0

Atatürk, Büyük Söylevi'nin sonunda gençlere seslenirken şöyle diyor:

"Ey, Türk gençliği! Birinci ödevin, Türk bağımsızlığını, Türk Cumhuriyeti'ni sonsuza kadar korumak ve savunmaktır (Kemal Atatürk, Nutuk, s. 607).'Atatürk, bu sözü ile Türk gençliğine, ulus ve yurt bütünlüğünün, Türkiye Cumhuriyeti'nin sonsuza kadar korunup savunulması gibi çok önemli, kutsal bir görev ve sorumluluk vermektedir.

Atatürk'ün görevlendirdiği, sorumluluk yüklediği genç ve gençlik nedir, kimdir? "Genç, yaşı ilerlememiş olan kişidir. Gençlik ise genç olma durumu ya da insan yaşamının ergenlikle orta yaş arasındaki dönemidir; gençlik, genç insanların bütünüdür (Türkçe Sözlük, TDK, 2005 ).' Hemen şunu belirtelim ki yaşı ilerlemiş fakat düşüncesi ve anlayışı sağlıklı, yeniliklere açık olan kişileri de genç ve gençlik içinde saymalıyız. Nitekim Atatürk'ün gençlik anlayışı da yaşça genç olanlarla sınırlı değildir. O diyor ki: "Benim anladığım gençlik, bu devrimin düşüncelerini, ideolojisini benimseyip gelecek kuşaklara götürecek kimselerdir. Benim gözümde yirmi yaşındaki bir yobaz yaşlıdır, yetmiş yaşındaki bir idealist de güçlü bir gençtir (Prof. Dr. Utkan Kocatürk, Atatürk'ün Fikir ve Düşünceleri, s. 299).'

Çocuklar gelecektir, yarının büyükleridir; onlar büyür, genç olurlar. İyi yetişmiş genç insan atılgandır, gözünü budaktan sakınmaz, ülke sorunları ile yakından ilgilidir. Düşüncesi genç olan kimseler de gerçekleri görür; yeniliğe, devrimlere, Atatürk Cumhuriyeti'ne ve onun kurumlarına, değerlerine ve kuruluş felsefesine bağlı olur, köhne düşünceler peşinde koşmaz.

Atatürk, işte bu nedenlerle gençliğe güvenmektedir. Atatürk'ün gençliğe verdiği önem, onun "yaşamı, gençliği değerlendirişi göz önüne alındığında bu tutumunun anlamı daha iyi anlaşılır: Mustafa Kemal (Atatürk), II. Abdülhamit Döneminin baskıcı, susturucu yönetimine karşı çıkmaya daha ilk gençlik yıllarında başlamıştı. Okul sıralarında birkaç arkadaşı ile birlikte gizli gazeteler çıkarmış, bu yüzden cezalandırılmış; kurmay subay olarak orduya katıldığında, bir sürgün ile Suriye'ye gönderilmişti. Hiçbir sultacı yönetimin, örgütlenen gençliğe karşı tutunamayacağını, onun içinde bulunduğu genç kuşak, 1908'de İkinci Meşrutiyet'i ilanı ile kanıtlamıştı. Kurtuluş Savaşı'na giden yolda, Anadolu'da çoban ateşi denilen yerel örgütlenmeyi sağlayanların, yurt savunmasına koşanların çoğu da genç kuşaktandı."

"Gençliğin atılganlığını yaşamış ve gençleri izlemiş olan Mustafa Kemal (Atatürk), Anafartalar Kahramanı olarak, Ruşen Eşref Unaydın'a verdiği fotoğrafın arkasına şunları yazmıştı (24.V.1918): "Her şeye karşın, kesinlikle bir ışığa doğru koşmaktayız. Bende bu inancı yaşatan güç, yalnız sevgim, ülke ve ulusuma beslediğim sonsuz sevginin değil; bugünün karanlıkları, şarlatanlıkları içinde yurt ve gerçek sevgisi ile ışık serpmeye ve aramaya çalışan bir gençlik gördüğümdendir ( Prof. Dr. Şerafettin Turan Türk Devrim Tarihi III-1, s. 284).'

Sivas Kongresi'nde manda konusu tartışılırken, kongre delegesi olan tıbbiyeli bir genç, coşkuyla fırlayıp manda düşüncesini kabul etmeyeceklerini belirtmiş; mandacılığı benimseyen Mustafa Kemal de olsa karşı çıkacaklarını ve lanetleyeceklerini haykırmıştı. Bunun üzerine Atatürk şöyle der: 'Arkadaşlar! Gençliğe bakın! Türk ulusal bünyesindeki kanın ifadesine bakın. Evlat, için rahat olsun. Gençlikle övünüyorum, gençliğe güveniyorum. Gençler! Yurdun bütün umudu ve geleceği size, genç kuşakların anlayışına, enerjisine bağlanmıştır ( M. Müfit Kansu, Erzurum'dan Ölümüne Kadar Atatürk'le Beraber I, s. 248).'

Atatürk, Temsil Heyeti ile Ankara'ya gelip çalışmalarına başladığında ve henüz Türkiye Büyük Millet Meclisi açılmadan, Türk bağımsızlığını, Türk Cumhuriyeti'ni koruma ve savunma görevini gençlere bırakacağının ipucunu vermiştir:

"Başımıza neler örülmek istendiği, nasıl dayandığımız ve karşı koyduğumuz, daha doğrusu ulusun isteğine ve emellerine uyarak, onun yardımı ile nasıl çalıştığımız görülmelidir; zaten her şey unutulur; fakat biz her şeyi gençliğe bırakacağız. O gençlik ki hiçbir şeyi unutmayacaktır. Geleceğin ışık saçan çiçekleri onlardır ( M.M. Kansu, Erzurum'dan Ölümüne Kadar Atatürk'le Beraber II, s. 471).'

18 Mart 1923'te Atatürk, gençliğin ulus için, yurt için nasıl davranması gerektiğini şöyle belirtiyor: "Gençler! Biz, size geçmişten, geçmişin yanlış ve batıl inançlarından, geçmişin var olanlarından arınmış bir varlık çıkardık. Olaylardan, olayların zorunluluğundan çıkan bu varlık, sizin pek değerli katılımınızla, parlak yardımınızla çıktı. Bu varlığı, büyütüp yükseltmek bizlerden sizlere düşer. Bu görevde başarılı olacağınıza gördüğüm deliller nedeni ile çok güçlü inanç duyanlardanım."

"Sayın gençler! Yaşam, savaşımdan oluşur. Bundan dolayı yaşamda yalnız iki şey vardır: Üstün gelmek, yenilmek… Size, Türk gençliğine bıraktığımız vicdani emanet, yalnız ve sürekli üstün gelmek, yenmek olmalıdır (Atatürk'ün Söylev ve Demeçleri- ASD II, s. 137).'

Yaşam savaşında üstün gelmek, yenmek, başarılı olmak, yurdun ve ulusun bağımsızlığını, bütünlüğünü, laik Atatürk Cumhuriyeti'ni ve onun değerlerini koruyup savunmak ve sonsuza kadar yaşatmak için çalışkan, çok okuyan, bilgili, sorgulayıcı, üretken olmak; yüreğinde yurt ve ulus sevgisi taşımak, kendine güvenmek, sağlıklı ve gürbüz olarak yetişmek gerekir. Bunun için ana babalara, okulda öğretmenlere ve devletin kurumlarına büyük görevler düşmektedir. Bu kurumlar, yetiştirdikleri kuşakların düşünüş biçimlerinin ve anlayışlarının sağlıklı, çağdaş, akılcı, bilim ve teknikten yana, laik olmasına çalışmalıdırlar.

Varlığımızın sürdürülebilmesi için akıl ve bilim yolundan ayrılmamalı, uygarlık yolunda başarılı olmalıyız. Atatürk'ün söylediği gibi, 'Uygarlık yolunda başarı, yeniliğe bağlıdır. Toplumsal yaşamda, ekonomik yaşamda, bilim ve teknik alanında başarılı olmak için tek gelişme ve ilerleme yolu budur. Uygarlığın yenilikleri, tekniğin harikaları dünyayı değişmeden değişmeye uğrattığı bir devirde, asırlık köhne düşünüş biçimleri ve anlayışlarla, geçmişe körü körüne bağlılıkla varlığımızı korumak olası değildir. (ASD II, s. 187-188).' Atatürk, bu konuda gençlere güvenmektedir:

'Gençler! Cesaretimizi güçlendiren, destekleyen ve sürdüren sizsiniz. Siz almakta olduğunuz eğitim ve kültür ile insanlık niteliklerinin, yurt sevgisinin, düşünce özgürlüğünün en değerli örneği olacaksınız. Ey, yükselen yeni kuşak! Gelecek sizsiniz. Cumhuriyet'i biz kurduk; onu yükseltecek ve sürdürecek sizsiniz ( ASD II, s. 188).'

Atatürk, gençleri yalnızca Türk bağımsızlığını ve Türk Cumhuriyeti'ni sonsuza kadar korumak ve savunmakla görevlendirmemiş; aynı zamanda Türk Devrimi'nin de bekçisi olarak görmüştür. Bursa'da görülen bir gerici ayaklanma denemesi nedeniyle 5 Şubat 1933'te şöyle der: 'Türk gençliği, Devrim'in ve rejimin sahibi ve bekçisidir. Bunların gereğine ve doğruluğuna herkesten çok inanmıştır; rejimi ve devrimleri benimsemiştir. Bunları güçsüz düşürecek en küçük ya da en büyük bir kıpırtı, bir davranış duydu mu, bu ülkenin polisi vardır, jandarması vardır, ordusu vardır, adalet örgütü vardır, demeyecektir. Hemen araya girecek, kendi yapıtını koruyacaktır (ABE 26, s.118).'

Atatürk, gençlerin yurt yararı ve bütünlüğü, ulusun tam bağımsızlığı, laik Cumhuriyet'in ve cumhuriyetin kazandırdığı değerlerin, Türk Devrimi'nin korunması, geliştirilmesi için durmadan çalışması gerektiğini vurguluyor: "Sizler, yeni Türkiye'nin genç evlatları, yorulsanız da beni takip edeceksiniz... Dinlenmemek üzere yürümeye karar verenler, asla ve asla yorulmazlar. Türk gençliği amaca, bizim yüksek ülkümüze durmadan yorulmadan yürüyecektir ( ASD II, s. 327-328).'

"Cumhuriyet'i, yükselterek sürdürmek, her Türk gencinin kutsal ve ulusal görevidir. Bu görev, kaynağını ve ilhamını Atatürk'ten alır. Bunun için Türk gençleri gönül birliği, inanç ve amaç birliği ile bu görevi yapmak zorundadırlar. Çünkü bu onların insanlıklarının, yurtseverliklerinin, yurttaşlık haklarının, Türklük geleneklerinin bir gereğidir ( O. Güngör Feyzoğlu, Atatürk İlkeleri ve İnkılabımız, s. 59).'

Atatürk, TBMM'nin ilk toplandığı 1920 Yılının 23 Nisan gününü, Ulusal Egemenlik ve Çocuk Bayramı olarak çocuklara armağan ettiği gibi, egemenlik ve bağımsızlık ateşini yakmak için Samsun'a çıktığı 1919 Yılının 19 Mayıs gününü de Gençlik ve Spor Bayramı olarak gençlere armağan etmiştir. Bu bayram, sonraki yıllarda Atatürk'ü Anma, Gençlik ve Spor Bayramı adını almış, böylece Atatürk ile gençlik özdeşleşmiştir.

Türk gençleri, bu bayramda çeşitli gösteriler yaparak bağımsızlığımızı, Cumhuriyetimizi ve onun çağdaş kurumlarını, devrimlerini sonsuza kadar koruyacaklarını gösterirler. Türk'ün caydırıcı gücünü, çağdaş uygarlık yolunda ulaştığımız aşamaları tanıtırlar. Gençlerimizin bu etkinliği, ulusun güvenini artırır. Ulus da geleceğe daha umutla ve güvenle bakar.

Atatürk, Büyük Söylev'in sonunda şöyle der:

'Bugün ulaştığımız sonuç, yüzyıllardan beri çekilen ulusal yıkımların yarattığı uyanıklığın eseri ve bu aziz vatanın her köşesini sulayan kanların bedelidir. Bu sonucu Türk gençliğine emanet ediyorum: 'Ey Türk gençliği! Birinci vazifen, Türk bağımsızlığını, Türk Cumhuriyeti'ni sonsuza kadar korumak ve savunmaktır.'

Atatürk, neden 'yüzyıllardan beri çekilen ulusal yıkımların yarattığı uyanıklığın eseri ve bu aziz vatanın her köşesini sulayan kanların bedeli saydığı sonucu, bütün ulusa değil de gençliğe emanet etti? Çünkü her devrim, taze hücrelerin, taze istek ve iradelerin eseridir. Böyle devirlerde bütün ulusu, görmüş geçirmiş kişiler, deneyimli yaşlılar, çok yaşlı kimseler değil; gençlik, yalnız gençlik temsil eder (Peyami Safa, Atatürk ve Gençlik, En Büyük Kaybımız, s.47-48).' Gençlik geleceğimizdir.

Bu nedenledir ki "çağın gereği yeniliklere açık, özgür ve bilimsel düşünceye egemen, kültürlü, eğitimli, insan hak ve hukukuna saygılı, gelişkin bireylerin sayısal çokluğunda bir gençlik beklentisi içindeyiz (İ. G. Kafkas, Cumhuriyet Yazılarım, s. 77).'

ÇAĞDAŞ, LAİK VE ATATÜRKÇÜ GENÇLİK, ULUSUN GELECEĞİ, ÖZGÜRLÜĞÜN, BARIŞIN, BAĞIMSIZLIĞIN, BİRLİK VE BÜTÜNLÜĞÜN, GELİŞMENİN GÜVENCESİDİR.

Atatürk'ü Anma, Gençlik ve Spor Bayramımız kutlu olsun!