Belki ben bu yazıyı yazarken, belki de bu yazıyı okuduğunuzda İstanbul seçimlerinin yenilenmesi için karar verilmiş olacak. İmamoğlu'nun mazbatası iptal edilecek, seçimlere kadar başkanlığı vekil yönetecek, bir baktınız kayyum atanacak. Ya da bunların hepsini unutun; 'Ekrem İmamoğlu'nun belediye başkanlığını devlet kabul edecek' cümlesini kurmak için artık çok geç görünüyor.
Daha önce yazmıştım. Cumhur ittifakının liderleri İstanbul seçimlerini 'Devlete karşı kumpas' olarak görüyor. Bu süreç aynı Dolmabahçe Mutabakatına benziyor. Orada masa devrildi burada sandık.
Hatırlayalım mı bir Dolmabahçe mutabakatını? 28 Şubat 2015'te Dolmabahçe'de Hükümetin Başbakan Yardımcısı, İçişleri ve Ak Parti Genel Başkan Yardımcısı, bugün hedefte olan HDP yönetimi ile mutabakat metni açıklıyordu:
Madde 1. Demokratik siyasetin tanımı ve içeriği…
Madde 2. Demokratik çözümün ulusal ve yerel boyutlarının tanımlanması…
Madde 3: 'Özgür Vatandaşlığın yasal ve Anayasal güvenceleri…
Madde 4: 'Demokratik siyasetin devlet ve toplumla ilişkisi ve bunun kurumsallaşmasına yönelik başlıklar…
Madde 5: 'Çözüm sürecinin sosyoekonomik boyutları…
Madde 6. 'Çözüm sürecinde özgürlük-güvenlik ilişkisinin kamu düzeni ve özgürlükleri koruyacak şekilde ele alınması…
Madde 7: 'Kadın kültür ekolojik sorunların yasal çözümleri ve güvenceleri…
Madde 8: 'Kimlik kavramı ve tanımlanmasına dönük çoğulcu demokratik anlayışın geliştirilmesi…
Madde 9: 'Demokratik cumhuriyet, ortak vatan ve cumhuriyetin demokratik ölçütlerde tanımlanması, çoğulcu yaşam, içinde yasal ve Anayasal güvencelere kavuşturulması…
Madde 10: 'Bütün bu hamlelerin içselleşmesini hedefleyen yeni bir Anayasa…'
Peki masa neden devrildi? İki kelime… Sihirli olduğu kadar Türkiye açısından kabullenemez olduğu belirtilen iki kelime: Öz yönetim ve Özerklik… Hareket noktası ise 'çözüm sürecinin içselleşmesini hedefleyen bir Anayasa' deyimiydi.
O akşam masayı deviren kimdi? Erdoğan, Dolmabahçe mutabakatının açıklandığı gün mutabakat konusunda 'bu, hasretle beklediğimi bir çağrıdır' açıklaması yapmıştı. Masayı devirdiğinde ise 'ne mutabakatı? Böyle bir mutabakat yok' demişti. Cumhurbaşkanına bu sözleri söyleten, 7 Haziran'da HDP'nin ülke barajını geçip, koalisyon namzeti olarak Kabine'de yer alması hazmedilmedi. 'Mücahit Başbuğ/ Kızıl Elma'nın Kutalmış Çocukları' kitabında bu konuyu uzunlamasına ele alıyorum. Fazla uzatmamayım.
Şimdi de İstanbul seçimleriyle ilgili yakınve açık tehdit gören irade bu seçimlerin iptalini, yenilenmesini istiyor. Gerekçe? Merak edilen sorunun cevabı da bu… Bu seçimlerinde sihirli bir sözü var:
-İstanbul, Ankara'dan Yönetilemez
Bir de bunun hareket noktası var:
-İstanbul Anayasası yapılması.
Bu sözü Türkiye, Ekrem İmamoğlu'nun ağzından dinledi. Zaten Gezi olaylarının parolasını 'Zulüm 1453'te başladı' diyen eylemciler tartışılırken adaylık manifestosunu açıkladığı gün İmamoğlu bugünde Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın dillendirdiği 'Türkiye İttifakı' sözüne benzer 'İstanbul, Ankara'dan yönetilemez' sözünün manşeti 'İstanbul İttifakı' diyordu. İmamoğlu'nun konuşmasında bazı bölümleri birlikte okuyalım:
-Bu kentin geleceği için değişim zamanının geldiğini ben de herkes gibi görüyorum. İstanbul için yeni bir sayfa açmanın zamanının geldiğini de biliyorum. Bu muhteşem kentte hayat, epeyce bir süredir akıl, sağduyu ve uzlaşmayı reddeden bir yönetim anlayışıyla tam bir kaosa çevrildi. Bu kent, içinde yaşayanların hayat kalitesini mahveden bir kabusa dönüştürüldü. Doğası tahrip edildi. Kaynakları hoyratça yağmalandı. İnsanları kapalı mekanlara hapsedildi. Ayrıştırıldı, kutuplaştırıldı.
-İstanbul böyle devam edemez. Böyle yönetilemez. İstanbul bu yolla bir dünya kenti olamaz. İstanbul bu yolla asla mutlu olamaz. İstanbul 16 milyona yaklaşan nüfusuyla dünyanın en kalabalık 15. kenti. Gayrisafi milli hasılamızın neredeyse dörtte birini, ülkede toplanan vergilerin yüzde kırkını üretiyor. İstanbul, Türkiye ekonomisinin motor gücü. İstanbul durursa, Türkiye durur. Bu şehre kimi metropol diyor, kimi mega kent… Ama İstanbul bunların hiçbiri değil. İstanbul bir kentsel bölge. Tek odaklı değil, çok odaklı bir kentsel bölge… Bir havza…
-Avrupa'daki pek çok ülkeden büyük… İstanbul tek başına bağımsız bir ülke olsaydı, dünyanın ilk 25-30 büyük ekonomisi arasında yerini alırdı. Bu yüzden, İstanbul Ankara'dan yönetilemez; yönetilemiyor. İstanbul, iradesi bağlı yöneticiler tarafından yönetilemez; yönetilemiyor. İstanbul eski model yöneticiler tarafından yönetilemez; yönetilemiyor!
-İstanbul yolunu ve yörüngesini yitirdi. Hikayesini yitirdi. İstanbul'un şu anda bir yol haritası yok. İstanbul nereye gittiğini bilmiyor. Gecekonduların içinde gökdelenler yükseliyor.
-Kenti bu hale getirenler bile pişman ve pişmanlıklarını dile getiriyorlar. Kente ihanet ettik diyorlar. Nüfusun nereye gideceğini kimse tahmin bile edemiyor. Oysa değerli dostlar, bizim 2050'de bile geçerli olabilecek bir vizyona ihtiyacımız var.
-Bu yüzden Kent Anayasası diyoruz. Kente ihanet edilmesin, uzun vadeli stratejik kararlar, ortak akılla ve mutabakatla alınsın istiyoruz. Dediğim dedik olunmasın, kentin ortak iradesi her şeyin üstünde olsun istiyoruz. İstanbul'un 2050 hedefini bilelim, 2050 yılına çocuklarımızı, gençlerimizi hazırlayalım. İşte bu yüzden İstanbul, Ankara'dan yönetilemez diyorum.
-Neden demokratik katılım ve ortak akıl diyoruz? Demokrat bir yönetim için ne yaptığınız kadar, nasıl yaptığınız da önemlidir. Bir kente ve kentin insanlarına neyin yapılacağı tepeden inmeci bir şekilde dayatılıyorsa, o kent yönetiminde demokrasi yoktur. Biz İstanbul'a demokratik katılımcı, ortak aklı temel felsefe kabul eden ve yeni nesil bir belediyecilik vaat ediyoruz.
-Ben, İstanbul'u, İstanbullularla birlikte, İstanbul'dan yönetmenin sözünü veriyorum.
-İstanbul'u, İstanbullularla birlikte, İstanbul'dan yönetme iradesini göstereceğiz. Bu kent yerel demokraside dünyaya örnek olacak.
-Mahalle meclisleri kurmayı, 961 mahalle muhtarını işin içine katmayı, yerel demokrasiyi ve demokratik katılımcılığı desteklemeyi vaat ediyorum./…Böyle bir kent, dünya üzerinde yasayan herkesin merakla görmek, tatmak, içinde olmak, yaşamak, hatta yerleşmek ve çalışmak isteyeceği bir kent olacaktır. İstanbul böylece dünyanın merkezi olacaktır.
-Neden sürdürülebilirlik ve inovasyon diyoruz? İstanbul gibi büyük kentlerin rekabetçi olmadan hayatta kalabilmesi mümkün değildir. O yüzden yeni ekonomi ve özellikle de katma değerli alanlar bizim önceliğimiz olacak.
-Çoğulculuğu ve katılımcılığı kent anayasasının temel taşı kabul eden, yapboz anlayışıyla değil, uzun vadeli makro planlarla hareket eden bir yönetim anlayışı vaat ediyorum.
-'İstanbullulara, yani İstanbulluyum diyenlere yeniden verildiği bir anlayış vaat ediyorum'
-Biz kazandığımız zaman İstanbul kazanmış olacak. İstanbul'un iradesi kazanmış olacak. Biz kazandığımız zaman yerel irade, yerel demokrasi, ortak akıl ve katılımcı demokrasi kazanmış olacak. Bu yolculuğun nihai kazananı sizler olacaksınız; İstanbul İttifakı olacak. Gençler…'
.
Bu sözlere ilk tepki Vatan Partisi Genel Başkan Yardımcısı Hasan Korkmazcan'dan geldi. AP'den milletvekili seçilmesine karşı Demokratik Parti hamlesiyle 1970'in başında yeni bir siyasi hareket başlatmak isteyenlerin içinde yer alan Korkmazcan İmamoğlu'na 'CHP adayı, her araç ve fırsatı kullanarak ulus ve devlet yapılarını yıkmayı hedef alan karanlık güçlerin sözcüsü konumuna düşmüştür'diyordu.
15 Temmuz işgal girişiminden bu yana gelinen çizgi; Dolmabahçe'de masayı deviren, 7 Haziran seçimlerinden sonra parlamenter sisteme veda eden, Cumhurbaşkanlığı hükümet sistemini bizzat MHP lideri Bahçeli tarafından desteğini sağlayan, Cumhur İttifakı'nı kuran/kurduran modefiye eden çizgidir. Öyle ki Erdoğan, Bahçeli, Perinçek isimlerinin değil onların kuşattığı siyasal zeminlerin bir arada buluşmasını öngören akıl olarak ortaya çıkıyor Nitekim Perinçek, açıktan, reklamda oynayan çocuğun söylediği gibi 'Dümdük' İmamoğlu'na sataşıyor, suçluyor ve hedef gösteriyor:
'CHP'nin Bizans Prensliği adayı Ekrem İmamoğlu, yeni görevine İstanbul Patriğini ziyaret ederek başlamıştı. Böylece Ekümenik Partriğin huzuruna çıkarak vaftiz edildi ve Washington'un Bizans imamlığına adaylığını koydu. Artık bütün Bizans oyları, İmamoğlu'na akacak. Hamsi kavağa çıkınca, Konstantinopolis de tarihte ilk kez İmamoğlu soyadlı bir Müslüman tarafından yönetilecek.
-Bizans projesinin basındaki parlatıcıları, Kemalist Devrimi temelden hedef alan manifestoyu manşetlerden ilan ettiler: CHP'NİN BİZANS ANAYASASI ENTRİKASI
Kılıçdaroğlu ve İmamoğlu, manifestolarını 'İstanbul Anayasası' planlarıyla sürdürüyorlar.
'İstanbul Anayasası' olur mu Sayın Baykal, Sayın Öymen ve Sayın CHP yöneticileri ve üyeleri?
Devletlerin anayasaları olur!
Bir de ABD emperyalizminin dünyaya dayattığı Metropol Anayasaları vardı.
ABD Ordusu gelir İstanbul'u işgal ederse, İstanbul Anayasanızı yapar. Sizler de tarihî görevlerinizi yaparsınız!
Yine hamsilerin kavağa çıkması gerekiyor.
Ve CHP'nin Cumhurbaşkanlığı sistemine karşı 'Parlamenter Anayasa geleneğimize döneceğiz' iddiasının da bir Bizans entrikası olduğu ortaya çıkmış bulunuyor.
Çünkü Cumhuriyetin anayasa geleneği, Millî Devlet geleneğidir. O gelenekte bir tek Anayasa vardır: Türkiye Cumhuriyeti Anayasası.'
Metropol anayasası deyimi ortaya atılınca, İstanbul'u ekonomi ve teknoloji merkezi yapmak iddiası gündeme gelince aklıma ilk gelen; Singapur anayasası oldu.
Özelliği ise 'Anayasa'ya açıkça normal kanunlar gibi değiştirilebileceğini hükme bağlaması'dır. Bu modelin ismi 'Yumuşak Anayasa'dır. Uluslararasında yumuşak anayasa (flexible constitution, constitution souple), normal kanunlarla aynı usullerle ve aynı organlarca değiştirilebilen anayasa olarak tanımlanır. Bu bir yazısız anayasa modelidir. İngiltere anayasası buna en büyük örnek gösterilir.
Şimdi seçimi; Cumhur İttifakı'ndan Türkiye İttifakı'na yönelenler mi İstanbul İttifakı ile İstanbul'un yönetimini Ankara'dan almak isteyenler mi kazanacak?