Aşkın hangi boyutunda olursanız olun, bir kadın kalbinin sizin için neler düşündüğünü tam olarak asla bilemezsiniz. O sizi içinde saklar. O size inanmışsa, güvenmişse koşulsuz sever ve hiçbir nedenle sizin değerinizi düşürmez. Siz farkına varmadan, sizi kendi kalbinde büyütürken, aslında sizi de büyütür. Erkeği büyüten kadının aşkıdır. Eğer bir kadının aşkını tam kalbimizin orta yerinde hissetmiyorsak, büyümemiz, olgunlaşmamız hep zaman alır. Ne kadar yanında olursak olalım, ne kadar kokusunu koklarsak koklayalım bir zaman sonra o sevgi de biter, aşkta biter, unutulur gider. Ne kadar çok seversek sevelim kaşını gözüne, içimizde hissedemiyor, aklımıza her geldiğinde yüzünün ve ellerinin her çizgisini hayalimizde göremiyorsak, sözünü ettiğim o büyümeyi asla yaşayamayız. Bir zaman sonra geride, ne geçirilen o güzel anlar kalır, ne de o ten kokusu. Hepsi yok olur gider…

Beceriksiz, başarısız, bir baltaya sap olamamış erkeklerin asıl sorunu nedir bilir misiniz? O erkeklerin asıl sorunları, bir kadının sevgisinden uzakta büyümüş, aşkı tek taraflı yaşamış olmalarının sonucudur. Büyüyememiş, olgunlaşamamış, ilişkilerinde bir dikiş tutturamamış olanlar da sevgiyi tam hissedememiş, hissettirememiş insanlardır. Bu tür insanlar genelde tohumsuz meyveye benzerler. Ne kadar farklı insanlarla ilişki yaşamış olursa olsunlar, bereketsiz ve verimsiz olurlar. Yaşadıklarıyla kalırlar. Deneyimleri daha güçlü, daha sağlıklı ilişkiler yerine, aynı çıkmazın içinde benzer kısır döngüleri yaşarlar. Daldan dala atlayan, nerede akşam orada sabahı bekleyen insanların asıl sorunu da budur. Her bulduğu sevgide, aradığını buldum sanmaları, bir zaman sonra yanıldıklarının farkına varıp, tekrar başa dönmeleridir. Bazen de sahte bir sevginin eseri olup, hayatlarının en güzel zamanlarını o sahte sevgilere heba etmeleridir. Bazen de karşılık bulmuş sevgilerini yaşarken bir zaman sonra terk edildiklerinde gelinen noktayı olduğu kabullenip, yeni ufuklara yelken açmaları gerekirken, bunu gurur yapıp, bir türlü o sevgiden kurtulamayıp takıntı hale getiren insanların da böyle bir sorunu vardır. Bu sorunu aşamayanlar, eski ilişkilerinden kopamazlar. Hem kendilerini hem de gideni serbest bırakıp yeni bir hayata başlayamazlar. Birlikte yaşamlarında iki ayrı insanın ortak dünyası olduğunu değil, sadece kendi dünyalarına göre yönetmeye çalışırlar ki, bu durumda ilişkinin hastalıklı, sinirli, stresli yol almasına neden olur. Bir zaman sonra ortada saygı olmayınca sevgide yok olur. Zoraki birliktelikleri yürütmek için her gün giderek cehennem azabına dönüşen bir hayatı yaşamaya mahkûm olurlar. Çünkü sevgi, öyle bir şey ki, yokluğu sadece sevgiyle kapatılan bir duygudur. Parasını verip satın alabileceğimiz, oturup yiyebileceğimiz, içimizden alıp bir başkasına devredebileceğimiz bir şey değildir.

Yaşadığı ilişkiyi iç dünyasında benimseyen kadın, sevdiği adamla, sevgisiyle ve kendisiyle gurur duymasını bilir. Kadın, yaşadığı ilişkiye değer verdikçe, hem kendi değerini hem de erkeğin değerine değer katar.

Benim yaşadığım aşk gibi.

Benim sevdiğim kadınımın yaptığı gibi…

Bu anlamda senin sevgin, seni sevmek hep farklıydı kadınım…

Gecenin içinde bana yazdığın; 'Hem seninle, hem de kendimle gurur duydum' deyişin öyle basit, öyle sıradan bir söylem değildir. Hissetmeyen bir yürekten böyle derin anlamlı sözler asla çıkmaz. Sana yazdığım yazılarımı okurken; 'İçim içime sığmıyor' deyişin içten sevginin en net ifadesidir. Böyle bir aşkın içinde olmanın gurur ve mutluluğunu anlatacak kelime bulamıyorum. Bu koca kentte herkese kısmet olmayacak bir aşkı yaşadığımın farkındayım. Seni ilk gördüğüm günden beri (23 yıl, 6 ay, 14 gün) süren bu sevgimizden mutlu olduğunu yazmanın bendeki sevinci yıldızlara uzanacak kadar büyük bir coşku veriyor içime. Ayrıca bu, sevgimizin sonsuzluk özlemi olduğunun bir kanıtıdır. Sana duyduğum sevgim sonsuzluk içine doğru uzanan bir özlemin içinde her gün kendini büyütüyor.