Ak Parti içinde olan, kenarında dolaşan, nemalanan, sureti haktan görünüp kalem erbabı kontenjanında Allah ne verdiyle Türk'ün yeniden etrafına örülen emperyalist ablukayı bozduğu Cumhur İttifakı'na günde beş vakit saldıranlara yazmak farz oldu. Sözüm ona milliyetçileri Kemalist bloğunda sayarak din ile irtibatlarını, millet ile ünsiyetlerini imha etme kundaklamalarına giriştiklerini görüyoruz.

Dolambaçlı yollardan değil de Milli Görüş camiasının içinden, zulme rıza göstermenin zulüm olduğu bilinciyle yola çıkan, 28 Şubat'ta İmam Hatiplere yarasa diyenlere karşı kadim bir direnişle 'Zalimlere zulmünü haykıran' Yeni Şafak Gazetesi'nin yayın organı bir derginin kapağına takıldım. Aklım fikrim bugün burada, sağıma soluma bakmadan Kızıl Elma'yı 'Îlay-ı Kelimetullah' diye tanımlayan ve ahitleşmelerinin eseri olarak Cumhurbaşkanlığı hükümet sistemini imar ve ihya ettiren iki partinin kurduğu 'Cumhur İttifakı'nı dinamitlemeye yönelik yayınların ardı arkası kesilmiyor. Hem içeriden hem dışarıdan vuruyorlar. Maklubeci kalem erbabanın hızlı bir manevrayla kaptıkları köşeler, yayın organları ile yine aynı makamdan çalıyor söylüyorlar. Cumhuriyet ile derdi olanın Mustafa Kemal'i diline dolayarak, İslam ile derdi olanın Erdoğan'ı diline dolayarak giriştikleri mücadelenin asıl hedefi Türkün Ruh Köküne kibrit suyu dökmek, kardeşlik hukukunu bozmak gücü yettiğince zehir kovası taşımaktır.

Maklübeci FETÖ Gramofonu haline gelmiş aynı parçayı söyleyerek, dinleterek yerli duruş ihtiva eden ne varsa saldıran bu kalemşörler tarihi bir atasözünü haklı çıkarır:

-Adını pazara çıkarmış kadının tövbesi yeni müşteri gelene kadardır.

Onlara en iyi cevabı üstad Necip Fazıl Kısakürek verir. Tanırlar mı, aldırırlar mı, önemserler mi? Bilmem ama O'nun tarihe bıraktığı tarihi kayıt Maklübeci FETÖ Gramofoncularının yedi ceddine yeter artar bile…

Türklükten Fışkıran İslam

Necip Fazıl Kısakürek, Milli Türk Talebe Birliği'nin amblem değişikliğinden bir yıl geçmeden kendilerini Bozkurt ile bütünleştiren ülkücülerin saflarına katılacaktı. Necip Fazıl Kısakürek, 1977 seçimlerinin eşiğinde Milliyetçi Hareket Partisi saflarına dahil olurken şunları söyleyecekti:

'Bugünden itibaren MHP nazarımda bambaşka bir mana ve hüviyet sahibidir. Onu Müslümanlık ve Türklüğün gerçek hakkını vermeye namzet bir topluluk olarak anıyor ve canımın içinden selamlıyorum.'

Sonra kürsüde bulunan içi su dolu cam sürahiyi kaldırır:

-Türklüğü ne kadar sıkı kavrar ve sıkarsanız içinden İslam fışkıracaktır.

Necip Fazıl Kısakürek MHP'ye katılmadan önce MHP Lideri Alpaslan Türkeş'in bir manifesto yayınlamasını istemektedir. Türkeş vakit geçmeden manifestoyu 'Türk Milletine Beyanname' ismiyle yayınlar. Türkeş; 27 Mayıs 1960 darbesini gerçekleştiren kadro içinde yer almasını, beyannamenin birinci maddesinde 'Alparslan Türkeş, yatalak bir idareye karşı, fikirsiz bir hareket saydığı 1960 ihtilaline; başta, sırf bir fikir yönü vermek ve Cumhuriyet Halk Partisi'nin ihtilali sömürmesine mani olmak için katılmış, fakat bu gidiş önlenemeyince uzak kalmış. Türk Milleti ve tarihinin ihtilal kadrosuna biçtiği suçluluk dairesinin dışında kalmayı ve ibrasına nail olmayı şart bilmiştir.' şeklinde açıklar.

Beyannamenin diğer maddeleri ise MHP'nin yeni yol haritasıdır

2 - Alparslan Türkeş ve parti'sinin dünya görüşü, ruhî muhtevaya bağlı milliyetçilik olarak metbûluğu (bağlı olunan) ruha ve tabiiliği milliyete veren bir anlayış içinde tek kelimeyle İslam imanıdır.

3 - Alparslan Türkeş ve partisi, milliyetçiliği, içi kevserle dolu bir kase şeklinde görür; ana kıymeti kasede değil, kevserde bulur ve o kevserin nûrunu ışıldattığı nispette kaseye değer verir.

4 - Alparslan Türkeş ve partisi, bugün en keskin bunalımını yaşayan insanlığa yol gösterici istikamet oklarını, Kainatın Efendisi'nce getirilmiş ruh ve ahlak ölçüleri olarak ilan eder ve tasarılarını, hasretlerini, her şeyini bu inanç mihrakında toplar.

5 - Dostluk ve düşmanlık kutuplarımızı tayinde kıstaslarımız şudur ki: Ferd, zümre, sınıf ve makam olarak her kim ve her ne olursa olsun, Hakk'ın düşmanları düşmanımız, Hakk'ın dostları dostumuzdur. Türk Milletinin maruz bulunduğu derin bunalımın tarihî gelişmesi bakımından yöneticilerin Türk Milletinin dert ve ıstıraplarının sebeplerini teşhis edemediklerini, tedbir ve çarelerde revizyona tabi tutamadıklarını ve taklitçi kaldıklarını görüyoruz. Türk'ün ruh köküne inmeyen ve bağlanmayan her tedbirin temelsiz kalacağı inancındayız. 1977 seçimlerinin eşiğinde, başta milliyetçi, mukaddesatçı Türk gençliği bulunmak üzere, Alparslan Türkeş ve Partisinin hüviyeti bu satırların ifade ettiği derin manalardan ibarettir.'

Necip Fazıl'ın ruh dünyasının aksiyoner mücadele ruhunun cümlelere döndüğü, kelimelere karıştığı bir metin olan beyannameye karşı cevap gecikmez. Necip Fazıl, beyannameye maddeler halinde cevap verir:

' M.H.P. Genel Başkanı Alparslan Türkeş'in 'Türk Milletine Beyannamesi'ni okudum. Pılı-pırtı odalarının raflarında dizili, kapağı arkasına devrik ve içi boş hatta süprüntü dolu teneke konserve kutuları halindeki partiler arasında, bugünden itibaren MHP, nazarımda bambaşka bir mana ve hüviyet sahibidir. Onu, Müslümanlık ve Türklüğün gerçek hakkını vermeye namzet bir topluluk olarak anıyor ve canımın içinden selamlıyorum. Bu beyanname, ta Cava'daki mü'minle, Amerika'daki zenci Müslümana kadar bütün İslam alemini ihtizaza getirecek ve oluş davasını temellendirecek kıymette tarihî bir hadisedir. İdeal yumağımızın her lifini içinde saklayan bir tohum... İslam aleminin Türkiye'den beklediği zuhur ve tecellinin tohumu...

Türkeş beyannamesinde dört ana esası, bir binanın dört direği halinde vazetmektedir: 1 - 1960 gece baskınının sorumluları arasında değildir.

2 - Posa ve kabuk milliyetçiliğinden uzak ve ruhî muhtevaya tabi manada milliyetçidir. 3 -Başını dayadığı tek ruhî muhteva, yine tek kelimeyle ve bütün ölçüleriyle İSLÂM'dır.

4 - Son 150 yıllık taklit devremizin bütün sahtekarlıklarını tezgahlayacak ve gerçek oluşu billûrlaştıracak bir tarih revizyonuna taliptir. Ne Mebus, ne Senatör, ne Bakan, ne şu, ne bu!.. Allah'ın bana biçtiği manevî makam ve memuriyeti bunlardan hiçbiri tercüme edemez. Bu bakımdan en canhıraş ihlas ve hasbîlik kürsüsünden haykırıyorum: 40 yıllık mücadele ve yepyeni bir gençlik inşası hayatımda, bugün, bu beyannameden, bu beyannamenin sahibine ve partisine taktığı şeref ve mesuliyet pazubentinden sonra, artık, emin olmaya yakın bir ümid nefesi alabilirim. 150 yıldır her gün biraz daha artıcı bir hasretle kurtarıcısını bekleyen Türk Milletine 'beklediğin geliyor!' müjdesini vermenin ilk ümid günü bu tarihî andır. 'Emin olmaya yakın ümid' ışığının çaktığını gördüğüme ve bu ışığı nice defa hayal edip de karanlıklara düştüğüme göre, bundan böyle yeni inkisarlara tahammülü kalmayan yanık yüreğimi, dava yolunda en küçük istikamet hatasına razı olmaz bir hassasiyetle bu beyannamenin halkaladığı sıcak avuçlara bırakıyor ve 40 yıllık emeğimin semeresini bu çevrenin aksiyoncu ruhundan bekliyor ve istiyorum! İçi alev alev Müslüman, dışı pırıl pırıl Türk ve içi dışına hakim, dışı içine köle, yeni Türk neslinin maya çanağı olmak ehliyeti hangi topluluktaysa ben oradayım. Allah'ın inayeti ve Resûlü'nün ruhaniyeti bu yoldakilerin üzerinde olsun!..' (Büyük Doğu'nun Atlıları, MTTB'nin Yüzyılı Kitabından alınmıştır)

CMKP Muhammedi Düzen İstemişti

'Kızıl Elmanın Kut Almış Çocukları Mücahit Başbuğ' kitabımızda Merhum Türkeş'in 1960 darbesi sonrası girdiği siyasi hayat şu şekilde anlatılır:

Darbe sonrası sürgünden dönen Alpaslan Türkeş'in CMKP için istişare ettiği isimler arasında Tahsin Demiray, Necmettin Erbakan da vardı. Türkeş, çoğunluğu 14'lerden oluşan ekiple birlikte CKMP'ye girdi ve kısa zamanda CKMP'nin genel başkanı oldu.

Milliyetçilik, Turancılık, Türkçülük ve Anadoluculuk tartışmalarının yaşandığı bir dönemde Türkeş yeni düzenden bahsediyor, kapitalizm ve komünizmden ayrı olarak önerdiği düzeni; 'Yüzde yüz yerli, yüzde yüz millî bir doktrin' veya 'üçüncü yol' şeklinde kavramlaştırıyordu. Doktrin 'Dokuz Işık' adıyla yayımlandı:

Milliyetçilik Ülkücülük Ahlakçılık İlimcilik Toplumculuk Köycülük Hürriyetçilik ve Şahsiyetçilik Gelişmecilik ve Halkçılık Endüstricilik ve Teknikçilik.

Ahlakçılık belki de CKMP'nin AP tabanı ve muhafazakar tabana ilişkin hitap etme, onlardan bir parça olduğunu gösterme çabasıdır. Yazar İffet Aslan, CKMP çatısı altında toplanan muhafazakarların 'milliyetçiler' olduğu vurgusunu yapmaktadır:

'CKMP'nin son kurultayında yönetim heyetinde meydana gelen değişme bu partinin çatısı altında toplanan muhafazakarların 'milliyetçiler' olduğu su götürmez bir şekilde ortaya çıkmıştır. Yeni yönetim kurulunun anlayışına göre ise, 'milliyetçilik' radikal hareketi, hamleci davranışı, toptan ve hızla kalkınma hedefinin güdülmesini, bunun için de toplum yapısının temelde yapılacak devrimlerle değiştirilmesini gerektirmektedir.'

CKMP tüzüğünde yer alan bu ifade Türkeş'in iş başına gelmesiyle daha işlevsel bir hale gelmiştir. Bu bağlamda CKMP'yi Milliyetçiler, Türkçüler içinde dine kayan bir siyaset anlayışı benimsemekle suçlayan böyle görenlerde bulunmaktadır. Ülkücü harekete ilişkin incelemeleriyle tanınan Dr. Hayati Bice, CKMP'nin MHP'ye doğru yolculuğunda bu tartışmaların yaşanacağını belirtmektedir:

'Başbuğ Türkeş, 27 Mayıs 1960 darbesini yapan kadro olan eski Milli Birlik Komitesi üyelerinden oldukları halde bir iç darbe ile tasfiye edilen ve 14'ler diye bilinen milliyetçi subay arkadaşlarından dokuzu ile 31 Mart 1965 tarihinde CKMP'ne katıldıktan sonra doğuştan gelen lider vasfının ön plana çıkarmasının tabii bir sonucu olarak aynı yıl 24-25 Kasım 1967 tarihinde yapılan kurultayda CKMP başkanı oldu.

CKMP'nin 8. Olağan Kurultayı'nda Türkeş'in kamuoyu önündeki tezahüratlarla 'Başbuğ' ünvanını alması yanında kurultayın bir diğer önemli olayı, ilk kez kim tarafından sistematik bir program olarak düzenlendiği konusunda spekülasyonlar yapılan 'Dokuz Işık' esaslarının Milli Doktrin olarak kamuoyuna sunulmasıdır.

CHP çizgisinin Altı Ok söyleminden esinlendiği hep ileri sürülen Dokuz Işık Doktrini ile MHP çizgisi 'Doktriner Türk Milliyetçiliği' gibi fiyakalı bir isme de kavuşmuş oluyordu. Dokuz Işık doktrinini içeren eser, başlangıçta bir broşür kadar iken üst üste yapılan baskılarında yeni eklenen bölümlerle sürekli hacmi genişletilerek 1980'lere gelindiğinde 400 sayfayı aşan kapsamlı bir metin haline gelecektir. Kurultay salonunda dağıtılan Milli Hareket Dergisi kapağına konan ve Türkeş'in bir konuşmasından alınan 'Davadan döneni vurun' sözleri, bundan sonraki hayatında sürekli Başbuğ Türkeş'in önüne çıkartılacak ve bağlamından koparılan bu sözler, defalarca açıklanmasına rağmen gayrı milli sol yıkıcılığın MHP'ye yönelik antipropagandasının temel argümanlarından birisi haline getirilecektir.


Derin-Tarih-Kapak 913

Bu çevrelere göre Başbuğ Türkeş'in CKMP'si içerisinde 'albayım, binbaşım' gibi hitaplarla konuşulan 'kışla gibi' bir partiye dönüşmüştü. Çünkü genel başkan, albay, önde gelen yardımcıları binbaşı, yarbay, yüzbaşı; parti binasının idare amiri ise bir başçavuştu. Partinin önemli isimlerinden Osman Bölükbaşı'nın gazetecilere bu durumdan yakınarak: 'CKMP'de kılıç şakırtısından, çizme gıcırtısından binaya girmek bile mümkün olmuyor ki…' dediği iddia ediliyordu. Daha sonraları, dine mesafeli ulusalcı bir çizgiden bakarak MHP'yi irticai bir parti olarak görenler ise 1969 kongresinden sonra 'Çizmenin yerini takunya, Kuva-yı Milliye kalpağının yerini takke aldı' diyerek MHP'deki İslami yöneliş süreci ile kendilerince dalga da geçeceklerdir.'

Siyasi kulvarda varlık mücadelesi yapacak CKMP kadroları için Ahlakçılık anlayışı çok önemli bir maddeydi. Türkeş'in siyaset için 'Demokrasi adeta işportacıya döküldü' dediği bir dönemde 'Ahlakçılık' anlayışı; 'Bir şey söylüyorsunuz gidip sizi. Bu komünisttir' diye halka kovalatıyordu. Başka bir şey söylüyorsunuz, bu defa Faşisttir diye kovalıyorlar. Ama yine de konuşmak gerek. Konuşa konuşa anlaşacağız.' diye adlandırılan siyasetin bel kemiğini oluşturmaktadır.

'Ahmet Oğuz: Millet bir ahlak reformu ile silkinip sakatlıklardan sıyrılmadıkça, bu memleket kalkınamaz. Yeni bir takım fikirlerin ithali ile de netice alınması mümkün olmayacaktır. İşin başı ahlak reformudur. Biz menfaat karşılığında eğilmeyen kimseleri bir araya, toplamak, bunların sayısını arttırmak gayreti içindeyiz. Olumlu siyasetin ancak ahlaki bir faaliyet olabileceğine inanıyoruz. Politikamızın esası budur.

İrfan Baran (Avukat) - Ahmet Oğuz'un görüşleri de sosyalizme dayanır. İslam sosyalizminin bir ifadesidir.

Hasan Dinçer : - Ahlaklı olan milletler beka buluyor, ahlaklı olmayanlar zeval buluyor. Suiistimalin, tembelliğin, nemelazımcılığın anası ahlak buhranı. Her şeyden evvel ahlaklı insan yetiştirmek, cemiyete hizmet etmek, hile yapmamak, saygılı olmak ahlakını teessüs ettirmek gerek. Bunu başarmak için insanı beşikten teneşire kadar takip etmek lazım. Okullarda kışlalarda bu mevzuun üzerinde durmalı. Bu konuya kafi derecede ehemmiyet verilmeden zaaflarımız giderilemeyecektir.'

CKMP kadrolarının bu düşüncelerini aktaran yazar İffet Aslan'ın 'Bu sohbetlerin yapıldığı ramazan günlerinde istisnasız bütün CKMP'lilerin oruçlu olduklarına bakılacak olursa 'Siyaset ahlaki bir faaliyettir' ilkesine bağlılıklarını tüzüklerindeki bir madde ile beyan eden bu siyası teşekkülün çatısı altında tıpkı ikiz kardeşleri MP'de olduğu gibi gerçekten de ahlak anlayışları İslam felsefesine dayanan kimselerin toplanmış olduğu görülmektedir.' sözleri de dikkat çeker.

'Muhammedî düzen' vurgusu İleride MHP'ye dönüşen partinin genel başkan yardımcısı Ahmet Oğuz'un seçim nedeniyle yaptığı bir radyo konuşmasında 'Muhammedî Düzen' kurmak istediklerini belirtmesi üzerine tepkiler gelmişti. Bu konuda Türkeş'in yorumu dikkat çekmektedir: 'Ahmet Bey'in asıl demek istediği yani memleket halkının yüzde 98'ini Müslümandır. Ve din sosyal bir müessesedir. Binaenaleyh memleketimizin şartlarına göre, bunu da bu sosyal müesseseyi de dikkate almak ve cemiyetimizin kalkınması için bu sosyal müessesenin fonksiyonlarını da iyi tanzim etmek, ayarlamak lazımdır. Bunu halka daha sempatik ve halkın anlayacağı şekilde anlatmak için Ahmet Bey 'Muhammedi düzen' diye ifade etmiştir.'

Bilmem anlatabildim mi? Ülkü Yolu yokuştur !