Galerist, küratörlüğünü Burcu Fikretoğlu'nun üstlendiği 'True Love Leaves No Traces' başlıklı grup sergisine 8 Şubat - 19 Mart 2022 tarihleri arasında ev sahipliği yapıyor. Sergiye adını veren Leonard Cohen şiiri, aynı zaman ve mekanda birlikte var olmanın yollarını tahayyül edemediğimiz için kendimize oynadığımız bütünleşme oyununun, bir olma arzusunun yeniden düşünülmesi için bir davettir. 'Gerçek aşk iz bırakmaz / Sen ve ben bir olursak / Sarılmalarımızdan geriye hiçbir şey kalmaz' dizeleri serginin her durağında bu fantezinin ardındaki boşlukların izini sürer.
Silva Bingaz, Claire Denis, Alfredo Jaar, Ismene King, Ariana Papademetropoulos, Necla Rüzgar, Anri Sala, Kiki Smith, Stefania Strouza, Hale Tenger, Kostis Velonis'in grup sergisinde, konukseverlik sorusu ve sorununu dilden düşmediği haliyle bir örf, adet, mülkiyet ekseninde veya hiyerarşi ilişkisi bağlamında değil; aksine, izinsiz ve beklenmeden geleni; koşulsuzca, beraberinde getirdiği bütün risklerle, bırakacağı bütün izlerle kabul etmenin yollarını araştırmaktadır. Yabancı olanın, bilinmezin dokunuşuna izin vermenin temelini oluşturduğu bir yaklaşımı, birlikte var olmanın tek yolu olarak tartışmaktadır.
Hale Tenger'in 'True Love Leaves No Traces' sergisi için ürettiği yerleştirmesinde ipek kumaşlardan kübik bir form yer alıyor. Bu kübün içinde aşağıya doğru süzülüp tekrar havalanan kumaşın sonsuz döngüsüne Leonard Cohen'in 'Happens to the Heart' adlı şarkısından alıntılanan bir melodi eşlik ediyor. Belirli aralıklarla tekrar eden melodi ve kumaşların hareketi, göğüs kafesinde hapsolmuş bir kalbin pompalama makinası olarak rutinini ve maruziyetini anımsatırken, aynı zamanda muğlaklığın ağırlığını, hayaller ve hayal kırıklıkları arasındaki döngüyü, geçirgen bir hareketlilik ve hafiflik önerisiyle düşündürüyor ve eserin içine yerleştiği mekanın mümkün bütün mesafelerine, sunduğu bir aradalık ihtimallerine dair sorular soruyor.
Savaş sonrası atölyesinin yıkıntısıyla başbaşa kalmış Lucio Fontana'nın merkezde yer aldığı eseriyle Alfredo Jaar, hafızası tahribe uğrayan bir kentten geriye ne kaldığını, bu izlerden ve boşluklardan hareketle ortaya koyarak, nelerin nasıl yeniden kurulabileceği üzerine düşünüyor. Stefania Strouza'nın mekana yayılarak meteoritlere gönderme yapan seramik heykelleri, bu defa hakimi olduğumuz yanılgısında olmadığımız; bizatihi parçası olduğumuz evrenin sürekli olarak izin almadan parçalandığını, bölündüğünü ve dağıldığını hatırlatıyor.