Bazı insanları bir görüşte seversiniz. İçiniz ısınır. Her kelimeden sonra dostluğunuz iyice büyür, içiniz de ruhunuz da tamamen benimser. Bazı duyguların yaşanmadan anlatılamaz dedikleri bu duyguda yaşanmadan bilinmez. Farklıdır böylesi duyguları yaşayabilmek, sıcaklığını içinizde hissedebilmek; ben bilirim demek anlamsızdır çünkü yabancı şarkı dinlenmesine benzer. Herkes dinler, herkes şarkının coşkusuyla dans edebilir ama anlayanı, şarkının sözlerini çok az kişi bilir. İşte böylesi dostluklar hem şarkıda oynayıp hem de şarkının sözlerini anlayabilmektir. Ve içten yaşanan duygularda unutulmaz, zaman zaman hatırlanır. Böylesi içten dostluğu geçen yıl tatilde gezmeye gelen Konyalı Murat kardeşle yaşadık.

Akşamları sokaklarda geziyoruz her gece. Bir akşamda gece pazarını dolaştık. Çay bahçesinde oturduk. Çayın yanında kurabiye ikramı yapıldı. Bizim Murat kardeş kurabiyeleri çok güzel diye birer porsiyon daha istedi. Birer çay daha içtik. Aslında birden fazla çay içebilir, başka şeylerde yiyebilirdik çünkü benim cüzdanım yanımda değildi, bunu söylemiştim hesabı onlardan biri ödeyecekti. Çayları Murat kardeşim ödedi. Bizim Mustafa ise, 'yok ben ödeyeyim' diye atıldı ama ödemek için biraz geç kaldı, hesap ödendi. Tekrar buluşursak eğer bu defa kesin çaylar yazlıktan Mustafa'dan, ben cüzdan taşımasını sevmiyorum!

Bizim Murat kardeş memleketinde bin beş yüz koyun sürüsü, yüz elli büyük baş hayvanı olan bir köy ağası. İşinin erbabı, severek yaptığı her halinden belli. Yalnız bir dönem çobanın ihaneti yüzünden biraz zarar görmüş. Çalışıp çobanlık yapacak adam bulmanın zorluğundan sürekli söz ediyor.

Ayrılık gününde ise vedalaşmaya geldiklerinde hepimizin gönlü bir garip oldu.

Üzüldük..

Ailemizden biri gidiyormuş gibi duygulandık.

Tekrar buluşmalara niyet ederek dualarımla yolcu ettik…

* Yolun açık olsun, gönlü güzel dostumuz…

Bu arada dün gece seni rüyamda gördüm yazlıktan Mustafa arkadaşım. Sanki hesap kitap günüymüş gibi sorgudaydık.

Hırsızlar ayrılsın, diye büyük bir ses duyuldu önce…

Hırsızlar ayrıldı…

Toplumun parasını kendi hesabına kullanan ayrılsın..

Hepsi ayrıldı bir bir…

Kaçakçılar ayrılsın

Hepsi ayrıldılar..

İnsanları birbirine düşüren sözde dost gibi görünüp aslında düşman kalplilerde ayrılsın…

Hepsi ayrıldılar,

Aklını doğru kullanıp akıllanmayanlar da ayrılsın, dediler…

Hepsi ayrıldılar..

Bunlar büyük cezalar denip hepsi kaynar kazana atıldılar,

Yandık dedikçe içindekiler kazanın altına odunlar atılıyordu..

Biz köşede baş başa kalmıştık.

Sütten çıkmış kaşık misali, öylesine gülümsüyorduk..

Keyfimiz yerindeydi nasıl olsa…

'Kurtardık paçayı' dedin bir ara, seviniyordun, cenneteyiz abi, huri kızlar bizi bekler şimdi bekletmeyelim diyordun ki bir ses daha yükseldi…

'Küçükte olsa bir şeyler yürütenler ayrılsın' dendi..

Biz hiç üstümüze alınmayıp öylesine oturmaya devam ediyorduk……

Derken bir kapı açıldı..

Dedik bizim cennetin kapısı açıldı, hadi kalk gidelim…

Kapıya doğru yürümeye başladık..

Kapıdaki bekçi, 'durun' dedi, durduk…

Kalbimiz küt küt atmaya başladı…

Küçük şeylerde mi aşındırmanız mı, nereye böyle, diye sordu..,

Yok, abi, bizde öyle şeyler yok, dedik.

Maşallah dedi, siz ne güzel yaşamışsınız dünyada böyle, dedi. Hadi gidin, keyfini çıkarın…

Biz daha da omuzlarımızı gerip yürümeye başladık…

Arkamızdan bekçi koşup yetişti bize; yollardaki ağaçlardan meyve çalınmış şikayet var demesin mi bekçi…

Der demez seni alıp içeriye doğru götürmeye başladılar. Sen, 'yok ben almadım, ben bilmiyorum' diyerek gitmek istemiyordun, feryadı isyanlardaydın, yerlere yatıyordun ama fayda yok, seni götürüyorlar…

Bunu armutları yemeden düşünecektin…

Yazlık yol kenarlarında elma, armut, incir koymadın ya…

Ağacı soyup soğana çeviriyordun…

Sana o kadar dedim, yapma, etme dedim ama beni dinlemedin ki...

'Şahit misin meyve çaldığını' diye bana sormaya başladılar..

'Şahidim', dedim.

Sen hiç çalmadın mı, diye sordular..

Beni karıştırmayın, dedim. Suçluyu içeri aldınız ya, bırakın beni gideyim. Bu adam yazlıkta bütün geçtiği yollardan meyveleri yiyordu. Nerede ne ağacı var hepsini biliyordu. Ben onun peşinden gidiyordum, amacım meyve çalmak değil onu yalnız bırakmamaktı ama yanlış yapmışım işte, dedim.

Sen hiç almadın mı dediler..

Belki arada bir tane almışımdır, dedim.

Ne olacak canım bir tane aldıysam, diye de ekledim.

Hatırlıyor musun, kaç adet aldığını diye sordular..

Yok, hiç hatırlamıyorum, dedim.

Ben sevmem öyle şeyleri, dedim, insan bazen dostunu seçemiyor işte, diye söylendim.

Zaten meyve bana dokunuyor, şeker yapıyor, ben şekeri de hiç sevmem, dedim.

Bir, iki tane hem ne olacak sanki, sizde amma cimri düşünüyorsunuz..

Tamam geç git, cennette evin hazır dediler..

Dünyada madem meyve yiyemedin, şimdi tüm meyveler senin, huri kızlarda senin, sen aşk şiirleri yazmaya devam et, dediler…

Adalet işte bu dedim. Adalet yerini buldu..

Adalet dediğin böyle hızlı olacak, doğru olacak…

Teşekkür ettim, doğru her zaman doğrudur, diye de ekledim..

Koşarak gidiyordum ki, kapıda yine durdurdular beni..

'Ne oldu, dedim.

Şikayet var dediler.

Yazlıktan Mustafa seni şikayet etmiş, beraber çaldık meyveleri demiş. Hatta yemekle kalmayıp cebinde poşet taşıyormuşsun, geç kazanların, yanına demez mi?

Ne kazanı, ne alması diye bağırıyordum ki,

Bir feryadı figan ile yataktan sıçrayarak uyanmışım..

* Dostluk sevgisini bizimle bir aile sevgisi içinde paylaşan Gülnaz ablama da buradan çok çok selamlar olsun.