Kelimelerin, cümlelerin ve ifadelerin artık donduğu, anlamsız olduğu günlerden geçiyoruz.

Gün geçmiyor ki maalesef Suriye bataklığında yeni şehit haberleri almayalım; şehit sayımız artıyor, yaralı sayımız artıyor. Geçtiğimiz gün gece saatlerinde birçoğumuz sınırımızın güneyinde yaşananlardan bihaber, mübarek kandil gecesi münasebetiyle ellerimizi semaya kaldırıp dua ettik, sıcacık yataklarımızda manevi huzur içinde uykuya daldık. Nerden bilebilirdik ki böylesi kutsal bir gecede manevi duygulardan uzak, haince bir saldırıda Mehmetçiklerimizin şehit edileceğini ve 33 ocağa ateş düşeceğini…

İşte o kutsal gecede, TSK'nın İdlib'in Serakip kırsalında bulunan taburuna rejim unsurları tarafından hava saldırısı düzenleniyor ve maalesef 33 kahraman Mehmet'imiz şehit ediliyor. Hiçbir kelime, açıklama veya ifade, şehit edilen askerlerimizin ailelerinin ve yakınlarının gözyaşlarını dindiremez, acılarını bir nebze olsa hafifletemez. Ateş düştüğü yeri yakıyor.

Serakip bölgesi, coğrafi ve stratejik açıdan çok önemli bir konumda olmasından dolayı çatışmalar da bu bölgede yapılmaktadır.

Suriye, hamisi Rusya'dan izin almadan, desteğini almadan, icazet almadan ne kurşun sıkabilir ne de karar verip Türkiye'ye yönelik bir operasyona cüret edebilir. İdlib özelinde yaşanan bu gelişmelere baktığımızda resmi açıklamalarda aksi söylense de, Rusya'nın Suriye'ye verdiği destek sayesinde bu hava saldırısının gerçekleştiği çok açık. Daha önceki yazılarımda da ifade ettiğim gibi biz Suriye'de dokuz yıldır aslında İran ve Rusya ile dolaylı yoldan bir çatışma ve mücadele içerisindeyiz.

Sonrasında resmi ağızlardan haklı olarak ardı ardına yapılan açıklamalarda devletimizin bu saldırıya misliyle karşılık verileceğinin ifade edilmesinin hemen sonrasında, Serakip bölgesi ve Esad mevzileri yoğun fırtına obüsleri ve topçu atışlarıyla birer birer vurulmaya başlandı. Tüm bu yaşanan gelişmeler esnasında mültecilerin Avrupa'ya çıkışları için kapıların açıldığı da gelen bilgiler arasındadır.

Muhalefet haliyle kapalı oturum şekliyle meclisin ivedi toplanmasını ve yaşanan bu durum nezdinde alınması gereken kararları ve yol haritasının belirlenmesini istiyor.

Bugüne kadar birçok alanda uzman kişiler Suriye rejimi ile diyalogların başlaması gerektiğini Esad ile masaya oturulması gerektiğini, dokuz yıldır Suriye özelinde izlenen yanlış dış politikanın ancak Suriye devleti ile müzakere edilerek çözülmesi gerektiğini vurgulamışlardır. Ben de aynı fikirdeydim; ta ki son birkaç haftadır yaşanan gelişmelere kadar.

Geldiğimiz nokta gösteriyor ki, artık bu saatten sonra Suriye ile diplomasi yolu, müzakere yolu, diyalog yolu kapanmıştır. Yapılması gereken tek şey dillere pelesenk olan 'misliyle karşılık vereceğiz', 'şehitlerimiz kanı yerde kalmayacak', 'bıçak kemiğe dayandı' gibi sözlerin topyekûn olarak operasyon şekline getirilmesidir. Kahraman ordumuz ve milletimiz güçlü devletinin yanında yer alarak bu hainlere gereken cevabı vermelidir.

Çünkü…

Türk Milleti tarihte destanlarla, kahramanlıklarla ve onuruyla anılan aziz bir millettir.

Varna'da, Kosova'da dinimize, milletimize hücum eden düşmanları tepeledik. Konstantinopolis'te aşılamaz denen surları aştık. Çanakkale'de cihanın yenilmez denen armadalarını yendik, batırdık. Ülkemizin huzuru ve güvenliği için nice düşmanları bir kuru ekmek ve bir tas çorba ile yendik; mağlup ettik. Conkbayırı'nda, Kütahya'da, İnönü'de, Sakarya'da… Hattı müdafaa yoktur, sathı müdafaa vardır dedik, devletimizi böldürmedik. Vatanımızın hiçbir toprağında, düşman birliklerine geçit vermedik. Değdirmedik ma-bedin göğsüne na-mahrem eli.

Geldikleri gibi giderler dedik... Ezelden beri hür yaşarım dedik hür yaşadık, zincirleri kırdık. Kükremiş sel olduk, bendimizi aştık. Kırılmaz denilen kılıçları kırdık, parçalanmaz denen kalkanları parçaladık. Bayrağımızı, dinimizi ve ülkemizi her fırsatta cansiperane müdafaa ettik.

Milli mücadele ruhu ile günümüzde de ülkemize ve dirliğimize zarar vermek isteyen düşmanlara karşı, ya istiklal ya ölüm dedik. Demeye de devam edeceğiz.

Yüce Türk milletimizin tekrar başı sağ olsun.