Bugün sıradan bir gün, yaşadıklarımız sıradan olaylar olsaydı 'Lay, lay, lom' cinsinden bir yazı yazıp, en azından yazı işleri müdürümüzü de, yayın yönetmenimizi de koltuğundan hoplatmazdım.
Bugün 19 Mayıs'ın yıldönümü… Milli Mücadele'nin ete kemiğe bürünmüş halinin 101'inci yaşını kutluyoruz. Bugün; Osmanlı Paşası'nın atiyi karanlık görmeyip azme sarılarak, yol arkadaşlarına dayanarak, 'Türk Milleti vatansız, Devletsiz olmaz' ülküsüne inanarak yola çıktığı gün. Bugün; çelik gibi sağlam bir kararlılıkla yola çıkanların manda ve himayeyi ret edip, bağımsızlık uğruna yedi düvele baş kaldırdığı kutlu bir yürüyüşün kilometre taşıdır
Paris'te gazetecilerin sorularını cevaplayan dönemin Dışişleri Bakanı Yaşar Yakış KKTC'de bayrak ve vatan uğruna can veren Türk Silahlı Kuvvetlerini 'işgalci' diye suçladığında dili sürçmüştü. Gezinin yıl dönümünde Geziciler'in 'Zulüm 1453'de başladı' sloganını destekleyen Kültür ve Turizm Bakanı'nın 'Fatih Sultan Mehmet İstanbul'u işgalinden sonra' sözü de dil sürçmesi olsa gerek…
İdam edildikten sonra indirilip indirilip üç kez idam ipinde sallandırılan bir Başbakanımız Adnan Menderes var. Yine de ciğerleri soğumadı. İdam ettiler, indirdiler tekrar idam ettiler. Hep akıllarında o var. Yeniden darbe yapıp, siyaseten bileğini bükemediklerinin boğazını ilmekle bükecekler, Cumhuriyeti, vatanı, milleti koruyacaklar… Her darbe imasından sonra aynı söz, aynı kıvırma… Sonra savaşta bile dokunulmayacak olan kadın ve çocuklara ilişkin 'onları kim koruyacak' tehditi… Komşusunun canına göz koyma kararlılığı…
Hep onların dili sürçüyor, hep biz yanlış anlıyoruz. Hep bizim anlama katsayımız düşük, zembereğimiz kurulmamış, art niyetliyiz. Onlar 'Şeyini şey ettiğimin şeyi' diyor, biz yanlış anlıyoruz.
Siz söyleyin şimdi zırva tevil götürür mü ?
Öylesine ki bu ruhu taşıyan bedenler Stockholm sendromu gibi tecavüzcüsüne aşık olacak hale gelmişler.Ramazan ayı bile kararan ruhları temizlemedi. Yıllardır ur gibi Milli Görüş'ün içinde cerahat akıtanların okunan salaya, duaya, selavata karşı hıncını dinledikçe; zalime, zulme, mandacı ve himayeciye aşık, onun her dediğini harfiyen yerine getiren insanların Türkiye Cumhuriyeti kimliğini nasıl taşıdıklarına şaşıyorum.
Hadi koronavirüs döneminde hijyen için 20 saniye kuralını uyguluyor, kolanyalı, alkollü, kimyasallı dezenfektanı kullanıyorsunuz. Ruhunuzu hangi dezenfektan ile hangi hijyen sağlayan kimyasal ile temizleyeceksiniz ?
Bir yıldır inadına inadına 'Projesini projelendirdiğimin projesi' diye yazıyorum. Yarın bir gün korona günleri sona erip siyaseti, dış politikayı, jeostratejik sorunları yanı başımızda görecek, 'bunlar başımıza nasıl geldi?' diyeceğiz. Her şey dağınık gibi görünüyor. Birden dağınık kartlar önümüze destelenmiş yeniden dağıtılacak hale gelmiş. Yapma ya kahveler kapalı demeyin? Bunlar vatandaşın içinde, çorbasını içtiği masada olmuyor.
Saadet Gelecek Partisi'nde işler örgütleniyor, Deva olacakların etrafına 'Hisarcıklar' örülüyor. Demokratik bir Kürt partisi inşa ediliyor. Bir de Ahlatbel dizaynı geliyor ki siyaset açısından yeni vizyona girecek filmlerdeki aktörleri kamuoyuyla tanıştıracak.
Vatandaşa maske, sosyal mesafe, esnafa randevulu sistem, KOBİ'ye destek kredisi derken 2020 yılının beş ayını geride bıraktık. Siyasi partilerin kongreleri, büyük kongreleri, bakanlar kurulu revizyonu, valiler kararnamesi, Yüksek Askeri Şura kararları, emekli edilecek kuvvet komutanları, sürpriz bir şekilde göreve gelecek komutanlar, masada duran S400, beklemede bırakılan Barış Pınarı harekatı…. Liste uzun… Hep bizi bekliyor…
Aklıma Takılmış Bir Soru
Katıldığı bir televizyon programında söylediği sözlerle toplumda yeni bir tartışma başlatan Sevda Noyan'ın asıl mesleği makyözlük… O zamanları kendisinin 'cahiliye dönemi' olarak nitelendiriyor. Sevda Köse olarak İzmirli Levanten Massimo Reggio ile evlendi. Boşandıktan sonra uzun bir süre Reggio soyadını da kullanmayı tercih etti. Ege TV'de makyöz olarak başladığı mesleğine, genel müdür asistanı olarak devam etti. Daha sonra Maoculuğuyla ünlenen Nuri Çolakoğlu'nun genel yayın yönetmenliği yaptığı dönemde Bursa Olay Tv'de reklam departmanının sorumlusu oldu.
İşte o dönem Refahyol'un devrilmesine ilişkin büyük operasyonların yapıldığı eski kasetlerin peynir ekmek gibi servis edildiği dönemlerdi. Rize Milletvekili Şevki Yılmaz'ın kasetlerinde 'Peze....lerin oluşturduğu Türk parlamentosu ihanet içindedir.. Bizi idare eden 60 yıllık iktidarların yüzde sekseninde deve kadar namus yoktur' sözleri günlerce tartışıldı. Yılmaz partisini kapatılma tehdidinden kurtarmak için RP'den istifa etmişti.
TBMM Genel Kurulu'nda Mesut Yılmaz Hükümeti için yapılan oylamada CHP İzmir Milletvekili Sabri Ergül, Rize Milletvekili Şevki Yılmaz'a protesto için 'Deyyus- u Ekber Dışarı' yazılı bir pankart açtı. Gazeteler ne iştir ki parlamenterler için 'Pezevenk' tabirini kullanan Yılmaz'ı protesto etmek için kullanılan 'Deyyus' kelimesinin 'Arapçada, deyyus, Karısı ve yakınlarının namussuzluğuna göz yuman ve katlanan kimse; Ekber ise 'en büyük' anlamına geliyor) açıklamasını boy boy yayınlama gereği duyuyordu.
Sevda Köse Bursa'da çalışırken sık sık CHP İzmir Milletvekili Sabri Ergül'ün yeğeni olduğunu belirttiğini duyunca bu olay aklıma geldi. Yunus Emre der ya, Meydanlar içinde merdaneler var… Dilerim ki bu konuya da bir açıklık getirilir…
Kim, neden, niçin ve Mustafa Çelik'in televizyonunda konuştu, konuşturuldu?