Yılbaşının hepimizde tatlı bir sevinci vardır.
Hediyeler veririz, hediyeler alırız.
Kalbimize dokunan küçük bir hediyenin ise bizde anlamı hiç yok olmaz, bizimle beraber hep yaşar.
Bir yılbaşı gününde yaşanan bir olaydır bu anlattığım…
Postanede çok yoğun çalışan memurlar yazılan mektupları adreslere göre ayırmaya çalışırlar…
Her mektup adrese göre dizilir, ayrılır…
Adres olarak sadece Noel Baba’ya yazılmış bir mektuba rastlarlar.
Böyle bir kişi yoktur.
Böyle bir adreste yoktur.
Postacılar da mektubu kendileri açıp okurlar.
Mektupta şöyle yazıyordur:
“Sevgili Noel Baba, ben on yaşında bir çocuğum. Hiç kimsem yok. Yetimhanede kalıyorum. Diğer arkadaşlarıma birçok hediye geldi ama hiç hediye getiren olmadı. Senden üç şey istiyorum. Bana bir kalem, bir kalem kutusu, bir de ayakkabı gönderirsen çok sevinirim.”
Memurlar mektubu okuyunca çocuğa çok acırlar.
Hepsi duygulanırlar..
Kimsesiz çocuğu mutlu etmek ve Noel babaya olan inancını sarsmamak için kendi aralarında para toplayıp hediyeleri kendileri almaya karar verirler.
Kalem ve ayakkabı alırlar, para yetmediği için kalem kutusu eksik kalır.
Aldıkları hediyeleri adrese gönderirler…
Bir yandan da merak ederler, hediyeler çocuğa ulaştı mı?
Birkaç gün sonra bir mektup daha gelir, gelen çocuktan teşekkür mektubudur.
Herkes çok sevinir, heyecanla mektubu merak ederler ve açıp okurlar;
Mektup şöyledir:
“Sevgili Noel Baba, gönderdiğin hediyeleri aldım. Beni çok memnun ettin. Gönderdiğin hediyelerden birisi gelmemiş. Onu da herhalde postanedeki şerefsizler almıştır, başka kim alacak?”
[*1)Önemli not: Bu hikâye bana internet aracılığıyla ulaştı. Yazarının ve çevirinin kime ait olduğunu bilmediğim için özür dileyerek yazamıyorum. Kendime göre hikayeleştirip yazdım. Bu metnin bir örneğini www.maraskimlik.com sitesinde de yayınlanmış.]