Yalnızca Türkiye için değil bütün dünya için 2020 yılı çok zor geçti. Başımıza gelenler neredeyse pişmiş tavuğun başına bile gelmedi. Deprem oldu, afet oldu ve en önemlisi de Covid19 pandemisiyle bütün dünya mücadele etti. Hastalananlar, ölüm döşeğinde olanlar, vefat edenler… Kimi nerede kaybettiğimizi, kimin neyinin öldüğünün farkına bile varamadık. Yine tekrarlayayım buradan. Koronavirüs dolayısıyla vefat eden tüm rahmeti Rahman'a kavuşmuş olanlara Allah'tan rahmet diliyorum. Hasta olanlara şifa diliyorum.
Bütün bunlar olurken Türk siyaseti de kendisini salgın gibi saran bir kutuplaşma can simidinden kurtulamadı. Bu yeni değil tabii ki…1950 seçimlerinde iktidarı Demokrat Parti'ye teslim etmek zorunda kalan Cumhuriyet Halk Partisi o gün bugündür iktidara gelmiş siyaset unsurlarını düşük ve karşı devrimle suçladı. Bundan elde etmek istediği sonuç; iktidarı muhalefete bırakmamak Cumhuriyeti yöneten ve kollayan bir parti hüviyetini devam ettirmekti. Bunda da başarılı oldu. 1960 darbesini hatırlayın…1960 darbesi sonrası Başbakan Menderes, Fatin Rüştü Zorlu ve Hasan Polatkan'ın idam sehpasına gönderilirken 12 Mart'ta Türkiye'nin her yeri de olduğu gibi üniversiteleri de kurtarılmış bölge ilan etmeye çalışan kır gerillalarının ihtilal hazırlıklarına zemin hazırlandı. Hele hele 12 Eylül'de insanımıza sokakları, caddeleri mahalleleri, ilçeleri hatta illeri bile dar eden bir anlayışla siyaseti öngördüğü kutuplaşma yaşandı. Türk siyasetinde bu kutuplaşma 'CHP ile başladı' diyemem kutuplaşma Tanzimat'tan bu yana var olan ve muhalefette olanın hayat iksiri olan bir siyaset anlayışıdır. Ama 'siyaset yapayım' derken devrilen çamlar, kırılan bardaklar ve onarılamaz insan hayatları beraberinde hesap verememeyi getirdi.
Şimdi bakıyorum da Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın 2023'te tekrar aday olmasına yönelik iktidarı oluşturan AK Parti ve Milliyetçi Hareket Partisi ile kurduğu Cumhur ittifakı karşısında Cumhuriyet Halk Partisi öncülüğünde dizayn edilen Millet İttifakı ister istemez siyasetin zihin kodlarını yeniden yazıyor. Yeniden Türkiye'yi önüne geçilmeyecek bir sürece hazırlanıyor. İktidar oy kaybediyor, muhalefette oy kaybediyor. Yeni partiler kuruluyor. Birbirinin türevi partiler, içinde yaşadıkları partileri terk ettikten sonra yeni bir pansumanla yeni vitrin oluşturuyor.
TBMM'de kabul edilen 2021 yılı bütçesinde de gördük. Her şey milletin gözü önünde yaşandı. İktidarı da muhalefeti de gördük. Ak Parti Erdoğan'ın yükünü alacakken, Erdoğan'ı yük gören bir anlayışı giderek siyasetinin merkezine koyuyor. Dar toplantılarda Erdoğan eleştiriliyor, bakanlar parçalanıyor.
Yakın zamanda Ankara'da bir iş adamına yönelik yapılacak bir operasyon içinde siyasiler, medya kuruluşları, FETÖ yapılanmaları var. Siyaseti finanse eden iş adamı neredeyse aylığa bağladığı siyasiler ile bürokratlar, gazeteciler ile şekil vermeye, yön çizmeye devam ediyordu ki operasyon başladı. Sıralı listeler içinde kimler yok ki? Parayı verenin düdüğü çalacağı bir dönemde bu hamle ister istemez zamanlaması bakımından dikkat çekiyor. TBMM'de kabul edilen yasa uyarınca, FETÖ, PKK ve DEAŞ gibi yargı kararıyla terör örgütü olduğu kesinleşen örgütlere finans sağlayan gerçek ya da tüzel kişilerin mal varlıkları dondurulabilecek. Yine terörü finanse eden dernek yöneticileri görevden uzaklaştırılabilecek, gerekirse dernek faaliyeti de durdurulabilecek. Kanunun yasalaştığı gün CHP Lideri Kılıçdaroğlu'nun 'yurt dışından vergi cennetlerinden gelecek para Türkiye'de yüzde 30 oranında vergilenir' önerisi tesadüf olmasa gerek.
Ne zaman siyasette kayıkçı kavgası başlasa şunu derim:
Canbaza bak oyunu varsa gerisi çelik çomak oyunu…
Nice sağlıklı yıllara sevgili okurlarım….