Norveç halkı, çözümü olanaksız görünen sorunlarla karşılaşıldığında hemen teslim olan, aklını ve bilimin olanaklarını kullanmayan, bir çözüm üretmeyenlere 'Yanılıyorsun bu sorunun kesinlikle bir çözümü olmalıdır; biraz da ATATÜRK GİBİ DÜŞÜN.' diyor. Atatürk gibi düşünebilmek için Atatürk'ü iyi tanımak, onun yaptıklarını iyi ve doğru kavramak gerekir. Onu tanımadan, onun gibi düşünmek doğaldır ki olanaksızdır.

Atatürk'ü tanımak, yaptıklarının, devrimlerinin, koyduğu ilkelerinin bizim için ne kadar önemli olduğunu, iyi ve doğru kavramak için Atatürk'ü okumak, özümsemek gerekir. Biz toplum olarak Atatürk'ü tam ve doğru olarak anlayabildik mi? Bu soruya demek olanaksızdır. Çünkü toplum olarak kitap okumaktan çok uzağız.

Doğaldır ki kitap okuma oranı çok düşük olan bir toplum Atatürk'ü anlayabilir mi, onun gibi düşünebilir mi? Bu sorunun yanıtı da 'hayır' olacaktır.

Atatürk gibi düşünmek demek, 'çözümü zor olan sorunları Atatürk nasıl çözmüştür ya da nasıl çözerdi?' diye düşünmektir.

Atatürk, karşılaştığı bir sorunu evrelere ayırarak çözmektedir. Söz gelimi karşılaşılan en büyük ve çözümü zor olan sorun, ülkemizin işgali ve ulusumuzun tutsak edilmek istenmesiydi. Bu felaket karşısında yöneticiler ve pek çok aydın teslim bayrağını çekmiştir. Yalkın Atatürk ve bir avuç gerçek yurtsever çözüm üretmek için çaba harcamıştır.

Atatürk bu felaketten kurtulmak için şöyle diyordu: 'Türk ata yurduna ve Türk'ün bağımsızlığına saldıranlar kimler olursa olsun, onlara bütün ulusça ve silahla karşı koymak ve onlarla çarpışmak gerekiyordu. Uygulamayı birtakım safhalara ayırmak ve basamak basamak ilerleyerek hedefe ulaşmaya çalışmak gerekiyordu (Nutuk, s.10-11).'

Atatürk Kurtuluş Savaşı'nı üç ana evreye ayırarak çözmüştür:

Birinci evrede, tespih taneleri gibi dağılan ve umutsuzluğa kapılan ulusu örgütlemiştir. Havza ve Amasya Genelgeleri; Erzurum, Sivas Kongreleri ve TBMM ile iç örgütlenmeyi tamamlamıştır. Atatürk'e göre dış siyasette başarılı olmak için iç örgütlenmenin güçlü olması gerekiyordu. 'Dış siyasetin en çok ilgili bulunduğu ve dayandığı temel, devletin iç örgütüdür. Dış siyasetin, iç örgüte uyarlı olması gerekir (Nutuk, s.298).'

İkinci evrede, düzenli orduyu kurmuş ve güçlendirmiştir. Doğu Cephesi'nde Ermeni tehlikesini ortadan kaldırmıştır. Fransızlarla anlaşarak ittifakı parçalamıştır.

Üçüncü evrede halkı topyekûn savaşa hazırlamıştır. Verilen Emirleriyle halkın maddi desteğini sağlamıştır. Atatürk'e göre asıl olan iç cephedir. Bu cephe, bütün memleketin, bütün ulusun oluşturduğu bir cephedir. Atatürk, bu iç cepheyi savaşa hazırlamış ve ordusuyla, ulusuyla birlikte büyük zafere ulaşmıştır. Sonuç; işgalci güçlerin, onların maşalarının yurttan söküp atılmasıdır. Mudanya Ateşkes Anlaşması, Lozan Barışı, Cumhuriyet ve Devrimler…

Değerli okurlar!

Atatürk'ü okuyup anlamak, yaptıklarının değerini kavramak, Türk halkının temel görevidir. Ancak o zaman Atatürk gibi düşünebiliriz. Şimdiye kadar, Atatürk gibi düşünülemediği için depremler hala ölümcüldür. Salgın almış başını gidiyor, kendimiz ilaç ve aşı üretemiyoruz, dışarıdan almak da zor görünüyor. Kuraklık ve su kıtlığı kapıya dayanmıştır. Üç beş gram altın için ülkemizin doğası katledilmekte, ormanlarımız yok edilmektedir. Böyle giderse bize çıplak, işe yaramaz, zehirlenmiş toprak ve kaylardan başka bir şey kalmayacaktır. Bütün bunlar çözümü bekleyen sorunlardır. Çözümü kesinlikle vardır, yeter ki bu sorunlar üzerine eğilelim, akıl ve bilim ışığında çözümler üretelim.

Atatürk diyor ki: 'Felaket başa gelmeden önce, onu önleme ve ona karşı savunma çareleri düşünmek gerekir. Geldikten sonra üzülmenin yararı yoktur (Nutuk, s. 317).'

'Bilim ve irfan ile donanmış bir ulus, her türlü felakete, doğadan gelse bile, çare bulabilir (ATTB, s.555).'

'Bir ulusu aydınlatmak, felaketten kurtarmak için devlet adamlarının pek büyük önemi vardır (Ali Mithat İnan, Atatürk'ün Not Defteri, s. 93).'

'Felaketler (yıkımlar) insanları ve akılları başında ulusları sürekli azimkar (istençli, kararlı), iyi ve güzel atılımlara sevk eder (ASD II, s. 236).'

Bizler, aklımızı kullanıp başa gelen yıkımlardan ders alarak gerekli önlemlere girişmiş miyiz? Hayır. Sadece Allah'tan gelen bir olay, kader deyip geçiştirmekteyiz. Oysa akıl ve bilim, her türlü yıkımların zararını en aza indirmeye yeterli bir güçtür. Yeter ki kullanmasını bilelim. Kısaca Atatürk gibi düşünelim. Çözüm kesinlikle vardır.

Değerli okurlar!

Aklımıza gelen her türlü konuda örnek alacağımız kimse Atatürk olmalıdır. Çözüm, Atatürk'tür. Başka modeller, örnekler aramaya gerek yoktur. Çünkü Atatürk, dağın ardını gören göz, geleceği bilen akıldır. Atatürk, yüzyıl gerisini değil, yüzyıllar sonrasını öngörendir. O bir kahin değil, bir dahidir.

Atatürk, Türkiye'nin, Türk ulusunun kaderidir. Prof. Dr. Yüksel Ülken'in Atatürk ve İktisat kitabının sonunda belirttiği gibi: Türkiye Cumhuriyeti'nin yalnız geçmişi değil, geleceği de Atatürk'e bağlıdır.

Türk Kültürünü ve Tarihini Yaşatma Derneği Başkanı Daniel Dumoulin'in dediği gibi 'Unutma Türkiye! Atatürk'ü Allah'a borçlusun, geriye kalan her şeyi de Atatürk'e…