Bundan 20 yıl önce Türkiye'de olan biteni anlamak, algılamak üzerimize çöreklenen, abanan propagandaların altında oldukça zordu. Millet olan biteni Erbakan'ın başında olduğu Refah Partisi'nin rahat durmadığını, irticai eylemleri körüklediğini, askerleri kızdırdığını düşünüyor ve gereksiz konuşmaların başlarına iş açtığını savunuyordu. Hele hele Erbakan'ın 'Rektörler, Başörtülü öğrencilere selam duracak' gibi sözlerin D-8 gibi girişimlerin yeri ve zamanı olmadığını konuşup duruyordu. Goygoycular, ölü sevicileri, vatansızlar, kansızlar, radikaller, Fetöcüler, Vahhabiler Erbakan'ın gidişine alkış tutuyor, 'gömün gitsin' diyerek tempo tutuyorlardı. Hoca sarığındansa asker postalını görmeyi tercih edenler, din düşmanlıklarını liberal, ikinci cumhuriyetçi, kökten laikçi anlayışın altında gizlemeyi becerenler 'şerefe' diyerek tokuşturdukları kadehlerini yudumlarken siyonizmin 100 yıl rövanşını engelleyen yalnızca Erbakan'ı değil; iman, hakikat adına kim varsa yerle bir ettiler.


Rıza Ulucak, Erbakan ve Türkeş

Geçenlerde emekli bir general şunları söylüyordu: 'Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan başkanlığında toplanan Milli Güvenlik Kurulu'na katılan kuvvet komutanları sıkıysa yemekte bir kadeh rakı istesinler…' Ramazan ayı iftar sofrasında Başbakan Erbakan'ın masasında rakı isteyecek kadar işi bu raddeye getirenlerin 28 Şubat davasında 'Bilmiyorum, duymadım, görmedim' diyebiliyor. Evet 28 Şubat bu millete karşı girişilmiş, kurgulanmış bir ihanet girişimidir.

Mustafa Kemal'in dediği gibi:

'Cebren ve hile ile aziz vatanın, bütün kaleleri zapt edilmiş, bütün tersanelerine girilmiş, bütün orduları dağıtılmış ve memleketin her köşesi bilfiil işgal edilmiş olabilir. Bütün bu şeraitten daha elîm ve daha vahim olmak üzere, memleketin dahilinde, iktidara sahip olanlar gaflet ve dalalet ve hatta hıyanet içinde bulunabilirler. Hatta bu iktidar sahipleri şahsî menfaatlerini, müstevlilerin siyasi emelleriyle tevhit edebilirler. Millet, fakr ü zaruret içinde harap ve bîtap düşmüş olabilir.'

Orduyu kuşatmış, teröre karşı elini kolunu bağlamış, savunma ve mücadele gücünü tarumar etmiş bir anlayış orayı da kendi kendisine bırakmadı. Daha doğrusu Ali Bulaç'ın da dediği gibi 28 ŞUBAT; TÜRKİYE'DEKİ İSLAMİ HAREKETİ ERBAKAN'DAN ALIP, FETULLAH GÜLEN'E TESLİM ETME OPERASYONUDUR.

Görünürde iş din/iman işleriyle sınırlı kalmadı. Adım adım devletin her kademesi, iş dünyasının her dosyası, adalet yapısının her evrakı, TSK'nın her mermi atımı zaptu rap altına alındı. Dinler arası diyalog, AB süreci, demokratikleşme, uyum yasaları tam bir zemin döşeme, Amerika ve İngiltere başta olmak üzere emperyalistlerin yolunu sağlamlaştırdı. 28 Şubat, derin millete karşı ihanetti ve ihanetin şakşakçıları bugün bile pusuda beklemektedir. Türkiye'nin ayağı sürtse; Ortadoğu'da, Balkanlar'da, Orta Asya'da neler olacaktır? Bunun için 28 Şubat, millet hayatında tarihi olduğu kadar sosyo ekonomik, siyasi, ahlaki bir çökertme operasyondur.

Şimdi tersine bir operasyon başladı. Türk siyasi tarihine 7 Haziran seçimleri diye geçen ve Ak Parti'nin tek başına iktidar olma iradesini sayısal olarak geriye düşüren seçimler aslında derin millet refleksinin idareyi ele alma ve kuşatılmışlığı ortadan kaldırma refleksinin ortaya çıkmasıdır. Beş bir yıllık devlet yönetme sanatı, etrafını saran demirden dağların eritilmesinden başka bir şey değildir. O gün bugün Türkiye'nin attığı adımları hesap ederseniz 'cumhur ittifakı'nı daha iyi anlamış olursunuz. Milletin bir araya gelme, itilaflarını erteleme, ortadan kaldırma hamlesi bin bir başlı kartalı kanaryanın nasıl taşıyacağını, Sakarya'nın sırtına Türk tarihinin nasıl vurulacağını göstermektedir.

1991 yılında RP, MÇP ve IDP arasında yapılan seçim ittifakı değil, RP listesinden seçimlere girilmesidir. Merhum Alpaslan Türkeş, RP listesinden Yozgat'ta Bağımsız Milletvekili olmuştur. Erbakan bu ittifaka; 'Kutsal ittifak' ismini vermişti. Recai Kutan bu süreçte, 'Milli Görüş' sloganının yanına, bu hareketin hiç kullanmadığı 'Milliyetçi ve muhafazakar bir partiyiz.' iki kavramı da eklemeyi ihmal etmemişti. Melih Gökçek 'Erbakan hocamın sayesinde Güneydoğu'yu, Albay sayesinde İç Anadolu'yu ve askerleri hallederiz. İttifak iktidar olur,' şeklinde yorumlar yapıyordu. 450 milletvekili adaylığından 325'i RP'ye, 120'ye yakınını MÇP'ye, 5 tanesi de IDP'ye verildi. Erbakan 25 Eylül'de düzenlediği basın toplantısında Kutsal İttifakı 'Kuvvayi Milliye' olarak niteledi. İnanların ittifakı diye nitelendirilen seçim ittifakı 52 gün sürdü ve herkes kendi partisine döndü.


Milliyet Gazetesi 02.09.1965

Bugün ki ise seçim kanunlarında bile açık nokta bırakmadan bir seçim ittifakı… Partiler kendi varlıklarını koruyacak ama her partiye atılan oy ittifak hanesine yazılacak. Devletin başına, Erdoğan gelecek. Kimsenin bu işbirliğinde Başbuğ Erdoğan, Mücahit Bahçeli gibi bir sonuç çıkartması beklenmiyor. Ama sırt sırta vermiş aynı hedefe yönelen iki ok gibi 2019 seçimleri göğüslemek iki partinin de lehine olacak. Artan ve giderek artacak, TBMM'ye girme oranını koruyan bölücü teröre karşı bir güvence olacak.

Erbakan; CMKP'den aday gösterilmişti

Ak Parti ve MHP arasında 2019 seçimlerine yönelik ittifak çalışmalarının yapıldığı bugünlerde Necmettin Erbakan'ın 1965 seçimlerinde Alpaslan Türkeş'in genel başkanlığını yaptığı Cumhuriyetçi Köylü Millet Partisi'nden milletvekili adayı gösterildiği ortaya çıktı.

'DAS İST ERBAKAN' kitabımın 'ANADOLU'NUN SANAYİLEŞME SEVDASI' ismini taşıyan 2'inci cildinde yer alan bilgiye göre; Erbakan 1965 yılının Ekim ayında yapılacak seçimler için CMKP Genel Merkezi tarafından Samsun bölgesinden kontenjan milletvekili adayı gösterildi. Ancak Erbakan Mehmet Zahit Kotku'nun izin vermemesi nedeniyle son anda listeden çıkarılmasını istedi. Türkeş'in uzun yıllar danışmanlığını yapan Kemal Cabioğlu Erbakan için 'Vaktiyle beni Türkeş'in partisine Erbakan götürdü, kendi girmedi, beni orada bıraktı.' sözleri ise dikkat çekiyor.

Milliyetçiler Derneği'nden başlayan Erbakan-Türkeş dostluğunun özellikle Ali Fuat Başgil'in Cumhurbaşkanlığı adaylığında, Adnan Menderes ve arkadaşlarının idamının durdurulması için Talat Aydemir ile olan görüşmelerde etkin rol oynadı. Abdülaziz Bekkine'nin Erbakan'a 'Bizim Kahraman ordumuz içinde Küçük Hüseyin Efendi'nin müntesibi subay arkadaşlarımız var' dediği de öldürülen Musevi iş adamı Üzeyir Garih'in Türkeş ile ilgili anılarıyla örtüşüyor. Erbakan, Türkeş ilişkisi bununla da sınırlı değil. Erbakan'ın Türkiye Odalar Birliği Başkanlığı'nda Türkeş'in emriyle ülkücü komandolar ve CMKP'li gençler tarafından korundu. Bizzat bu korumayı da CMKP Gençlik Kolları Genel Başkanı Namız Kemal Zeybek, Türkeş'in emriyle yapıyor.


Milliyet Gazetesi 02.09.1965

Ayrıca Türkeş, iş adamı Sinan Ocak'ın anlattığına göre 'Erbakan hakkında kötü söz söylemeyeceksiniz, söyletmeyeceksiniz' emrini vermiş. Türkeş'in yıllarca Şoförlüğünü yapan iş adamı Halil Dürüst ise 'Merhum Alparslan Bey bana; Necmettin Bey, kıymetini bilemedik önemli bir bilim adamıdır. Onunla Milliyetçiler Derneği'nde bir çok kez toplantılarda bir araya gelir, görüşürdük.' demiştir.' Şeklinde hatıralarını anlatmaktadır.