'Tahtayı rendeledim bana göre oldu

Kendimi rendeledim sana göre oldu'

Böyle der ya Özdemir Asaf... Şimdi eskisi gibi olmayacağı belirtilen Türkiye siyasetinde yeni dönemin nasıl rendelenip, kime göre olacağı çok önemli.

Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın ağır ağır ayağına gelen topu kaleye göndermek, eline geçen fırsatı taşın gediğe konulduğu gibi adrese teslim bir şekilde sonuca götürmek gibi bir huyu var. Bu zamanla gelenek, bu zamanla rakiplerini bile şaşırtan strateji halini aldı. Erdoğan, eskiden bu yana ertelenen, ötelenen bir çok konu başlığı da dahil Türkiye gündemine hangi konu gelirse gelsin, kimi zaman uykuya yatırıyor, kimi zaman sonuç alıcı hamleye başlıyor. Ak Parti yönetiminin, bakanların, bürokratlarında bu aşamada işleri oldukça kolay. Arkasına saklanacak üzerlerindeki yükü/sorumluluğu atacak bahaneleri var.

- Reis böyle istedi…

'Bizi dinlemiyor, anlatamıyoruz, yanına giremiyoruz' gibi sakladıkları bahaneleri söylemiyorum.

CHP'ye sol muhalefete bakarsanız Erdoğan ve iktidarının Cumhuriyet ile hesaplaştığını, yazımıza başlarken kullandığımız 'rendelemek' fiilinden hareketle Türkiye'yi rendeleyip yeni bir döneme başladığı ifade edilmektedir. Onlara göre Erdoğan Cumhuriyet ve kazanımlarının düşmanıdır.

'Projesini Projelendirdiğimin Projesi' yazımızda belirttiğimiz gibi Cumhuriyeti koruma ve kollama adına yeni dönemin iki saç ayağı vardır. Biri din, diğeri hukuk… Ve siyasetin yeniden yapılanmasında bu iki saç ayağına bağlı olacaktır. Nitekim, bir dönem Türkiye'de İran üzerinden sergilenen Radikal akımın çıkardığı 'Girişim' dergisinin güçlü ismi Mehmet Metiner şunları yazıyor:

'Osmanlı nasıl bizim geçmişimiz ise Cumhuriyet de biziz. Osmanlı adına Cumhuriyet, Cumhuriyet adına Osmanlı düşmanlığı yapanları kendimizden bilmemeliyiz. Cumhuriyet kapanacak bir defter değil, demokrasiyle taçlandırılıp sürdürülecek bir anıt eserdir. Ak Parti'nin misyonu budur.'

Anlatmak istediğim budur. Buna benzer açıklamaları daha çok duyacak, eylemleri daha görecekseniz. Çünkü 15 Temmuz sonrası derin millet aklıyla bir ve beraber olan Erdoğan'ın ilişkisi daha da kavileşmiştir. Bu itibarla aynı kulvarda AK Parti tabanında 'selden kütük çalar' gibi siyaset öngören Gelecek ve Deva Partisi'nin Cumhuriyet değerlerine sadakatlerini anlatacakları yeni bir siyaset dönemi gelmektedir.

Bu nedenledir mi Adalet eski Bakanı Sadullah Ergin FETÖ'yü koruma ve kollama suçlamalarına karşı sessizliğini bozmaya hazırlanmaktadır. MGV geçmişini, Fazilet İl Başkanlığı döneminden başlayarak yol haritasını anlatacak ve suçlamalara cevap verecektir. Zira Arap Bacı'nın 'Masum değiliz hiç birimiz sözü' beyhude olduğu kadar siyaseten suçu başkasına ciro etmesinden başka bir şey değildir.


FETÖTERAPİ OLUR MU ?

Fitoterapi bitkilerden ilaç yapma sanatı, yağ çıkarma esans çıkarma sanatıdır. Yeni dönemde din ve hukuk adına bu sanattan hareketle 'Fetöterapi'modeli ortaya konulmaya başlanıyor. Birçok kurumun 15 Temmuz'dan sonra devreye soktuğu fetömetre uygulaması suçlu kadar bir sürü masum insanın da arada kaynamasına neden oldu. Uygulanan şablon yani fetömetre bazen alakasız insanları da hataen içine aldı. 'Hataen' sözü bir devlet büyüğüne ait. Ona 'Hataen mi dediniz?' diye sorduğumda 'Yoksa kimsenin beraat etmemesi, takipsizlik almaması mahkeme kararı ya da OHAL kararı ile işine geri dönememesi gerekirdi' cevabını aldım. Zira OHAL komisyonunda karar bekleyen 20 bin dosya var. Kimse topa girmediği için komisyon az üyeyle bu işin üstesinden gelmeye çalışıyor. Bu gecikme nedeniyle İçişleri Bakanlığı kendi personeline ilişkin insiyatifi ele alıp, çözüm bulmanın derdine girdi.

Anayasa Mahkemesinin gündemindeki infaz yasası düzenlemesinin iptali davasında sonuç olarak genişletilmiş hukuki bir yol bulunacak. Ancak öğrendiğim kadarıyla Diyanet İşleri Başkanlığı'nda bir çalışması bulunuyor.

Yöntem şöyle: 'Din, diyanet, hizmet' diye oraya gitmiş insanların terapi yapılarak imbikten geçirilip, süzülüp, tortularından arındırılıp memlekete kazandırılması…

FETÖ'nün vahim hataları, sapkınlıkları, devlete ihanetleri hatta dine ihanetleri ve yeni bir din icadı içinde oldukları, fikri ve kişisel sapkınlıkları imbikten geçirilecek insanlara iyi anlatılarak onların uyandırılmaları ve yeniden vatana kazanılmaları sağlanacak.

İhaneti sabit mi?

Aranacak cevap bu? Dağdaki teröriste 'elindeki silahı bırak ovada siyaset yap' diyen devletin elinde silahı olmayan, teröriste yardım ve yataklığı sabit olmayan insanlara karşı yeni bulacağı çözüm sürecinin adına bu nedenle 'Fetöterapi' diyorum.



ABDÜLSAMET'İ DİNLERKEN AĞLAYAN ADAM

Merhum Aydın Menderes nur içinde yatsın bir dönem ciddi bir şekilde 'İyi içerdi'Allah var, muhabbeti çok iyiydi ve keyifliydi. Bazen evine taşımakta zorluk çekilir, içine düştüğü halden dolayı çok üzülünürdü. Bir dönem sona dine yöneldi. Tefsir, hadis, kelam dersleri almaya başladı. İnanılmaz bir adaptasyonu vardı. Allah vergisi kabiliyetini muhakeme gücünü Kur'an ve Sünnet eşliğinde yorumlar, fikir üretmeye çalışırdı. Bu kabiliyet yıllar sonra Erbakan'ın yanı başında Refah Partisi'ne girdiği gün; 'Bundan sonra İslam'ın neye uyacağı değil neyin İslam'a uyacağı önemlidir' sözünü gündeme getirdi.

Kavaklıdere'de bulunan evinin komşuları kimi zaman yüksek sesle dinlenen Kur'an-ı Kerim'den şikayet bile edemezdi. Aydın Ağbi hoparlörün sesini açtıkça açar Abdulsamet okudukça kendinden geçer, gözleri dolar, içine kapanır, düşünürdü. Her gelen misafirine Abdülsamet'i dinletmeye çalışırdı.

Günlerden bir gün Devlet Planlama Teşkilatı Avrupa Topluluğu Nezdinde Daimi Delegasyon Başkanlığını yürüten uzunca boylu, saçları önden açılmış, mütebessim, Anadolu şivesi ile konuşan biri geldi. Aydın Ağbi, hemen oturduğu koltuğun karşısına oturttu misafirini…

Aydın Ağbi gelen çaydan bir yudum almadan, uzun, mavi bondrollü beyaz marlboro sigarasını bile yakmadan hemen müzik setinin yanına koştu. Abdulsamet'in okuduğu Kur'an kasetinin düğmesine basmış, sesi sonuna kadar açmış, gözleri ışık ışık, dudaklarında tebessümle gelen misafirin gözlerine bakıyordu. Gelen misafir başını öne eğdi. Okunan Kur'an hürmetine o kadar uzun boyuna, iri vücut yapısına karşı oturduğu koltukta giderek küçüldü. Kur'an okunuyor gelen misafir ağlıyordu. Biraz sonra ağlaması hıçkırıklara döndü.

Aydın ağbi sevinçten dört köşe olarak misafirin yanına gitti. Onu bağrına bastı. Şöyle dedi:

'Ben seni niye çok seviyorum biliyor musun İlhan ? Bu yüzden, imanından….'

Aydın Menderes'in bu sevgi sözcüklerine şahit olduğumuz o gün, bugündür İlhan Kesici'ye karşı inanılmaz bir muhabbetim vardır.


TURGUT ÖZAL'IN 'YÜRÜYEN KUR'AN' HÜRMETİ

Şimdi 'Kuran okurken ağlamak da ne var?' demeyin. Rahmetli Turgut Özal, Çankaya Köşkünde dünya Kur'an-ı Kerim okuma şampiyonu Hafız Erdal Arslan'ı davet ettiğinde, Hafız'ın bindiği aracın kapısını açarak arkasından yürümüş 'Aman Cumhurbaşkanım siz önden buyurun' dendiği zaman 'Ben annemden öğrendim; Hafız yürüyen Kur'andır. Önüne geçilmez, arkasından yürünür' demişti. Hafız odasında Kur'an okurken rahmetli Özal dizlerini kırıp yere oturmuş 'Ben Kur'an okunurken hafızdan daha yükseğe oturamam, Allah'tan korkarım' sözleriyle bizi adeta kendimizden geçirmişti, Türkiye'nin Cumhurbaşkanı talep ettiği Rahman suresi okunurken ağlıyordu.


BÜLENT ERSOY DA HÜNGÜR HÜNGÜR AĞLAMIŞTI

O hafız ile bir gün TRT'nin cuma programı çekimlerine gittik. Hafız, Kur'an okuduğunda stüdyo sessizliğe bürünmüş, çıt bile çıkmamıştı. Çekimler bittiğinde stüdyo şefi yanımıza gelerek 'Hafız bey Bülent Ersoy hanımefendi sizinle görüşmek istiyor' dedi.

Hafız kulislere doğru yürürken Bülent Ersoy da hafıza doğru geliyordu.

'Hafız Bey seni bir öpebilir miyim?' derken gözyaşlarına boğulmuş hıçkıra hıçkıra ağlıyordu. Hafıza sarıldı, yanaklarından öptü. Sonra yaptığı hareketten utanmış olmalı ki:

'Beni ayıplamadın değil mi/' diye sordu.

Hafız gülerek; 'Ne ayıplaması… Ben bu kadar hacının, hocanın karşısında Kur'an okudum. Sizin gibi ağlayan birini görmedim. Kur'an okunurken ancak iman sahibi ağlar' dedi.

KESİCİ, İŞARET FİŞEĞİ Mİ ?

Neyse konumuza dönelim

Son zamanlarda muhalefetin diline doladığı 'damat' eleştirisinin haksız mahkumiyet verdiği, Türkiye için inanılmaz katkı ve zihin üretimi sağlayacak bir siyasetçinin dar alanda bırakıldığı için üzgünüm.

Ancak İstanbul Büyükşehir Belediyesinin gerçek bir algı yönetimine döndürdüğü Fatih tablosunu alımından sonra yeni dönemin medya operasyonunu yöneten Habertürk kanalına çıkıp korkmadan, çekinmeden aynı partide siyaset yaptığı Ekrem İmamoğlu'na karşı gösterdiği tavır İlhan Kesici'nin farkında olmayan birçok kesimin ilgisini çekmiş videosu mesajdan mesaja dolaşmıştı.

İlhan Kesici siyaseten 'lideri olur mu ?' bunu zaman gösterecek yalnız onun yürüdüğü yeni siyasi hat siyasetin yeniden şekillendiği bir dönemde Türkiye'nin geleceği adına bir işaret fişeği olabilir. CHP'nin üzerine yatırım yaptığı. İlhan Kesici, genel başkanının bile PR'si karşısında derin bir sessizliğe büründüğü Ekrem İmamoğlu için 'Kral Çıplak' dedi.

Kim ne derse desin ben İlhan Kesici'yi, Abdussamed, Kur'an okurken 'ağlayan adam' olarak bilirim, öyle inanırım.

Yazımızın sonunda şu sözlerimin altını çizmekte fayda var:

Kimse Türkiye'yi rendelemeye kalkmasın… Rende elinde kalır.

Beş bin yıllık derin millet aklı 'Anadolu'nun ruh köküne göre oldu' diyene kadar siyaseti rendelemeye devam eder. Edecektir de…