Hayatımıza her an yeni kavramlar girmekte. Hayatı anlamlandırmanın yanında kültür ve sanat alanlarında da her an yeni akımlara maruz kalmaktayız. Yine de yeni akımlardan etkilenmeden ya da bu akımları manipüle ederek kontrol eden bir sistem de bulunmakta. Bazılarına göre ‘Kültür Endüstrisi’ olmakta ama bazılarına göre de algımızı yönetme şeklinde yorumlanmakta.
Bu kavramla yeni karşılaşmış olsak da evveli bulunan bir konu. Kültür sanat alanında belli bir standartlaştırma, kültür ve sanatın sadece sergilenmesi değil, ekonomik anlamda pazarlamasını da içermekte.
Toplum bu alanlarda da tüketici pozisyonunda. Sanatınızı da gelir kaynağına çevirmeniz mümkün. Ne kadar da bazı kesimlerce tasvip edilmese de bu durum, aslında pahalı bir zevk olmakta sanat.
“Sanat toplum için mi, sanat için mi?” tartışmalarının dışında bir konu endüstrileşmesi. Bir yandan seri üretime geçilirken, bir yandan da ulaşılabilirliği üretim sayısına göre de artmakta.
Bir tabloyu sadece özel yerlerde görürken, değişik versiyonlarına ulaşıp evlerimizde de sergilememiz mümkün. Heykeller de keza öyle. Normalde kurum ve kuruluşlarda ya da sanatsal yerlerde görebiliyorken, daha az maliyetlileri evlerimize kadar girmiş durumda.
Ulaşılabilirlik olarak bu durum bizim lehimize olsa da bazı şeylerin değerini yitirmesinden dolayı da sanatın aleyhine bir durum gibi gözükmekte. Nadir eser kavramı ya da dünya üzerinde yek kavramları rafa kalkacak ve bir dolu taklidi yapılabilecek gibi duruyor.
Kültürün taşınması ve herkese ulaşması açısından iyi olabilir kültür endüstrisi. Kaçımız müze müze gezip de tarihi eserlere ilgi gösteriyoruz ki? Hem günümüzde dijitalleşmeden hem de artık afişlerinin ve taklitlerinin her eve girmesinden dolayı ünlü olan eserleri gayet net biliyoruz.
Olumlu tarafından bakmak gerekirse normalde adını bile duymayacağımız eserlerle haşır neşiriz. Bu anlamda kültür seviyemizin artması gerekli “Kültür Endüstrisi” ile…