Hababam Sınıfı'nın beden eğitimi hocası Badi (Body) Ekrem'i hatırlar mısınız?
Özellikle kız öğrencilerin, haşarı Hababam Sınıfı'nın dolduruşuna gelirdi de kibirlenir, hünerlerini sergilendi. Yapılmayacak işleri yapar, kırılmayacak potları kırar, kendine zarar verir. Kendini perişan ederdi.
VİP krizinde Ordu Valisi'ne 'itlik yapmış' deyince aklıma Badi Ekrem geldi?
O'na kim dedi ki VİP'ten geçelim ? 'Geçersin Ekrem' deyip ortada kim bırakmak istedi?
Bu millet mağduru sever. Dik olmayı da sever. Ancak daha çok Devlet'i sever. Bilir ki devlete kızılmaz, küsülmez. Devleti temsil edene de laf söyletmez. İçişleri Bakanı Süleyman Soylu'ya Trabzon havaalanında 'Akıllı Ol Soylu' diyene kadar Ordu'daki hitabı karşısında 'Akıllı Ol İmamoğlu' diyen biri niye çıkmaz? (Soylu konusu başlı başına bir yazı konusu. Akıllı Ol Soylu uyarısını yapan belli, belli olmasına da burada mafya kuralı geçerli değil mi? Tetiği kim çektirdi? Bu sözü kim söyletti? Tetikçi kaçmamış, tetiği çektiren de gelmemiş ve beyan vermemiş ise 'Ak Parti'de tufan öncesi sessizlik yaşanıyor' demektir.)
Konumuza dönelim:
Ekrem İmamoğlu'nun çalışmalarına bakıldığında 1977'de Bülent Ecevit'in 'Karaoğlan' efsanesi gibi umudu örgütlediği görülüyor. Umut ekiyor, umut biçiyor. Ancak İmamoğlu spekülasyona yönelik hataları tekrarlar, hatalarını ayyuka çıkarırsa, ayağını sürerse kaybedecektir. Hem de kendisine haksızlık yapıldığına dair insanları daha fazla ikna etmiş durumdayken…Hem de 31 Mart'ta Ak Parti'ye oy verip 'Ekrem İmamoğlu'na haksızlık yapıldı' diye ona oyunu verecek olan çokça Ak Partili var iken…Görünen, ona çizilen rota İstanbul Belediye Başkanı olmak değil Türkiye'ye başkan olmaktır. Seçim yaklaştıkça imajını, prestijini, oy kaymasını giderek kaybederse Akıllı olan mı, akıllı davranan mı kazanmış demektir.
İç dış siyaset, ekonomik dengeler, S-400, F-35 krizi hepsi İstanbul seçimlerine endeksli. Ak Parti içinde parti kurmak için gün sayanlarda İstanbul'u bekliyor. Peki, İstanbul, İstanbul olalı böyle seçim gördü mü? Gelin seçmeninin profiline birlikte bakalım:
Sosyolog Nilüfer Narlı'nın çalışması olan bir araştırmaya göre İstanbul seçmeninin;
%27.7'si memnun muhafazakarlar (Bunlar 45 yaş altı Ak Parti'nin kemik oyları)
%10.3 oranında mazbut kanaatkarlar (özellikle anne ve eş görevini yerine getiren kadınların oluşturduğu grup)
%11.3 oranında Koyu dindarlar
%11.1 oranında kayıtsız şikayetçiler (Bunlar genelde genç kitle bu genç kitle içerisinde muhafazakar genç kitleleri de sayabiliriz. Her şey itiraz eden de memnun edilmesi oldukça zor bir grup)
%13 oranında Yılgın Demokratlar
%16.2 oranında özgürlükçü Modernler
%14.2 oranında Kaygılı Modernler var.
Peki ne olacak? Seçimi kazanmak isteyen adayların bu gruplara dönük mutlaka bir çözüm ve vaatleri ortaya koyması gerekiyor. Seçmenin elini kolunu bağlayan kilitlerin çözülmesi için adayların ellerinde kilitleri açmaya uygun anahtarlar olması gerekiyor.
Kilit demişken, kimine göre sorunsal, kimine göre acil çözüm bekleyen kriz. Elimdeki bilgi notunda Binali Yıldırım için sıralanan öneriler var:
-Sandığa gitmeyenleri sandığa getirmek için yeni bir şeyler yapılmalı. İstanbul seçmeni seçimlerde İstanbul'da olmalı ve sandığa gitmeli,
-Geçersiz oy kullananlar arasında Ak Parti seçmeni tespit edip onlara dönük özel çalışma yapılmalı,
-Siyasal kampanyaların işlevini artırma ve örgütsel tembelliği ortadan kaldıracak yeniden canlandıracak taban mobilizasyonu sağlanmalı,
-Seçim kampanyalarında kemikleşmiş değil sandığa gitmeyen yüzer gezer ve kararsızlar üzerine odaklanmalı,
-Seçim çalışmalarında rakibin kendisine değil zayıflıklarına vurgu yapmalı (Boksta rakibinin açılan kaşına çalışmak gibi)
-Seçimde yapılan hileler konusunda halkımız ne kadar önem veriyor bu konuda 'evet hile yapılmıştır ve bu hileye yapıldığı için ben oyumu Binali Bey'e vereceğim' diyen kaç kişi çıkar ? Hilenin nasıl yapıldığını küskün seçmenlere nasıl anlatılacaktır?
-Binali Bey'de 1994 Tayyip Erdoğan'ın belediye çalışmalarına olan inanç ve desteği örgütlediği gibi organize olunması gerekiyor.
-Cumhur ittifakı eşgüdümlü değil tam tersine birlikte aynı akılla yönetilerek sokağa çıkılmadan tüm kapılar çalınmalı,
-Özgül ağırlığı olan tüm sivil toplum kuruşlar kamuoyu önderleri bu haklı mücadelenin parçası haline getirilmeli. Birinin açamadığı kapıyı diğerini açabileceği ekipler kurulmalı,
-Ekrem İmamoğlu'nun kemik oylarının olduğu yerlerde zaman ve enerji kaybetmeye gerek yok.
Binali Yıldırım bunları yaparsa Ekrem İmamoğlu'nun elinden belediyeyi alabilecektir. Aksi takdirde İmamoğlu 2019 İstanbul Başkanı iki sene sonra Türkiye Başkanlığına yürüyecektir. Binali Yıldırım kazanırsa anlayın ki yeni Türkiye'nin ihalesi Ali Babacan da kalacaktır.
Bir ihtimal daha vardır. Çünkü elinde tuttuğu kritik kartlar, manevra kabiliyeti, liderlik marifeti Erdoğan'ı 17 yıldır iktidarda, 94 yılından bu yana gündemde tutmaktadır. Erdoğan son sözünü söylememiş, beklenen ancak geciken hamlesini yapmamıştır. Erdoğan'ı durdurmak için, darbe bile yapıldı. İçişleri Bakanlığı Jandarma Genel Komutanlığı ile Rusya Jandarma Genel Komutanlığı arasında imzalanan anlaşma resmen açıklanmadı ama gelen bilgi kırıntıları olası yeni bir hamlede Türkiye'nin iç güvenliğini ayakta tutacak maddeleri öngörüyor. İşin acı ve bir o kadar da korkutucu tarafı kimselerde milletin içini rahatlatacak, 'Kesinlikle böyle bir ihtimal yok' sözünün söylenmemesidir. Gelinen noktada iş siyasi olduğu kadar ekonomik darbenin de önüne geçilmesini öngörmektedir. Peki Erdoğan neler yapabilir?
-Bakanlar Kurulu'nda radikal bir değişiklik yapacaktır. Özellikle kilit bakanlıklara yeni isimler atayacaktır.
-Maliye ile Hazine bakanlıkları birbirinden ayrılacak, Maliyenin başına teknotrat, Ekonominin başına uluslararası finans çevrelerinin itibar ettiği bir isim getirecektir.
Erdoğan'ın morale ihtiyacı olduğu kadar stratejik manevraya bir o kadar önemli olarak uyutulan stratejik müttefikliği uyandırmaya ihtiyacı vardır. Son olarak İmralı merkezli yaşananlar yeni bir 'devlet aklı'nın devreye girdiğini göstermektedir.
Durduk yerde kim kime 'Akıllı Ol' der ki azizim?