Yeniden insanları, insan için ümit olmaya, umut olmaya, diriliş üflemeye çağıralım. Yeniden ayağımızı vatan toprağına basarak; vatandan, bayraktan yana olmaya, toplanmaya davet edelim. Biz gecenin karşısında yumruğumuzu sıkmadan, gecenin karanlığına karşı aydınlığa koşalım.

'Göç yaşını silmeye hazır mısınız insanların ?'

Geçen hafta Göç İdaresi Genel Müdürlüğü Uyum ve İletişim Daire Başkanlığı'nın Medya ve İletişim Çalıştayı'nın konuğuydum. Genel Müdürlük yanında yurt çapında görev yapan personelini medya ve iletişim alanında daha etkin ve verimli hale getirmek için düzenledikleri eğitime; Sedat Bozkurt'tan, Turgay Türker'e, Doç. Dr. Hasan Hüseyin Tekin'den Doç. Dr. Erdal Yerdelen'e, ünlü sosyal medyacı Bahadır Akçay'dan, Murat Çoban'a, dünyaca ünlü foto muhabiri Tolga Adanalı'dan, belgesel ve haber kameramanı Burak Görmez'e kadar bir çok yetişmiş kadro eğitim verdi. Kısa filim yarışmalarının favorisi, yönetmen senarist, sinema eleştirmeni İbrahim Demirkan'ın 'göç filmleri ve medya bakış açısı'yla ilgili sinema filmlerini içeren kolajı izlenmeye, dinlemeye değerdi.

Hoton Medya'nın organize ettiği çalıştayda bana da 'İnsan Hikayeleri' üzerine kapanış konuşması yapmak düştü. İnsana dair hikayelerin göç ile bütünleştiği, görselin zirve yaptığı sunumda Slovaj Zizek'in 'Hikayelerini bilmedikleriniz en büyük düşmanlarınızdır' sözü etrafında gelişen sunum 'Göç yaşını silmeye hazır mısınız insanların ?' çağrısıyla bitti.

İnsan hikayelerinden bahsetmişken yaklaşan yerel seçimler ve belediye başkan adaylarından birini gündeme getireyim..

Diyarbakır Belediye Başkanı Cumali Atilla (solda), hizmetlerini yazarımız Fehmi Çalmuk'a anlattı.

Diyarbakır'a Adanmış kadrolardan Cumali Atilla…

'Daha önce Diyarbakır Vali Yardımcılığı yaptığı için Diyarbakır mahalle mahalle, cadde cadde bilen Cumali Atilla, Elazığ'ın Palu ilçesinden…Kürtçe ve Zazaca biliyor. Bu Diyarbakır halkıyla birebir ilişkisinde inanılmaz bir sinerji sağlıyor. Her fotoğrafta ya vatandaş ona ya da o vatandaşa dokunuyor. Hayata, yaşama dokunmak gibi yüreğine dokunuyor. Güvenlik uyarılarına aldırmadan saatlerce halkın içinde oturuyor. Diyarbakır'ın merkezi dinlenme noktalarından olan 'Yüksek Kahve' bölgesinde HDP'liler dışında tek alkışlanan isim Cumali Atilla oldu. Hafta içi her gün dört saat beyaz masada gelen şikayetleri bizzat Başkan Atilla alıyor, vatandaş ile baş başa görüşüyor. Telefondan gelen şikayetleri dinliyor. Üstelik bir de İçişleri Bakanlığı müfettişlerinin ' Sizden randevu alamıyorlarmış' şeklindeki soruşturmasına muhatap oluyor. Kentin dört bir tarafından megapollerin yol yapımında kullandığı asfalt tekniği uygulanıyor, yollar yapılıyor…Referandum döneminde Büyükşehir Belediyesi tarafından Havaalanından başlayarak 9 kilometre uzunluğundaki bulvardaki elektrik direklerine asılan Türk Bayrağı ve Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın portresi halen hiç birine zarar gelmeden şehri süslemeye devam ediyor. Bugüne kadar devlet yöneticilerinin bile giremediği Bağlar semtinde Büyükşehir'in yaşlı vatandaşlar restore ederek yeni bir çehreye büründüğü sokak açıldığı günden bu yana zarar görmeden faaliyetini sürdürüyor. Vatandaş huzura olan ihtiyacı, yaşanabilir bir kente olan inancı terör örgütlerinin önündeki en büyük engel…Onun için ne güvenlik güçleri ne de vatandaş teröre göz açtırmıyor. Geçenlerde Bağlar semtinde yaşlılar ile hasbihal ederken Büyükşehir Belediye Başkanı Cumali Atilla'nın kulağına bir yaşlı adam Kürtçe şunu söylüyor. 'Başkan sağ olasın geliyorsun…Ama çok oturup açık hedef olma' Birkaç gün sonra Bağlar'da uzun menzilli silahlarla ile teröristler vatandaşın ihbarı üzerine yakalandı.'

2017 yılının 1 Ağustos tarihinde o dönem kayyum olarak atanan ama şimdilerde Ak Parti Diyarbakır Büükşehir Belediye Başkan Adayı Cumali Atilla hakkında bunları yazmıştım. O zamandan ayak seslerini hissettim. Ak Parti Genel Merkezi'nin ince eleyip sık dokuyup aday yaptığı Cumali Atilla ezberleri bozacak biri…

Cumhurbaşkanı'nın, İçişleri Bakanı'nın hayalini gerçekleştiren, milli andımız; 'Tek Millet, Tek Bayrak, Tek Vatan, Tek Devlet' manifestosunu alınlarının çatına yazarak halkla buluşturan Kayyumların elbette hizmet üretmedeki başarısı hizmetin aktarılması, tanıtılmasında geçerli değil. Farkındalık oluşturmadan, etkili iletişim tekniklerini kullanarak yapılacak algı yönetimi, propaganda çalışması Diyarbakır Belediye Başkanlığı'nı kazandırabilecek kudret ve itibarı sağlayabilecektir. Başkanlar Diyarbakır'ı Türkiye ile Dünya ile buluşturmalıdır. Bu da Diyarbakır'da devletin gücünün, hizmetle tamamlanmasını böylece yıllardır bölücü terör örgütün elinde boğulan, nefes alamayan Diyarbakır Halkının terörü şehirlerinden elinin tersiyle itmesini sağlayacaktır. Yarın Diyarbakır'da siyaset yapacak bugün siyaset yapan iktidar partisi kadrolarının parmak ucuyla bile destek vermedikleri bu hizmet bulunmaz bir nimettir. Acil çözüm bekleyen SOS veren bu konu gözden gelinmeyecek, ertelenecek, hele hele ötelenecek bir konu olmaktan da uzaktır. Millet vekilini yanında görmek ister. Kayyumlar milletle iç içeyken siyasetçilerin bitaraf durmaları siyaseten de devlet adına da ihaleyi kaybetmektir. Anladığım budur…(1 Ağustos 2017, Hürses)

Semiha Ayverdi'nin gölgesinde Rifailik köşe kapmacası

Ancak önce eski siyasetçilerden Vahit Erdem'in Rifailik üzerine yazdığım yazılara yönelik bana watsapp aracılığıyla gönderdiği açıklamasından kısada bahsedeyim. 16.10.2018 ve 23.10.2018 tarihlerinde sırasıyla 'Savunma Sanayii – Rifailik İlişkisi Kazıdıkça Altından İhanet Çıkıyor' ve 'Savunma Sanayii – Rifailik İlişkisinde Osman Kavala' başlıklı yazılarımı hatırlarsınız.

Hukuki bir mahiyet taşımayan açıklamasında Vahit Erdem şunları söylüyor:

'Tüm bu görevlerde başarı varsa bunu yetiştiğim Kenan Rifai ocağına ve Samiha Ayverdi terbiyesine borçlu olduğumu söylemek durumundayım.Son olarak altını çizmek istediğim husus şudur. Kenan Rifai ekolü 10. yy'da yaşamış Seyyid Ahmet Er-Rifai ocağının rafine kalmış kollarından biridir. Sonradan oluşmuş hiçbir cemaat, dini grup ve dini akımlarla benzerliği ve alakası yoktur. Eğitiminin özü ahlak ve edep odaklı din anlayışı, milli şuur ve bu yolda hizmettir. Bu ocaktan feyz alanlar arasında bir menfaat bağı asla düşünülemez ve yoktur. Dolayısıyla Rifailik ile ilgili ileri sürdüğünüz hiçbir husus doğru değildir. Yazıda yer alan iftiraları her kim telkin ettiyse büyük vebal üstlenmişlerdir.'

-Yazınızda isimleri geçen Veysel Yayan, Devlet Planlama Teşkilatı'ndan seçilerek SSM'in kuruluşu sırasında çekirdek kadroda yer almış, Faruk Özlü de teknik personel alım kriterlerine uygun olarak seçilmiş ve SSM'in ilk yıllarından itibaren göreve başlamıştır. Her ikisi de güvenilir, dürüst ve çalışkan kişilerdir.

-Müsteşarlıktan ayrıldığım 1993'ten bu yana 25 yıl geçtikten ve benden sonra da dördüncü müsteşar göreve geldiği halde Savunma Sanayi Müsteşarlığı'nda 'Rifailik yapılanması' gibi aslı astarı olmayan bir iftiranın bugün atılması çok garip bir durum ifade etmektedir. Zira ben ayrıldığımda Savunma Sanayi Müsteşarlığı'nda iki yüz civarında eleman çalışmaktaydı, bunların nasıl istihdam edildiği yukarıda ifade edilmiştir. Bugün de yedi yüz civarında eleman çalışmaktadır, benden sonra da aynı kriterlerle eleman alındığını düşünmekteyim.

-'FETÖ' örneği ve diğer cemaatlerden bazılarının isimleri sıkıştırılarak, yukarıda bahsettiğim hiçbir siyasi ve maddi amaç gütmeden ülkeye ve insana hizmeti esas alan böyle bir ocak arasında ilişki kurma imasının bu ocağa bühtanda bulunmak olduğunu ve ne kadar büyük bir manevi vebal oluşturduğunu bu iftirayı atanların anlayışına bırakıyorum. Hele 'Osman Kavala – Rifai' ilişkisi anlaşılır bir şey değildir.

Erdem'in açıklamasının satır başları bunlar.

Bana gel gerçekleri anlatayım' sözünün ardından ısrarım üzerine yazılan cevabı köşemde bu şekilde kullanıyorum.

Erdem, cevabiyla yazıyı anlamak istemeyerek merhum Semiha Ayverdi'nin gölgesinde konuyu geçiştirmeye çalışıyor. 'İftira TCK'ya göre suçtur. Yazımla ilgili bir kez bile tekzip ve hukuk yoluna gidilmemiştir. Araya eski milletvekili tanıdıklarımı koyarak konuşmak yerine hele hele muhterem Cumhurbaşkanımız Recep Tayyip Erdoğan yerine, sizi üç dönem milletvekili seçen komisyon başkanı yapan siyasi lider için 'Bugünkü cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan da başbakanlığının ilk yıllarında bir televizyon mülakatında Kubbealtı'nda yetiştiğini ve buradan feyz aldığını ifade etmiştir.' sözlerini de yakıştıramadığımı Vahit Erdem'e söylemek isterim.

Yazımda merhum Semiha Ayverdi hanımefendi'nin ölüm yıldönümü nedeniyle yapılan panelin belirtilmesi dışında bir yorum yokken cevabınızı onun etrafından döndürüp durmak yerine, savunma sanayinde dönen dolaplara ve Cemal Nur Sargut konusuna iliskin yorum yapsaydınız, daha inandırıcı olurdu. Benden söylemesi ne Rifailiğin, savunma sanayinin izini sürmekten vaz geçeceğim , bu tezgahiñ peşini bırakmayacağım.