Benim için bu yazıyı yazmak çok zor. Tam 1 hafta oluyor bugün.
Sen Asuman denmesini sevmezdin, hele Asuman hanım'ı hiç sevmezdin. Öyle ki, sana bir kere Asuman Hanım dediğimde bana küsmüştün. Çok narindin. Sevmezdin ciddi şeyleri, içten şeyleri severdin Asu gibi… Başka bir adın olduğundan bahsederdin birde. Fikriye… Hep daha sıcak bulurdun çünkü senin için ''fikirleri'' yansıtırdı. ''Fikir'den gelir derdin.
Herkes için zor biliyorum. Kimisi 20 kimisi 25 yıllık mesai arkadaşlıkları. Ben senin 10 yıldır mesai arkadaşındım oysaki. Ama 10 yıl seninle dolu dolu geçen, yan yana, anne-kız gibi olduğumuz bir mesai arkadaşlığı. Yanından geçerek değil, yanında durarak, yanında kalarak bir arkadaşlık.
Hiçbir zaman beni ne küçük gördün, ne de beni dışladın. Hep kucak açtın sevdin. İkimizinde bir huyu vardı ki hele, sevdiğimiz insanlara aşırı kırılgan olmak. Bazen birbirimize aynı anda kırıldık bazen aynı anda ağladık bazen aynı anda özledik birbirimizi. Bana derdin ki, yaşın küçük olmasına rağmen seninle arkadaşlık kurabiliyorsam, bu senin kalbinin büyüklüğündendir. Bana kendimi hep özel hissettirdi. Bana hep değerimi hissettirdi. Bazı yerlerde beraber ağladık, bazen beraber güldük bazen birbirimizi idare ettik bazen ''Ya Asu ben annemi çok özledim'' dediğimde geldin bana sarıldın. Bana masaj yapardın, önemli olan masaj değil, dokunmak derdin. Senin yaptığın masajı hiçbir insanın elinden görmedim, bana dokunuşun o kadar yumuşak ve sıcaktı ki…
Gültepe'ye çıkardık birlikte bazen, bazen camii avlusunda oturup dondurma yerdik, sırf yolum oraya gitmese bile Levent'e kadar seninle aynı otobüse binmek için gelirdim.
Arada çılgınlar gibi bir şeyler almak isterdik ''Aman Duygu açılmayalım'' derdin. Sonra bir bakardık senin elinde 2 giyim ayakkabı benim elimde 3 giyim elbise.
Bizim ki farklıydı işte… Sen bunu bana da bizzat söyledin, hep söylerdin.
Bir kitap yazmak istediğini söylerdin hep bana. Daha ne sırlar. Kimsenin bilmediği, kimseyle paylaşamadığın…
Herkese iyilik yapmak için çabalar dururdun. Kimsesizler için bir dernek kurmak isterdin. Hayallerini kurardık.
Her bir anın, sırrın detayı hala hafızamda. Benimle birlikte mezara gidecekler. Ama en çokta herkese bağırmak istediğini, ama sesinin çıkmadığını ve bazı insanlara hep kırılırdın hep kırıldın.
Elimi nereye atsam, senden bir not düşüyor önüme. Birbirimize not yazmayı severdik. Motivasyon kaynağımızdı.
Sen herkesin ne sevdiğine değer verirdin. Ne istediğine. Doğum günleri yapardık, hediyeleşirdik. Önemli olan düşünmek derdin. Şimdi anlıyorum bir insanın ''düşüncesini'' elinden almak ne kadar acı verici.
Ve köşe yazarlığı için bana çektirdiğin şu fotoğraf…
Ben çekmiştim bunu. Ne gülmüştük ama. Keşke hep gülebilseydik sonsuza kadar.
Son telefon görüşmemizin üzerinden 1 ay geçmiş. Seni çekine çekine aramıştım. Telefonu açtığında çok sevindim. Çok özlemiştim. Bana dedin ki, ''bugün bu telefonu açtım ama bu bir daha olmaz'' sanki hissettin.
Keşke gelebilseydim, keşke bir daha o telefonu açabilseydin.
Mekanın cennet olsun, nurlar içinde yat cöcöş (*)…
**
(*) İkimize özel bir hitap ifadesi.