Ülke olarak hem ekonomik hem de siyasi çok zor bir dönemden geçiyoruz. Özellikle içinde bulunduğumuz coğrafyada yaklaşık yirmi yıldır devam eden savaşla birlikte siyasi etnik ve dinsel gelişmeler ülkemizi ve milletimizi tehdit eder boyutlara ulaşmıştır. Bu gelişmelerin dışında 2000'li yıllardan sonra dünya siyasetinde ve ekonomisine yön veren finans çevrelerinin ortaya koydukları akıl almaz oyunlar bizleri endişe ve karamsarlığa düşürmektedir.
Bu şartlar altında ülke olarak içinde bulunduğumuz olumsuz koşulların giderilmesi için farklı çözüm arayışında iken, neden yıllar önce yokluklar içinde Türkiye Cumhuriyeti Devletini kuranların neleri yaptıklarını anlamamız aklımıza gelmez.
Geçtiğimiz hafta milletçe 19 mayıs Atatürk'ü Anma Gençlik ve Spor bayramını coşku ile kutladık. O gün samsunda yakılan bağımsızlık meşalesi yurt savunması adına Anadolu'nun her cephesinde verilen mücadele bugün bizlerin bu topraklar üzerinde özgürce yaşamasında en büyük etkendir.
Savaş meydanlarında kazanılan zaferlerin yanı sıra uluslararası anlaşmada siyasi olarak yapılan bu mücadelenin başarılı olmasından sonra, çağdaş bir dünya düzeninde yer almak ve ekonomik bağımsızlığın kazanılması için İzmir'in kurtuluşundan 5 ay sonra ve Lozan Antlaşması'nın imzalanmasından 4 ay önce 17 Şubat - 4 Mart 1923 tarihlerinde İzmir'de Türkiye İktisat Kongresinin yapılması Anadolu kurtuluş hareketinin iktisadi yönünü göstermesi bakımından, son derece önemlidir. Kongrede Türkiye'nin çiftçi, tüccar, sanayi ve işçi zümrelerinden seçilen 1135 üyenin katıldığı bu kongrede bir Misak-ı iktisadi ile çiftçi, tüccar, sanayi ve işçi gruplarının hazırladıkları 'İktisadi Esaslar' tartışılmış ve kabul edilmiştir.
Kongrenin açılış konuşmasında Atatürk 'Efendiler, Tarih, milletlerin, yükseliş ve çöküş nedenlerini ararken birçok siyasi, askeri, içtimai sebepler bulmak da ve saymaktadır. Şüphe yok, bütün bu sebepler, sosyal olaylarda da etkilidir. Fakat bir milletin doğrudan doğruya hayatıyla, yükselişiyle alakadar ve münasebetdar olan, milletin iktisadiyatıdır. Hakikaten Türk Tarihi tetkik olunursa bütün yükseliş ve çöküş nedenlerinin bu iktisat meselelerinden başka bir şey olmadığı anlaşılır. Efendiler, Tarihimizi dolduran bunca muvaffakiyetler, zaferler ve yahut mağlubiyetler yıkılış ve felaketler bunların kaffesi vukua geldikleri devirlerdeki ekonomik durumumuzla münasebatdar ve alakadardır. Yeni Türkiye'mizin layık olduğu mertebeye ulaştırabilmek için behemehal iktisadiyatımıza birinci derecede önem vermek mecburiyetindeyiz. Çünkü zamanımız bir iktisat devresinden başka bir şey değildir.' Diyerek dünü ve geleceği yanı bugünümüz özetlemiştir
Bundan tam doksan beş yıl önce yapılan kongrede alınan karalara ve altı özellikle çizilen konulara baktığımızda günümüz dünyasında ekonomik olayların ne kadar önemli olduğu bir kez daha ortaya çıkmaktadır. Bu da bize göstermektedir ki güçlü ve bağımsız bir Türkiye ekonomik olarak özgür bir Türkiye ile mümkün olmaktadır. Kaynakları bakımından dünyanın ilk yirmi ülkesi içerisinde yer alan Türkiye'nin bu ekonomik gücünü siyasi olarak kullanması onun dünyadaki önemini bir kat daha artıracaktır. Yapmamız gereken ülke olarak bu gücümüzün farkında olmamızdır.
Dünyada yaşanan finansal kriz ve buna bağlı olarak ekonomide yaşanan daralma gelişmiş ülkelerde ekonomiyi olumsuz etkilerken bizim ülkemizde olabilecekleri öngörmeden yapılan açıklamalar ve alınması gereken tedbirlerin zamanında alınmaması Türkiye ekonomisini bugün için çok daha zor bir çözümsüzlükle karşı karşıya bıraktı. Türkiye ekonomisi bugün okyanusta fırtınaya yakalanmış bir gemi gibi rotasını şaşırmış bir vaziyettedir. Ufukta kara görünmüyorsa o zaman daha büyük bir fırtınaya yakalanmamak için yapılacak iş gemi kurtarmaktır. Bunun için kaybedilecek zamanımız kalmadı bir an önce gerçekleri görmemiz önceliklerimizi belirleyip buna uygun yeni ekonomik politikaları uygulamaya koymamız gerekir. Aksi takdirde var olan sorunlar hızla ağırlaşacak ve gelecekte telafisi mümkün olmayan sonuçlar doğuracaktır.
Ülkemizin sorunlarının çözümü için şimdi yeni suçlular aramanın geçmişi suçlu göstermenin zamanı olmamalı. Türkiye kendine ve insanına güvenerek başının çaresine bakmalı, Tüm toplumun güvenini tesis edecek yeni politikaları geliştirmek zorundadır aksi takdirde ekonomik olarak topluma ödetilen bedel siyaseten en erken zamanda sorumlularından çıkartılır. Ekonomi-Siyaset ilişkisinde bu temel kuraldır. Çünkü ekonomik piyasalarda kuralı, borç alanlar değil borç verenler belirler. Ateşi çıkan doların panik atak hastalığına kapılmadan, bizim ülke olarak bu sorunu çözmemiz olmazsa olmazdır.