Uzun zamandır bir tartışma konusu olan sahipsiz hayvanlara yönelik kanun teklifi, TBMM Tarım, Orman ve Köyişleri Komisyonunda kabul edildi. Her konuda olduğu gibi kaygı ve mağduriyetlerin birbiriyle yarıştırıldığı, sorunu çözmekten öte kutuplaşmaya yönelik bir gidişata meclis çatısında ve kamuoyunda üzülerek tanıklık ediyoruz.
 

Sokaktaki köpeklerden kaynaklanan mağduriyetler var. Bunları yok sayamayız. Fakat köpekleri toptan öldürmeye alan açan bir yasanın da büyük bir mağduriyet olduğunu ve aynı zamanda topluma zarar vereceğini göz ardı edemeyiz.
 

Sokakta yaşayan canlıların, öteki ve suçlu oldukları psikolojisinden çıkmamız gerekiyor. Sokakta yaşayan insandan hayvana popülasyon artıyor. Bu duruma çözüm üretilmesi, politika yapılması, üretilen politikaların uygulanması ve bunların denetlenmesi yetkililerin sorumluluğudur. Bu sorumluluğun yerine getirilememesinin bedeli toptan bir can almaya alan açmamalıdır.
 

Dünyada ki gelişmelere baktığımızda, ‘sokakta yaşam’ durumunun öncelikli sorun olduğuna dair göstergeler de her geçen gün artıyor. Özellikle sokakta bulunan köpek ve kedilerin, sokakta yaşayan insanların bağ kurabilme becerilerini geliştirmesi,  rehabilite olmaları ve hayata tutunmalarında büyük etki unsuru bulunuyor. Aynı zamanda yabani hayvanların boşluk bulmamasını sağlayarak, toplum sağlığı açısından bir güvence sağlıyorlar.
 

Sokakta yaşayan hayvanlar içinde insanlar içinde, onarıcı ve içerici bakış açısına yönelmek; bu davranışları inşa edecek kültür ve politikaların uygulanmasını sağlamalıyız.
 

Ayrıca toptancı bir yaklaşımla uygulanan politikalar toplumda ayrıştırıcı etkiler yaratır. Bizim toplumu bölen politikalara değil, toplumu bütünleştiren politikalara ve uygulamalara ihtiyacımız var.
 

Üreteceğimiz çözümlerle, yarının sorunlarını belirleyeceğiz. Sorunları yanlış tanımlayarak çözüm üretmek sorunları daha da karmaşıklaştırır. Zaten uyguladığımız politikalar, tüketim alışkanlıklarımız ve iş modellerimiz yeterince sorunların üretilmesine ve karmaşıklaşmasına sebep oluyor.
 

Toplumda beliren bu kutuplaşmış toptancı zihin yapısına karşı farkındalığımızı geliştirmeliyiz. Toptan sorunu görmezden gelmekte, toptan uyutma adı altında öldürmekte yıkıcı. Bir duyarsızlığı diğerine tercih etmek oluyor. Birbirimize olan bu duyarsızlık toplumu ayrıştırıyor ve çürütüyor.
 

Ülkenin yarısı diğer yarısının, diğer yarısı bir diğer yarısının yarasına sırt döndükçe mağduriyetler dinmez. Mağduriyetler yer değiştirir ve etkileşerek çoğalırlar.
 

Bizim yara açmak yerine yaralara şifa olacak ve ayrışmışlıklara köprü kuracak bir anlayışa ihtiyacımız var. Merhameti toplumda yayacak politikalara ihtiyacımız var. Şefkati hissettirecek uygulamalara ihtiyacımız var.
 

Sorunun değil çözümün parçası olacağımız uygulamalara gereksinimimiz bulunuyor. Vatandaş çözüme ortak olmayı talep etmeli. Devlet vatandaşla sorumluluğu paylaşacak kapsayıcı ve katılımcı alanlar açmalı. Sivil toplumla beraber çözümü üretmeli ve devamında süreci hep birlikte yönetmeli. Bunun aksi çözümlerin sürdürebilirliğe, kalkınmaya ve refah oluşmasına olumsuz etki ettiğinin bilincinde olmalıyız.
 

Dünyayı sadece kendi algılarımızdan ibaret sanarak, kendimiz üzerinden okudukça ötekileştirecek ve ayrışacağız. Ötekinin farkına varmaya başlamadan da kendi kendimizin farkına varamayacağız. Bu kısır döngüyü kırmadan, sorunlarımızı aşamayacağız. Sorunları çıkartan zihin yapımızdan farklı bir zihin yapısıyla sorunları çözmeye çalışmalıyız.
 

Dilerim bu perspektifle bu kanun önerisini yeniden değerlendirebiliriz.