşın siyasi İslami hareketten alınması da gecikmedi. 28 Şubat... Silahsız kuvvetler…

Erdoğan'ın bütün engellemelere rağmen Başbakan olması inadına inadına bütün seçimleri kazanması, üstüne üstlük Cumhurbaşkanı olmasından sonra bir de Kızıl Elma'nın Kut almış Çocukları MHP ve BBP ile birlikte Cumhurbaşkanlığı hükümet sistemine geçerek başkan olması hep 'rövanş' olarak görüldü.

Cumhuriyet'in 95'inci yılını kutladığımız bu günde, Cumhuriyet adına bir anıt inşaa eden, cümle aleme 'Cumhuriyet ile Cumhuriyet'in güvenlik güçleriyle bir ve beraberiz' diyen aynı hedefe odaklanmış bir parti lideri bir Cumhurbaşkanı var. Halen rövanş diye dövünen Cumhuriyet'i anlama ve yorumlamada kursak sorunu yaşayan kimi yazarların söylediğinin aksine Cumhurbaşkanı Erdoğan Cumhuriyet'i seviyor ve kolluyor.

Bu arada doğumunun 92'inci yılında Necmettin Erbakan Hocamı rahmet ve minnet ile anıyorum.