UEFA, Avusturya maçındaki gol sevincinde bozkurt işareti yapması gerekçesiyle Merih Demiral’a 2 maç men cezası verdi.
 

Av. Dr. Gönenç Gürkaynak geçtiğimiz günlerde, hem bu olaya bakış açısını hem de bu durumun hukuki olarak cezaya bir mahal vermemesi yönünde görüşünü paylaşmıştı. Eğer okumadıysanız X platformundaki hesabı üzerinden paylaşımı okumanızı tavsiye ederim.
 

Dilerim yetkililer liyakatli davranarak, potansiyelimizin içerisinde yer alan uzmanlıklardan yararlanarak gereğini yaparlar.
 

Süreç yönetiminde bu gibi durumlarda lobi faaliyetleri, iletişim faaliyetleri ve uluslararası hukukta yetkinliği olan kişilerle süreci hızlı ve stratejik ilerletmek gerekir.
 

Her yaklaşımın hem yıkıcı hem inşa edici bir gücü vardır.
 

OLAYIN YANSIMALARI VE POTANSİYELLERİNİ OKUMAYA ÇALIŞALIM

Bu tip olaylar etki-tepki olarak tetikleyici olur. Hem maçı kazanabilmek adına, hem de kimliksel olarak Türklerin uluslararası zeminde varlığını ileriye taşıyabilmesi için itici bir güç ve motivasyon olarak görüyorum.
 

Biraz uzaklaşarak zamana bakarsak, bu noktayı tarih sahnesinde bir topluluğun yeni bir hikayenin yazılabilmesi adına bir olasılık ve bir fırsatı olarak algılayabiliriz. Baskı ve zorlayıcı süreçler, güzel şeylerin ve büyük potansiyellerin yaratılış sürecidir.
 

YAKLAŞIMLARIN İNŞA EDİCİ GÜCÜ

Kendini gerçekleştiren başarılı insanların kimlikleri ve taşıdığı değerler, diğer insanların etkilendiği veya tepki gösterdiği durumları beraberinde getirir.
 

Dışarıda bir baskı oluştuğu kadar kendi toplumumuz içerisinde de tepki gösterilmesine değinmek lazım.
 

Merih Demiral’ın gol sevincinde bozkurt işareti yapmasını, Arda Güler’in gol sevincinde tevhid işareti yapmasını, bir sanatçının ödül alırken sol yumruğunu havaya kaldırmasını bir diğer sporcu veya sanatçının zafer işareti yapmasını siyasi ve ideolojik travmalar veya çatışmalar üzerinden okuyarak tepki gösterilmesi olağan bir durum. İnsanların çoğu kendi önkabulleri ve ötekileri üzerinden okuma yapar.
 

Toplumsal olarak bu kadar polarize ve politize olmanın bir bedeli de ötekileşme ile ötekileştirmenin, yaygınlığı ve yoğunluğudur.
 

Çoğunlukla da hepimiz bu olağanlık çerçevesinde kendi hayat akışımızda konumlanıyoruz. Aynı zamanda bu çerçeve içerisinde kendi tercihlerimizi göz önüne alarak tutum sergiliyoruz.
 

Fakat ben, yaklaşımların yıkıcı gücüne değil yaklaşımların inşa edici gücüne değinmek istiyorum. Fark yaratacak şekilde bakabileceğimize inanıyorum. Çünkü fark yaratacak bir konumlandırma ve göstereceğimiz tutumlar, olumsuzluklar ve kaygıların dışında temellenecek bir ortak gerçekliği inşa etmemize yarayabilir.
 

Önkabuller ve ötekiler üzerinden okunacak duruma kendini sokmak istemeyen insanlar olabileceği gibi, bu durumu değiştirmek konusunda sorumluluk alacak insanlarda olacaktır. Sorumluluk alacak insanlar, farkındalığı ve duyarlılığı olan kayıtsız kalamayanlardır.
 

KENDİMİZE FARK YARATACAK BİR YAKLAŞIMLA SORALIM
Olağanlığa kendimizi bırakarak akış içerisinde savrulmaya devamı mı edeceğiz? Yoksa empatiyle, sağduyuyla ve farkındalıkla bir yaklaşım ortaya koyarak akıbeti mi değiştireceğiz?
 

İnsanları öteki ve yabancı göreceğimiz deneyimlerle mi yargılayacağız, yoksa ortak noktalarımızla bağ mı kuracağız?
 

Yaklaşımlarımızın etki gücünün farkında olmalıyız. Radikalleştirilen veya marjinalleştirilen örnekler üzerinden insanları okumaktansa, örnek olacak ölçülü ve saygıdeğer bir duruş sergileyen insanlar üzerinden belki de kimlikleri okumak daha doğru cesaretlendirici olacaktır. Aksi taktirde yaklaşımlarımızın inşa edici değil yıkıcı etkisini akış içerisinde dolanıma sokarız.
 

Empati yetkinliğimizi körelten sabit ön kabuller ve öteki merkezindeki karmaşadan sağduyu ile çıkmamız gerektiğine inanıyorum.
 

İnsanları ve kimlikleri, olumsuz örneklere ve olumsuz yargılarımıza kurban edersek, toplumda olumsuzluğu özgürleştirmiş oluruz. Halbuki insanları ve kimlikleri, kendilerini aşabilmeleri ve ölçülü olabilmeleri konusunda cesaretlendirmeliyiz.
 

Merih Demiral’ın da iyi bir örnek olduğunu ve milli sporcumuz olarak ortak değerimiz olduğunu düşünerek yaklaşılması gerektiğini düşünüyorum.