Bu gece uzun zamandır kavga dövüşten uzak ve kendilerini buldukları özel bir gece olduğundan karşısındakine sadece haklısın diyebildi. Yaşanan biri çok özgür olmayı, yeni deneyimler ve yeni insanlar tanımayı isteyen, diğeri köklerine hatta anılarına sarılıp, güvenli alanından hiç çıkmak istemeyen iki insanın savaşıydı. Ama kimse kimseye itiraz etmiyordu. Savaşmıyordu. Hayatlarından bıktıklarından ya da memnun olmadıklarından denize düşen yılana sarılır misali, ilk kez anlaşıyorlardı. Olayın ciddiyetini de biliyorlardı, sonuçta bir ferman yazılıyordu. Bir tane hayat olduğunu anlayan, söylenen sözün ve zaman denilen şeyin geri alınmayacağını, kapanan kapıların açılmayacağını her şeye rağmen yeni kapılar olduğunu, dozunda kaygının iyi olduğunu bilen biri geliyordu işte. İlk heyecan bitmiş içilen tütünlere bakınca, bir dakika ben bunu yapar mıyım?  diye sorgulamalar başlamıştı.
 

Sessizlik. Sessizlik, yine sessizlik oldu. Bu sessizlikte göz göze gelmemek için herkes gözünü kaçırdı. İnsanoğlunun ego savaşı bu, kendinle bile ego savaşı. Gece çok yüksek bir poker masasını yaşıyordu. Blöfler, restler ve boplarla dolu bir masa; tam da hayatta olduğu gibi, ama doğacak çocuğun bunlara ihtiyacı yoktu ki. O duygularını nasıl yaşıyorsa öyle tepkiler verecek; mutluysa mutlu, kızgınsa kızgın, üzgünse üzgün olacaktı. Konum, mevki, yer ya da zaman, duygularını yaşamasına engel olmayacaktı. Zaten bunlar yaşanamadı diye çıkmadı mı bu savaş. Olması gereken olmadı, olması gerekenden utanıldı ve olması gereken insan olmadı. Sarılması gereken insanlar da yanlışmış. Kalbinin dengine bu kadar yanlışlıkta denk gelinmemiş. Bir tane kalbimiz var ya, dengine sarılınca biri sağda, biri solda dengiyle çarparmış.
 

Anlaşılan  hep yanlış insanlara sarılınmış. Onu bile anlamak bunca yılı almış. Bu gece doğacak çocuk, ne istediğini bilen, istemediğine tepki veren ve dozunda anksiyete ile anlardan ibaret olan, huzursuz olunan yerde durmayan, mutlu olunca kimseye aldırmayan, güvenilecek insanlar da varmış diye başını yaslayan, hata da yapsa bundan da öğrendik işte diye, hayatına tam gaz devam eden. Gelene hoşgeldin gidene hoşçakal diyen biri olacaktı. Suni sancılarla da olsa, yenilere gebe olarak o çocuk doğdu. Bu mucize karşısında herkes şaşkın, saçma gülümsemeyle herseyi unuttu. Genlerinde tecrübe, acı, mutluluk olan ve bunların farkında olmayan tertemiz biri doğdu.