Eğitimci Sanatçılar Derneği olarak, 26 Kasım 2020 Perşembe akşamı gerçekleştirdiğimiz 'Öğretmenler Günü' toplantısında, her biri konusunda uzman değerli katılımcıları ağırladık. Etkinliğimizin açılış konuşmasını, ömrünün 37 yılını eğitime adamış, 27 yıl MEB'da Bakanlık Başmüfettişliği yapmış Mustafa Yaşar Bey yaptı. Bizi kırmayıp toplantımıza teşrif ettiği için Mustafa Hocamıza derneğimiz adına teşekkürlerimi sunuyorum.
Mustafa YAŞAR Bey'in konuşması içerik olarak çok önemli, tüm eğitimcilerin ders çıkarması gereken fevkalade bir konuşma.

Sayın DAĞISTANLI, Saygıdeğer KATILIMCILAR,
Bu anlamlı etkinliğin düzenlenmesi ve etkinliğe katılım suretiyle 'öğretmenlere duyulan saygı ve şükran duygularına' tercüman olunması dolayısıyla, öğretmenlere has muhabbetle sizleri saygıyla selamlarken, ÖĞRETMENLER GÜNÜMÜZ KUTLU OLSUN.
Ayrıca Sayın DAĞISTANLI'ya, bu önemli etkinliğe benim de katılmam için davette bulunması, bu anlamlı günde sizlere hitap edebilme olanağını tanıması, bu vesileyle öğretmenlerime bitmeyecek nitelikte olan gönül borcumun güncelleşmesini sağlaması dolayısıyla içtenlikle teşekkür ediyorum.
Öncelikle Cumhuriyetimizin kurucusu ve Türk Milletinin Başöğretmeni Gazi Mustafa Kemal ATATÜRK'e ve silah arkadaşlarına, Türk Milli Eğitimine hizmet etmiş, Başöğretmenin 'ülküeri' olmuş, bu kutsal hizmeti üretirken şehit olmuş, gazi olmuş, ömrünü 'oku/ilim emri' için harcamış, halen de bütün zorluklara rağmen fedakarca günümüzde ve yarınlarımızda 'milli eğitim hizmetini' üretme kararlılığında olan başta öğretmenlerimiz olmak üzere Milli Eğitim Camiasında en üst düzeyde görev yapan Bakanlar ile en alt kademede görev yapan personele kadar tüm çalışanları saygıyla, şükranla anarken, bugün aramızda bulunmayanlara gani gani rahmet, yaşayanlara sağlık ve esenlikler diliyorum.
Saygıdeğer ÖĞRETMEN SEVDALILARI,
Bu etkinliğin konusu bilindiği üzere; 'Ben niçin öğretmenim, öğretmen, öğretmen nasıl olunur, öğretmen nasıl yetiştirilir, öğretmenliğin mesleki ayrıcalığı.' olarak belirlenmiştir.
'Bir harf (yani ilim) öğretene kırk yıl köle olunur' özdeyişini irdelediğimizde ve değerlendirdiğimizde, öğretmenlerin insan hayatında bedeli asla manen ve madden ödenemeyecek kadar önemli bir 'ab-ı hayat' yani 'hayat suyu' olduğu gerçeği ortaya çıkmaktadır.
Türk milletinin müspet bilimin ışığında aydınlanması, gelişmiş ülkeler kuşağında çağdaş bir yaşam sürdürebilmesi, ancak ve ancak öğretmenlerin başta Anayasada ve Milli Eğitim Temel Kanununda ve ilgili diğer kanunlarda belirtilen nitelikte eğitim-öğretim hizmeti üretmelerine, bugünümüz ve geleceğimiz olan çocuklarımızın ve gençlerimizin bu değerlere uygun yetişmelerine doğrudan bağlı gözükmektedir.
Türkiye, yarım asrı aşan bir süredir 'Milli Eğitim Politikaları' yönünden, yönü belirlenemeyecek nitelikte savrulmaktadır. Özellikle 1970'li yıllardaki siyasal kargaşa döneminin özgünlüğünü ve geçiciliğini kaydederek, 1980'li yıllardan bugüne kadar hükümet ve özellikle bakan değişikliklerinin sıkça yaşanmasının, 'demokratik, laik ve sosyal bir hukuk devleti' anlayışındaki farklılıkların ve sapmaların giderek etkinliğini artırmasının, Anayasal kurumlardaki bünyesel ve fikirsel değişikliklerde siyasetin vesayetçi gölgesinin hissedilmesinin, eğitim-öğretim politikalarında da istikrarsızlığa neden olduğu değerlendirilmektedir.
Bugün içinde bulunduğumuz durumu özetlemek istediğimde; ilkokula başladığım 1961 yılından bugüne kadar geçen yaklaşık 60 yıllık bir gözleme dayalı olarak ve bu gözlemin son 37 yılının bakanlıkta müfettiş ve başmüfettiş olarak görev yapmış birinin gözlemi olduğu dikkate alınarak; Milli Eğitim Bakanlığının 1960'lı, 1970'li yıllarda 'kariyer', 'liyakat', 'emaneti ehline verme', 'öğretmene saygı ve değer verme', 'öğretmenliği bir ihtisas mesleği olarak görme', 'öğretmenin seçilmesi ve yetiştirilmesi', 'öğretmenin özlük haklarının verilmesi' vb. konularda ki uygulama anlayışını sürdürülebilir nitelikte görmek mümkün olmamıştır. 1990'lı ve 2000'li yıllarda yapılan bazı iyileştirme çalışmalarının devamlılığı da sağlanamamıştır.
Özetle şu belirtilebilir ki, Bakanlığın adında yer aldığı da düşünülerek, milli eğitim hizmetleri 'siyaset üstü've 'siyaset dışı' tutulmak zorundadır. Milli Eğitim Bakanlığının merkez ve taşra teşkilatının, özellikle de okul ve kurumların kapılarından içeri giren herkes, kendisini siyasetten ve günlük politik çekişmelerden, söylemlerden arındırmalıdır. Kendi düşüncelerini de mümkün olduğu ölçüde saklı tutmalıdır. Adında 'milli' bulunan iki bakanlık siyaset ve politika arenasında günlük çekişmelerin, tartışmaların malzemesi konumuna getirilmemelidir; çünkü, bu bakanlıklar devletin, milletin ve cumhuriyet rejiminin geleceği bakımından en etkin hizmet noktalarıdır ve özenle korunmalıdır.
Bu sözlerimi güncel siyasal tartışmalardan uzak kalarak, olabildiğince sade söylemeye çalışıyorum. Hiçbirimizin 'öğretmen' ve 'eğitim'endeksli konularda ayrıştırıcı bir siyasetimiz, düşüncemiz olamaz. Niçin mi? Şimdi sizlere olabildiğince özet halde ANAYASA ve bazı temel yasalardan bazı hükümler hatırlatmak istiyorum:
1739 sayılıMilli Eğitim Temel Kanununda (Madde 43)da belirtildiği üzere, 'Öğretmenlik, Devletin eğitim, öğretim ve bununla ilgili yönetim görevlerini üzerine alanözel bir ihtisas mesleğidir. Öğretmenler bu görevlerini Türk Milli Eğitiminin amaçlarına ve temel ilkelerine uygun olarakifa etmekle yükümlüdürler. …'