Şairin söylediği 'bir başkası olmaktan yorulur kalbim' dizeleri siyaset cephesindeki gelişmeleri ne kadar da güzel anlatıyor. Kim ne derse desin, ister takiyye, ister oy avcılığı… İsterse samimiyet…

1960 darbesinden sonra köşe bucak Demokrat Parti'li arayan Demokrat Parti Ocak başkanlarını bile hapse atarken büyük keyif alan üstüne üstlük başvekil Adnan Menderes'i ve yol arkadaşlarını idam ettikten sonra idamlarına kadeh kaldıran bir siyasi partinin mirasçılarını merhum Menderes'in mezarı başında dua ederken izlemek de vardı… Hele hele keklik avına çıkmış Şakirt talebeleri avlayan, deliler mangasına adam toplar gibi onları cezaevlerinde istifleyen, Cumhuriyet'in azılı düşmanı gördükleri Risale-i Nur'a sahip çıkan Kılıçdaroğlu'nu görmek de vardı.

Hani bazı gazeteler ve dergilerde 7 farkı bulun diye resimli bilmeceler yayınlanırdı ya… O günkü CHP ile bugünkü CHP arasındaki farkı bulmakta kimse zorlanmıyor olsa gerek. Biz zamanında 'Hacı Kemal' diye bir yazı yazdık. Saadet Partililer'in Kemal Kılıçdaroğlu'na ilişkin 'Hacı ve Seyyid' söylemlerini gündeme getirdiklerini belirtmiştik. Şimdi Kemal Kılıçdaroğlu'nun soyu sopuyla ilgili kaynakçaları ile bir kitap yayınlandı. Demek isteniyor ki 'bu Kemal bildiğiniz Kemal değil'

Her ne kadar Cumhuriyetin ilanından sonra bir hitap şekli olarak getirilen 'bay' kelimesi Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan tarafından Kemal Kılıçdaroğlu'na söylendiğinde herkes ne manaya geldiğini bile araştırmamıştı.

Kemal Kılıçdaroğlu'nun temsil ettiği misyon uzun süre Cumhuriyeti korumak ve kollama özellikle laiklik ilkesi konusunda kesin hatlar belirten bildiren ve topluma bu yönde telkin, ikaz ve gerektiğinde Silahlı Kuvvetlerin göreve çağrılması başta olmak üzere Silahsız Kuvvetlerin iş başına gelmesine kadar vazgeçilmez, taviz verilmez, ima bile edilmez bir noktayı anlatıyor.

Şimdi bazılarının çıkıp 'Hey gidi CHP hey' sözleri aklıma geliyor da bu değişimin ve dönüşümü hangi hesap ve kitap üzerine yapıldığını merak ediyorum. Kimsenin iç dünyasındaki Cenab-ı Allah ile irtibatını rabıtasını sorgulayacak, ölçecek, planlayacak değilim. Bu kimsenin de haddi ve hakkı değil. Ancak görünüyor ki Cumhuriyet Halk Partisi eğer kurumsal olarak dönüşmemişse ve kurumsal duygusal olarak Cumhuriyeti yöneten elit olarak cumhuriyeti koruma ve kollama mantığından vazgeçmemişse yaşananları tahlil etmek Kemal Kılıçdaroğlu'nun deyimiyle 'yeni CHP'yi' yeni bir formatta ele almak gerekli olacaktır.

Şimdi biz 'Muhafazakar Cumhuriyet Halk Partisi' mi diyeceğiz ? Veya 'Cumhuriyetin Muhafazakar Halkın Partisi' mi diyeceğiz ? Cumhuriyeti sistem olarak mana iklimine döndürmeye çalıştığı için Kemal Kılıçdaroğlu'na hep birlikte alkış çalmalıyız belki de…

Ancak Kılıçdaroğlu da çok iyi biliyor ki bu değişimi ve dönüşümü Kemal Bey'e bırakmazlar. Cumhuriyet Halk Partisi'ni bir Kemal kurdu. Hem de anlı şanlı Osmanlı paşası Mustafa Kemal… Kimilerine göre de Cumhuriyet Halk Partisi'ni bir Kemal yıkıyor. Anlı şanlı Hacı, anlı şanlı Hazreti Muhammed efendimizin soyundan geldiği belirtilen bir Kemal yıkıyor…

Nasıl çıkacağız bu işin içinden ?


Geçen hafta Perşembe akşamı kimselere haber vermeden Kılıçdaroğlu'nun evine sürpriz bir ziyaret gerçekleşti. Aldığım bilgi bu… 'Bir gece ansızın gelebilirim' diyordu ya Cumhurbaşkanı Erdoğan; bir gece ansızın (inanıyorum ki bu ziyarette ne Cumhuriyet Halk Partili kadroları ne de ziyarete gelen Parti liderinin ekibinden kimsenin haberi yok) Demokrasi ve Atılım Partisi Genel Başkanı Ali Babacan Kemal Kılıçdaroğlu'nun evini ziyarette etti.

Gece gece ne bu telaş, ne bu gizlilik…

Yoksa 6'lı Masa altı kez toplandı. Altı kez liderler arasında genel görüşme oldu. Her lider her toplantı için 5 ziyaret yaptı. Her toplantı için kendisine 5 ziyaret yapıldı. Gittiler geldiler konuştular. Masada konuşulmayan, parti kurmayları arasında konuşulmayanlar da var anlaşılan…

Gün geçtikçe cumhuriyetin sinir uçlarıyla ilgili demeçler veren yorum yapan Ali Babacan yeminli bir adanmışlık uğruna dağ, tepe demeden geziyor, her türlü hakarete rağmen yoluna devam ediyor. Onunla ilgili yazdığım bir analizde 'Ali Babacan diye yazılır Abdullah Gül diye okunur' sözlerime çok alınmışlardı. Ancak gece yarısı Kemal Kılıçdaroğlu'na yapılan ziyaret bana bu sözleri yeniden hatırlattı. Ali Babacan siyasi olarak pusudan hiç çıkmamış her an eli tetikte. Her an teyakkuzda, 'Gör bakalım ne olacak iyi şeyler olacak' diyen Abdullah Gül'ün mesajını yekten ve açıktan belirtmiştir. Şimdi bakarsanız Abdullah Gül'ün algı yönetimi içinde Saadet Partisi Genel Başkanı Temel Karamollaoğlu zaten var. Bu anlamda fedakarlık göstermeye devam ediyor. Beşir Atalay hocanın yoğun girişimleri, hatır koymaları ile birlikte yeniden Abdullah Gül ile görüşen ve siyasi yürüyüşünde Abdullah Gül'ün gölgesinin ve işaretlerinin görüldüğü Gelecek Partisi de Ahmet Davutoğlu önderliğinde itibar yönetimine devam ediyor. Bu üç siyasi partinin üzerine Abdullah Gül'ün Cumhuriyet Halk Partisi ile yakın ilişkisini takip eden yönlendiren isimler de var. Bildiğimiz bu isimleri açıklamayayım.

Abdullah Gül'ün HDP merkezli Kürt oylarına ilişkin görüşme trafiğine de bakarsanız 'geliyor ve gelmekte olan sürecinin' nasıl işlediğini açık ve net olarak görmüş olabileceksiniz. Leyla Zana, Ahmet Türk, Hatip Dicle'de bu sürece ilişkin işaret verecek.

Geriye kalan iki alanla ilgili de çalışma var. Helalleşme projesinin altında büyük bir dini cemaat var. 15 Temmuz'dan sonra gücünü katladı. Kamu bürokrasisi başta olmak üzere Ak Parti'ye yakınlığı ile bilinen birçok STK ve vakıfları yan direkt olanlar ya da adamları yönetiyor. Bu anlamda 'Ak Parti'ye kırmızı kartı göstermese de' daha önce Temel Karamollaoğlu'nun görüşmede belirttiği 'Dini cemaatler sizin yeniden aday olmanızı istemiyorlar' sözünün mucidi de bu cemaat…

Bu kadar da değil… Dini anlamda süreç önderliğini yapacaklardan bir isim Prof. Dr. Ali Bardakoğlu… Diyanet İşleri eski Başkanı… Şu anda beni mazur görsün DEVA'nın Şeyh-ül İslamı, Ali Babacan'ı dini konularda sıkı tedrisata almış bir isim… Din siyaset ilişkisi üzerine kamuoyuna açıkça deklarasyon yayımlayacak. Odak noktasını merak edenler sayın Abdullah Gül'ün Karar Gazetesi'ndeki röportajına göz gezdirebilirler.

Hukuk alanında ise eski Anayasa Başkanı Haşim Kılıç… Hukuk, Adalet, erkler ayrılığı hakkında önemli bir çıkış yapacak.

Geçen hafta Politik Adam programına konuk ettiğim DSP Genel Başkanı Önder Aksakal ilginç bir tespit yapmıştı:

'Dersim isyanı herhalde buradaki iki dönüm arazi yüzünden çıkmadı. Değil mi Cumhuriyetin kurulmasına karşı İngilizlerin özellikle teşviki ve beslemesi ile o bölgedeki feodal aşiret reislerinin öncülüğünde din adamlarının sözde din adamlarının öncülüğünde yapılmış bir kalkışma. O kalkışmadan etkilenmiş insanların dışa dönük bir kin duygusu denilen bir yapı var şu anda.'

Şimdi siyasi ve dini aktörlerin tarih sahnesinde bir hesaplaşmanın dönüm noktasında olduklarını görüyorum. Kimseyi atasıyla yargılayacak değilim. Ancak isyancı Kürt Bey'i Bedirhan'ın torunları ile Mustafa Reşit Paşa'nın torunlarının tarikat ve cemaatler anlamında işin içinde oluşlarını, Dersim isyanı önderlerinin, Derviş Mehmed'in, Hazar Musevilerinin, Kavala'nın torunlarının siyasi anlamda işin göbeğinde olmalarından işkilleniyorum…

Geliyor gelmekte olan vatanın ve milletin bölünmez bütünlüğünün felaketi ise çığlığım duyulmalı, isyanım büyümeli benim…

Yoksa olay 'Erdoğan gitsin, Kılıçdaroğlu gelsin' diyerek çelik çomak oynamayı çoktan geçti…

Devletin derin aklına, Büyük Türk Milleti'nin izan ve irfanına inanır ve güvenirim. Müslüm Baba diyordu ya 'Bu mesele büyük mesele… Ezelden ebede büyük mesele'

'Dişe, Diş, Kana Kan, İntikam, İntikam' diyen Torunlar operasyonu büyük mesele…

Allah akıbetimizi hayreylesin…