0

Facebook fenomeni şöyle yaptı... Twitter fenomeni böyle dedi... Instagram fenomeni öyle bir poz verdi kii... Youtube fenomeni... onun fenomeni, bunun fenomeni... sosyal medya sayesinde elimizi sallasak fenomene çarpar olduk. Sosyal medya hesaplarında birkaç bin takipçiye ulaşan, kendini bir anda fenomen gibi hissetmeye başlıyor.

Herkesin merakla takip ettiği, kurgulanmış bir mükemmellik sunan sosyal medya fenomeni olmak nasıl bir şey? Twitter'de on binlerce takipçin var, veya Facebook'ta binlerce kişi seni beğenmiş. Instagram hesabına koyduğun fotoğraflar sayesinde diyelim ki fenomensin... Ee e e?

Çoğunlukla paralı paylaşımlarla, veya takipçi satın alma yoluyla sağlanan kalabalık sayesinde sosyal medya platformlarında elde edilen şöhret ne getiriyor? Belli bir süre egonun tatmini mi? Çeşitli markalardan bahsettiğinde elde edeceğin belli-belirsiz bir reklam geliri mi? Ya da üç beş markanın adlarını andığın için beleşe gönderdikleri ürünler mi?

Sahnedesin. Rolün gereği kralı veya kraliçeyi oynuyorsun. Şan, şöhret, itibar, para, her şeyin var sahnede. Ve izleyenler seni beğeniyorlar, alkışlıyorlar. Sonra, sahne ışıkları sönüyor, o günkü yevmiyeni alıp ayrılıyorsun tiyatrodan. Rol icabı 'kral', 'kraliçe' veya 'fenomen' olman, yine de açlığını bastırmıyor. Paylaştığın onca yazı ve fotoğraf da, beğenilme açlığını dizginleyemiyor. İnsanlar en üretken zamanlarını yaşam tarzlarıyla ilgili sosyal onaya, statüye ve hatta fiziksel görünümlerini onaylatmaya bağımlı halde geçiriyorlar. Ve kendi reklamını yapmak adına kendilerini tüketiyorlar.

Takipçi ve beğeni sayısındaki artışa endeksli bir başarı ve mutluluk getiren, bencilce ve gerçek olmayan bir düzen bu.

Gerçek hayattaki projelerle ilgilenmek yerine, sosyal medya hesabına bir fotoğraf yükleyip günlerce takıntılı bir şekilde beğeni sayısını takip etmek yaşamın gerçeklerine ne kadar uyuyor? Ya o fotoğraf kimse tarafından beğenilmediğinde? Öz güvende bir sarsıntı, kabul edilmeme düşüncesi ve derin bir yalnızlık hissi.

Beğenilmek adına teşhir edilen yemek masaları, lüks mekanlar, 'çiiiiiz' derken çekilmiş sahte gülücükler, marka giysilerin içinde sergilenen vücutlar insani duyarlılıkları maskeliyor.

Tüm lezzetleriyle, kokularıyla, renkleriyle, samimiyetiyle ve sıcaklığıyla üç boyutlu bir dünya dururken, birkaç milimetre kalınlığındaki bir camın ardındaki soğuk ve iki boyutlu bir dünyaya takıntılı hale gelen yaşamlar yitip gidiyor.