Uyuşup kaldım. Zihnim olduğundan daha parlak. Fakat bir sorun var. İster istemez düşüncelerimin sana kaydığını fark ediyorum. Uzun süredir düşüncelerimin kimseye kaydığını bu denli hissetmemiştim. Öyle bir şey ki... Sanki en mutlu olduğum anda aklıma gelip bir anda tüm ruh halimi alt üst edebiliyorsun. Sen benim duygudurum bozukluğumsun. Kesinlikle. Teşhis bu. Kimse inkar edemez. Geceleri özlemim sanki bir kademe daha artıyor benim. Her gün biraz daha fazla, her saat daha da bağlılıkla. Uyuyorum. Bir rüya görüyorum ve içinde tüm sevdiğimiz insanlar.. Hepsi bizi izliyor çünkü hepsi bizi seviyor. Ve biz... O kadar seviyoruz ki birbirimizi. Rüyada bile olsa kalbimin nasıl bedenimi parçalar gibi attığını hissedebiliyorum. Rüya? Rüyada böyleysem gerçekte ne olur kim bilir diye geçiriyorum aklımın ücra köşelerinden. Seni sevdiğimi tüm benliğimle hissedebiliyorum. Öyle bir şey ki, masal gibi. Sanki mutlu sonla bitmesi gerek gibi. Kendimi ona şartlandırıyorum ve sarılıyoruz. O kadar içten ki... O kadar sıcak. Bu rüya olmamalı, rüyaysa bile uyanmamalısın diyorum. Ve sarılışımızın en sıcak noktasında gözlerimi gerçek dünyaya açıveriyorum.

Yatağın orta yerinde aptal bir gülümsemeyle buluveriyorum kendimi. ''Neden?'' diyorum. ''Neden biz gerçekte bu kadar cesur olamıyoruz?'' Halbuki sarılsak aramızdaki bağın ne kadar güçlü ve vazgeçilmez bir şey olduğunu anlayacağız... ''Öyleyse neden hala rüyalardayız?'' ''Neden cennet bu kadar uzağımızda?'' Neden illa cenneti bir başka yerde arıyoruz... Biz bu dünyayı cennet yapabiliriz. Evet, ben dünyamı seninle cennete çevirebilirim. Ben tüm o sıcaklığı gerçekte de hissedebilirim. Yıllar sonra ilk kez buna hazırım ve cennete gitmeye hak kazandım. Sanki bilinçaltımın tamamını sen oluşturuyorsun ve ben her gece sana uyuyorum, seni, bizi görüyorum ve gerçek hayattakinden daha cesur oluyoruz. Çünkü bu gece diğer gecelerden daha çok bilinçaltımsın ya da bilinçüstüm. Bilincimdesin, en önemlisi de bu...