'Bize yönelen ister yeryüzü olsun,
İster gökyüzü.
Türk olmak karşı koymak demektir.'(1)
'Türk olmak' niçin ve neye karşı koymaktır? Türk'ün kutsal değerleri vardır. Bunlara karşı yapılan bir saldırı olursa Türk ulusu tereddüt etmeden karşı koyar. Türk'ün kutsal değerlerinin başında VATAN toprağı gelir. Vatan toprağı o kadar kutsaldır ki uğruna can verilir.
Türk'ün kutsal değerlerinden biri de BAYRAKTIR. Bayrak, ulusu ve orduyu temsil eder; özgürlüğü, bağımsızlığı ve toprak bütünlüğünü simgeler. Bayrağımızın rengi, şehitlerimizin ve gazilerimizin kanını anımsatır.
'Bayrakları, bayrak yapan üstündeki kandır.
Toprak, eğer uğrunda ölen varsa vatandır.
Toprak vatan değilse hayır, yık, yak, istemem.
Üstünde hür değilsem eğer toprak istemem.'(2)
Vatanın kutsallığı, vatan toprağının bütünlüğü için savaşı, ölümü göze almak, Hun Hakanı Mete'den bize mirastır. Hun Devleti'nin komşularından biri, Hunlara karşı savaş açacaktır. Bunun için nedenler yaratmaya çalışır. Mete'ye ait değerli şeyler ister. Mete, bunları tereddüt etmeden verir. Düşman komşu Mete'nin korktuğunu, çekindiğini düşünür, sınırına bitişik ama çorak bir toprak parçasını da ister. Bunun üzerine Mete, divanı toplar, durumu anlatır. Divandakiler, 'Şimdiye kadar ne istedilerse verdiniz. Bu işe yaramaz, ot bitmez toprak için mi savaşacağız, verelim gitsin' derler.
Bunun üzerine Mete Han şöyle der: 'İŞE YARAMASA DA BİR TEK OT BİTMESE DE, ÇORAK DA OLSA; TAŞLIK DA OLSA VATANIN BİR KARIŞ PARÇASI DÜŞMANA TESLİM EDİLEMEZ.'
Hunlar, vatanı savunmak için savaşır ve düşmanını yener.
Türk'ün kutsal değerlerinden biri de mabetlerimiz, atalarımızın mezarlarıdır. Bunlara karşı yapılan saygısızlıklar da Türk'ü rahatsız eder, gerekli tepkiyi gösterir.
Geçmişte yaşanan kötü, karanlık günlerin bir daha gelmemesi, kazanılan şanlı zaferlerin coşkusunun sönmemesi için ulusal bayramlar ve kurtuluş günleri kutlanır. Birinci Dünya Savaşı sonunda yurdumuzun hemen her yanı, her kenti ve kasabası işgale uğramış; bu işgallerden kurtulmak için çok kan dökülmüştür. Bu tür olayların bir daha yaşanmaması, çekilen sıkıntıların unutulmaması, kurtuluşu sağlayan kahramanlarımızın anılması, ulusal duygularımızın taze tutulması için kurtuluş günlerinde kutlama törenleri düzenlenir. 9 Eylül, İzmir'in işgalden kurtuluşunun anma ve kutlama günüdür.
İzmir Büyük Şehir Belediye Başkanı Sayın Tunç Soyer, 9 Eylül İzmir'in Kurtuluşu'nun 100. Yılı nedeniyle düzenlenen kutlama konserinde, Atatürk'ün Gençliğe Seslenişi'nden ve Atatürk'ün Büyük Söylevi'nden alıntılarla bir anımsatma yapmıştır. Burada kastedilen son Osmanlı yöneticileri ve destekçileridir. Önceki Osmanlı yöneticilerine herhangi bir söz söylenmiş değildir.
Bir ulusun, bir toplumun geçmiş yaşamını belgelerle dile getiren bir bilimdir tarih. Atatürk'ün dediği gibi 'Tarih yazmak, tarih yapmak kadar önemlidir. Yazan, yapana sadık kalmazsa değişmeyen gerçek, insanlığı şaşırtacak bir mahiyet alır.'
100 Yıl önce yaşanmış gerçeklere bir göz atalım:
Ulusumuz, Avrupa'dan, Balkanlardan sürülmüş; Batı Trablus, Balkan ve Birinci Dünya Savaşı'na girmiş; yorgun ve bitkindir. Mustafa Kemal önderliğinde Çanakkale Cephesi'nde, Doğu ve Güney Cephelerinde zaferler kazanmış, destanlar yazmıştır. Ancak;
1) Osmanlı Yöneticileri ise 30 Ekim 1918'de ağır koşullu Mondros Silah Bırakma Anlaşması'nı imzalamış ve yurdun bölünmez bütünlüğünü bozan işgallere neden olmuştur.
2) Ulusun özgürlük, bağımsızlık ve toprak bütünlüğünün simgesi olan bayrağımız indirilmiş, ayaklar altına alınmış, yerlerine işgalcilerin bayrağı asılmıştır. Bu duruma da sessiz kalınmıştır.
3) Mabetlerimiz ahır yapılmış, içine pislenmiş; Osmanlı Devleti'nin kurucularının türbeleri parçalanmış, pislenerek aşağılanmıştır. Bu çirkin ve insanlık dışı davranışlara da sessiz kalınmıştır.
4) Bu kadarla kalınmamış, son Osmanlı Yöneticileri, İşgalcilerle işbirliğine girişmiş, İngiliz Muhipleri Cemiyetine üye olmuşlardır.
5) Ulusu tutsaklıktan ve yok olmaktan, yurdu işgalden kurtarmak amacıyla Atatürk tarafından başlatılan Anadolu Eylemini engellemek için Atatürk ve yol arkadaşları hakkında idam fermanı yayımlamış, bunu da Yunan ve İngiliz uçaklarıyla Anadolu'ya attırmıştır.
6) Ülke işgalcilerce yakılıp yıkılırken, çeşitli insanlık dışı davranışlara maruz kalırken sesini çıkarmamıştır.
7) Anadolu Ulusal Eylemi'ni sonlandırmak için İngilizlerin desteğiyle Anadolu'da isyanlar çıkartılmıştır. Elazığ Valisi Ali Galip, Mustafa Kemal Paşa'yı tutuklamakla ya da öldürmekle görevlendirilmiştir.
Bu bilgiler, Atatürk'ün Büyük Söylevi'nde ve Devrim Tarihi kitaplarında yer almaktadır. Şimdi
de İngiliz Belgelerinde yer alan gerçeklere bakalım:
8) Damat Ferit ve Sultan ikilisi, kendi saltanatlarının korunması için BİR KORUMA TASARISI hazırlamışlar ve bunu 30 Mart 1919'da İngiliz Yüksek Komiseri Amiral Calthorpe'a sunmuşlardır. Sunarken de şöyle demişlerdir: 'Babam Abdülmecit beni İngiliz Devleti'ne ve İngilizlere dostluk duygularıyla yetiştirmiş, bugün güttüğümüz amacın Osmanlı Hükûmetini, Yüce İngiliz Devleti'ne kesin bir teslimiyetle bağlamak olduğudur.'
Koruma tasarısında şöyle denilmektedir: 'İngiltere; Avrupa ve Asya'da gerek doğrudan doğruya Sultan'a bağlı olan (Türkçe konuşan) gerekse özerklikten yararlanan vilayetlerde, Türkiye'nin yabancılara karşı bağımsızlığını ve ülke içinde olay çıkmamasını sağlamak için gerek gördüğü yerleri, 15 yıl süreyle işgal edecektir. İngiltere, dostluk duygularıyla dolu olarak, Sultan'ın Osmanlı Bakanlıklarında gerekli görülen yerlere İngiliz danışmanlarını atamasına onay verecektir Bundan başka İngiltere Hükûmeti, her vilayete bir İngiliz başkonsolos atayacak ve bu konsoloslar, 15 yıl süreyle valiye danışmanlık yapacaklardır. İngiltere, hem başkentte hem de vilayetlerde maliyeyi sıkı biçimde denetlemek hakkına sahip olacaktır (Gotthard Jaeschke, Kurtuluş Savaşı İle İlgili İngiliz Belgeleri I, s.24-25).'
9) Sultan Vahdettin ve Sadrazam (Başvekil) Damat Ferit Paşa, kendi saltanatlarını kurtarmak için Eylül 1919'da bir kez daha İngilizlerin kapısı çalmış ve İngiltere'nin, Ulusal Eylemi söndürerek yok etmek için askeri müdahalede bulunmasını istemiştir (Taner Baytok, İngiliz Kaynaklarında Türk Kurtuluş Savaşı, s. 42-43).'
10) Sultan Vahdettin, Sadrazam Tevfik Paşa'yı 25 Mart 1922'de gizlice İngiliz Yüksek Komiseri Sir H. Rumbold'a göndermiş, Boğazlar Bölgesi'ni İngilizlere vermeyi teklif etmiştir ( Dr. Bilal N. Şimşir, İngiliz Belgeleriyle Sakarya'dan İzmir'e- 1921-1923, s.292-295).'
11) Yalnız Sultan ve Hükûmeti değil, onların destekçileri de 76 İmzalı Bir Muhtırayı İngilizlere vererek Ankara Hükûmetine karşı olduklarını, Anadolu'nun (işgalcilerden boşaltılınca) Sultan'a verilmesini istemişlerdir (Dr. Bilal N. Şimşir, age. s. 298).'
Yukarıda sıralanan maddelerden de anlaşılacağı gibi son Osmanlı Yöneticileri ULUSA DÜŞMAN, DÜŞMANA DOST politikası yürütmüşlerdir.
'Ulusa düşman, düşmana dost politikası' yürütenlerle ilgili değerlendirmeyi, değerli okurlarımızın sağduyularına bırakıyorum. YURDUMUZU VE ULUSUMUZU YOK OLMATAN KURTARAN ATATÜRK VE SİLAH ARKADAŞLARINI, ŞEHİTLERİMİZİ BİR KEZ DAHA SAYGIYLA VE MİNNETLE ANIYORUM. Ruhları şad, mekanları cennet olsun.
____________
(1) Fazıl Hüsnü Dağlarca
(2) Mithat Cemal Kuntay