Ben kışın ortasında kalan solmuş bir çiçeğim. Geçip giden herkes üstüme basıp canımı yakıyor. Soğuk içimi donduruyor. Buz kesmiş topraklarda kaderime mahkum tek başıma yaşıyorum. Tabiat ana kollarını sımsıkı kilitlemiş. Ne savaşlar ne kargaşalar görüp geçirdim. Ne yağmurlar yedim. Ne fırtınalar atlattım, ne korkular yendim. İyi şeyler de yaşayıp öğrendim. Meleklerin üzerimde dans edişlerini, perilerin muzurluklarını, Tanrı'nın gülümseyişini, güneşin sıcaklığını. Hiçbiri kalmadı geriye. Bende kalmadım. Kendimden eksilte eksilte, kendi başıma bu çorak topraklarda yaşayıp gidiyorum. Tutunmaya çalışıyorum. Biri beni görse de koparıp atsa özümden diyorum. Bu topraklarda yaşama sevincimi yitirdim. Sitemim yalnızca kendime. Bir saksının içerisinde olsam da beni sulamayı unutsalar ve ben kuruyup gitsem diyorum.

Günlerce bu düşünce beynimin içini kemiriyor. Ve dileklerim bir anda gerçek oluyor gibi bir his uyanıyor içimde. Yapraklarım birer birer dökülüyor toprağa. Artık yolun sonu diyorum. Her bir yaprağımın yere düşüşündeki acı bedenimin farklı bölgelerine yayılıyor. İlk kez kendim için bir şey yapıp başımı eğiyorum. O civardan geçen insanlar beni görür de toprağımdan söker atar diye. Bekleyişim günlerdir sürüyor ve nihayet beni koparmak için yaklaşan biri beliriveriyor. Ellerini üzerimde hissediyorum.

Son kez... Güneşe, doğaya, gökyüzüne ve yıllardır beni kollarında besleyen toprağa bakıyorum. Son kez. Ve artık ben özgürüm. Bir anda sonsuz bir karanlık hüküm sürüyor. Sonrasında uçma hissi uyandırırcasına derin bir uykuya dalıyorum.