Hiç bir zaman yaşamın gelecekte bize neler göstereceğini bilemiyoruz. Bazı anların ve kimi güzelliklerin sadece o an, içinde bulunduğumuz anlarda yaşadığımızın farkında olamıyoruz. Oysa yaşadığımız günü bir kez daha yaşamak mümkün değil. Tıpkı yıllar önce sevgili babamın beni bir gece sadece bir kaç saatlik görüşmek için öğretmen olduğu köye davetini geri çevirdiğim gibi. Şimdi yola çıksam, gece yarısı varıp yarın öğle saatlerinde dönmek zorumdayım, gelmeyeyim demiştim. Babamın bana çok kızdığını kalınlaşan ses tonundan anlamıştım. Bana çok kızmıştı. Haftalarca ne yazabilmiş ne de telefon açabilmiştim utancıma. Babamı kırmıştım. Bir kaç saatte olsa birlikteliğin verdiği huzurdan uzak kalmıştım. Yorulurum, demiştim. Üşürüm, hasta olurum.
Şimdi çok yanıldığımı anlıyorum. Uzunda olsa yollar, dağlarda olsa, bir kaç saat aile fertlerini görmek için gidilmesi gerekiyormuş. Çünkü insanın ne kadar içten ve derinden bağlandığı dostları olmuş olsa da ailesinin yanında, annesinin babasının. Kardeşlerinin yanında duyduğu huzuru bir başka yerde bulamıyormuş.
Şimdi artık ne o yollar var, ne de babam!
Aşağıdaki öykü yaşamın cilvesini anlatan en güzel örneklerden bir tanesi.
İbret verici öykü şöyle;
Vietnam Savaşı sonrası
“Asker, San Francisco’dan ailesini aradı:
“Anne, baba, eve dönüyorum ama sizden bir şey rica ediyorum: Yanımda bir arkadaşımı da getirmek istiyorum.”
“Memnuniyetle, onunla tanışmak isteriz” diye cevapladılar…
Oğulları: “Bilmeniz gereken bir şey var” diye devam etti. “Arkadaşım savaşta ağır yaralandı. Bir mayına bastı ve bir koluyla ayağını kaybetti. Gidecek hiçbir yeri yok ve onun gelip bizimle kalmasını istiyorum.”
“Bunu duyduğuma üzüldüm oğlum” dedi babası. “Belki onun başka bir yer bulmasına yardımcı olabiliriz.”
“Hayır” dedi asker, “onun bizimle yaşamasını istiyorum.”
“Oğlum”, dedi babası, “Bizden ne istediğini bilmiyorsun. Onun gibi özürlü biri bize korkunç bir yük olur. Bizim kendi hayatımız var ve bunun gibi bir şeyin hayatımıza engel olmasına izin veremeyiz. Bence bu arkadaşını unutup eve dönmelisin. O kendi başının çaresine bakacaktır.”
Oğlu o anda telefonu kapattı.
Ailesi ondan bir süre haber alamadı.
Birkaç gün sonra, San Francisco polisinden bir telefon geldi. Oğullarının yüksek bir binadan düşüp öldüğünü öğrendiler. Polis bunun intihar olduğuna inanıyordu. Üzüntü dolu anne-baba hemen San Francisco’ya uçtular ve oğullarının cesedini tespit etmek için şehir morguna götürüldüler. Onu tanıdılar ve bilmedikleri bir şeyi daha öğrenince dehşete düştüler: Oğullarının sadece bir kolu ve bir bacağı vardı. [2001]
Yaşamın iyi ya da kötü yanının nerede ve ne şekilde karşımıza çıkacağını bilemiyoruz. Bir zamanlar çok iyi mevkideki insanların zor koşullara düştüklerini, kimi yoksul insanların da bir anda işlerinin açılıp ummadıkları bir dünyanın içine düştükleri yine bilinen gerçeklerdir.