Yağmur damlalarının haykırışlarını duyuyorum. Gün ışısın ve artık bu kabus bitsin istiyorum. Uykusuz gecelerimde en çok kendime kızıyorum. En çok da içimde ölen bahara... Oysa baharlar güzeldir, çiçek açar ruhlar. Tüm ihtişamını salar doğaya. Bir bütün olur yeryüzü ve gökyüzü. Çiçekler rüzgara karışır. Rüzgar ruhları sallandırır. Ama bahar benim ruhuma sonsuz acısını bırakmaktan başka bir işe yaramıyor. Kendi yarama tuz basıyorum, defalarca. Oysa yıldız olup batmayı, ışık olup yok olmayı dilerdim. Bir ağaç olmayı, sadece yağmuru sevmek isterdim. Kaç cemre düştü buralara bilemiyorum. İçimdeki, düşüncelerimdeki ve bedenimdeki cemreler çoktan teker teker beni alt etti. Teker teker yıktı ve baharlarım artık yok. Belki var ve ben bunu kabullenemiyor da olabilirim. Zaman su gibi akıp gidiyor. Denize akan ırmak gibi, kendi içimde çok önemli bir o kadar da önemsizim. Su birikintisi misali... Büyük denizlere akmak, maviye karışmak istiyorum. Ve her seferinde bir şey buna engel oluyormuşçasına önüme irili ufaklı taşlar koyuyor. Onları atlatıp büyük denizlere, hatta okyanuslara açılmak istiyorum. Evim denizler olmalı ve kafamı kaldırdığımda görebildiğim gökyüzüm olmalı benim!
Ya da belki evim kalbim olur ve o kalpte güneş'in kıvrımlarından oluşan mutluluklarımla ahenk içinde yaşayıp giderim... Ve ben imkansızı başarıyorum. Ben geceyim ve gün ışığına tutunuyorum. Güneşin kıvrımlarında geziniyorum. Bir kuş misali, ışınlarında süzülüyorum. Sıcaklığı ve vereceği zarar umurumda değil. Burada mutluyum, burada huzurlu ve gökyüzüyüm.