Psikolojik olarak yaşadığımız zorluklarla bedenimizde yaşadığımız zorluklar çoğu zaman ilintilidir. Günümüzde çoğu kişi stres, kaygı, öfke ve depresyon sonucu yeme bozuklukları yaşayabiliyor. İştahsızlık hali de psikolojik olarak yaşanan zorluğun bedene yansıması olabilir' diyor Psikolojik Danışman Ekrem Çağrı Öztürk, şöyle devam ediyor:
'İştah kelimesinin kökü arzudan gelir. İştahsızlığı yemek yemeye arzu duymama hali olarak tanımlayabiliriz. İştahsızlık bir sonuçtur. Peki bizi iştahsız yapan şey nedir? Sorusu kendimizi anlamamıza yardımcı olabilir.
Yemek yemeye arzu duymayan kişi hayata karşı herhangi bir arzusunun olup olmadığını da sorgulaması gerekir. Yemek yemek yaşamdan alınan bir doyumdur. Kişiler romantik partnerleriyle, ebeveynleriyle, arkadaşlarıyla olan ilişkilerinde veya bulunduğu işinde tatmin olmuyor ve bir doyum sağlayamıyorsa yemek ile olan ilişkisinde de doyuma ulaşmak istemeyebilir. Bu nedenle odaklanılması gereken daha önemli olan şey kendisiyle ve çevresindekilerle olan ilişkisidir' diyor.
Kişi yaşam ile ilgili arzusunu kaybettikçe kendine verdiği değerin azalabileceğini ve yaşamsal faaliyetlerini gerçekleştirmek istemeyebileceğini de ifade eden Öztürk, anlatımına şöyle devam ediyor:
'Yeteri kadar beslenmemek kilo kaybı, yorgunluk ve öfkeye sebep olabilir. Kişi aynada kendine baktığında ruh haline eş değer bir hal görmeye başlar. Hiç istemediği güçsüz, yorgun ve zayıf görüntüye yavaş yavaş bürünebilirler. Kendine yargılayıcı bir tutumu olan bu bireyler kendine şefkatli yaklaşmayı unuturlar. Dibi delik bir kutu gibi pozitif mesajlar verildiğinde mesajlar kutudan düşer. Pozitif mesajlara ya inanmazlar ya da kendilerine hak görmezler.
Günlük faaliyetlerin yoğunluğundan yemek yemeyi unutmak veya strese bağlı herhangi bir besin almak istememek, yerken hemen doyma sorunlarıyla sık karşılaşırız. Kişi yoğun anksiyete veya kaygı yaşadığında anda kalamayabilir. Anda kalamayan kişi kendine yönelemez ve neye ihtiyacı olduğuna kulak veremez. Bazı mükemmeliyetçiler her şey istediği gibi gitsin ister. Hedefine o kadar odaklanır ki gözü başka bir şey görmez. Ne zaman ki hedefine ulaşır veya iş istediği gibi gider o zaman sakinleşir. Sakinleştiğinde yemek yemeyi unuttuğunu fark eder ve yaşamsal ihtiyacını o zaman karşılar.
Kimisi etrafının sorumluluğunu çok fazla alır. Yaşamın yükü o kadar ağırdır ki sürekli streslidir. Kendi ihtiyaçlarını karşılamak yerine çevresindekileri tatmin etmeye çalışır. Yaşadığı stresi çevresine yansıtmamak ve stresiyle başa çıkmak adına sigara ve alkol kullanımına yönelebilir. Bu maddelerin kullanımı yeme isteğini azaltarak iştahsız bırakabilir. Aynı zamanda stres ve kaygı problemleri mide bulantısı, gastrit ve reflü problemlerine yol açabilir. Kişi yediği yemekten keyif almadığı için iştahı azalabilir ya da yaşadığı mide rahatsızlığı yemek yemesine müsade etmez.'
Öztürk, kişilerin travma, ayrılık, boşanma, yas, yoğun kaygı gibi sebeplerle arzularını kaybedebileceklerini, mesele olumsuz şeyler yaşamak değil olumsuz şeylere atfettiğimiz anlamları keşfetmek olduğunu, bu nedenle arzu duymama sebeplerinin kaynağı ruh sağlığı alanında uzman kişilerle detaylı şekilde incelenmesi gerektiğini söylüyor.