0

19. yüzyıla kadar Osmanlı toprağı olan Sevakin Adası, Sudan tarafından 99 yıllığına Türkiye'ye tahsis edildi. 1517'de Mısır'ın fethiyle Osmanlı yönetimine geçen, 400 yıl doğrudan İstanbul'dan yönetilen ve Afrika'nın hac kapısı olan Sevakin Adası'nda artık askeri 'üs'sümüz bulunacaktır. Sudan Dış işleri Bakanı İbrahim Gandur: Türkiye'nin Sevakin bölgesini restore edeceğini, askeri ve sivil gemilerin kullanabileceği, bakım ve onarımı için bir bir deniz üssü inşa edileceğini belirtmişti.

Sevakin Adası'nın tarihçesi

Sudan'ın Kızıldeniz'deki stratejik Sevakin Adası; bugünkü Eritre, Cibuti ve Kuzey Somali'yi kapsayan Habeş eyaleti valilerinin ikamet adresiydi. Yavuz Sultan Selim'in 1517'de Mısır'ı fethetmesiyle Türk topraklarına katılan ada, eyaletin merkeziydi. Kızıldeniz ve Hicaz'ın güvenliğini Sevakin Adası'ndan sağlayan Osmanlı İmparatorluğu, bölgeye önce kaleler ardından idari binalar, camiler, hanlar, hamamlar inşa etti. Kızıldeniz, "ticaretin kilit noktası" olan Sevakin Adası sayesinde "Osmanlı'nın iç denizi" haline geldi. Ada'da tarihi Osmanlı Limanı'nın yanı sıra Gümrük Binası,Hanefi ve Şafi camileri gibi önemli eserler yer alıyor.Osmanlı döneminde Kızıldeniz ve Hicaz'ın denizden gelecek tehlikelere karşı güvenliği Sevakin Adası üzerinden sağlanıyordu.

Sudan'ın Kuzeydoğusunda Kızıldeniz kıyısında liman şehri olan Sevakin, geçmişte Nubye bölgesinin en mühim limanı iken, 30 kilometre kuzeydeki Port Sudan'ın kurulmasıyla önemi azalmıştır. 1882'de İngilizler'in Mısır'ı işgaliyle, Osmanlı'nın hakimiyetinden çıkan Sevakin Adası, Lozan Antlaşması'nın 17.maddesi uyarınca İngiliz işgalindeki Mısır'a bırakıldı. Ada; 1956 yılında, İngilizler'e karşı bağımsızlığını kazanan Sudan topraklarının parçası oldu. Afrika'dan hac kafilelerinin deniz yoluyla kutsal topraklara uğurlandığı Sevakin Adası'nda 40 binden fazla Sudan'lı yaşıyor.

Ekonomi ve altyapının az olduğu ada sakinleri, balıkçılık yaparak geçim sağlıyor.Ada'da yaşayanlar, iş olanakları nedeniyle son yıllarda Kızıldeniz eyaleti merkez şehri Port Sudan'a göç ediyor. Sudan'ın İngiliz-Mısır idaresinden 1956 yılında bağımsızlığını kazanması ile Sevakin'de Sudan topraklarının bir parçası oldu.Osmanlı hakimiyetindeyken Sevakin'de, Araplar, Afrikalılar, Türkler ve Hintliler gibi çok milletten insan yaşıyordu. Sevakin geliştikçe Sudan sahillerine zenginlik getirdi.

"Afrika'nın kapısı" olarak adlandırılan ada'da, 3.Ramses Milattan Önce 10. yüzyılda bir liman inşa etti. Afrika'nın Kızıldeniz'e açılan ticaret limanı olan Sevakin, yine Afrikalı Müslümanlar'ın Mekke'ye gitmek için hac kapısı oldu. 1918'deki büyük depremden sonra Sevakin harabeye döndü. Adanın sığ suları, mercan yapısı sebebiyle ve 20. yüzyılda Sudan limanı'nın inşasıyla ticari önemini kaybetti. Sevakin şimdi eski kalıntılarıyla bir turizm sanayine dönüştü. Sevakin Ada'sı hala daha, Afrikalı Müslümanlar'ın Hac limanı'dır.

Türkiye'nin bölge stratejisi

Türkiye için de bölge de stratejik öneme sahip olan adanın, Kızıldeniz'e ve Körfez ülkelerine yakınlığı dikkat çekmektedir. Somali, Katar ve Sevakin'de de üs kuran Türkiye, bölgede ki gücünü yükseltme çabasındadır. Türkiye'nin bölgede olan tarihi ve kültürel mirası, bölge halklarının Türkiye'ye olan yakınlığı ve Türkiye'deki mevcut yönetimin Osmanlı Devleti'nin devamı gibi görülmesi, Türkiye'nin bölge'de güç kazanmasını sağlamıştır. Özellikle 21.yy'dan itibaren, Ortadoğu'daki Arap Halkı'nın Türkiye'ye olan sevgisi hızla artmaktadır ki,bunun başlıca sebeplerinden biri de Türkiye'nin bölge üzerinde şekillenen politikaları ve stratejisidir. Her ne kadar bazı Arap Devletlerinin mevcut yönetimleri bundan şikayetçi olsa da, artık Türkiye Ortadoğu'da uyguladığı politikalar ve stratejileriyle bölge'de "Bölgesel Güç" haline gelmiştir ki, bunun en somut kanıtı Katar'a ve Somali'ye kurduğumuz askeri üslerimizdir. Günümüz itibariyle; Küresel Dünya ekseninde, artık donanımlı ve vasıflı ülkeler Afrika'ya ticari ve askeri anlamda yol izlemektedir.Bunun örneklerinden biri de; Çin'in, Cibuti'de kurduğu askeri üs'tür.

Somali, Katar ve Sudan'daki askeri üssümüze haritadan bakıldığından üçgen şeklinde stratejik bir denge görebiliyoruz. Afrika ve Körfez ülkelerindeki askeri üslerimiz, birilerinin ki gibi emperyalist politika kapsamında değil, askeri ve ticari işbirliği kapsamındadır. Sudan ile Türkiye arasındaki Diplomasi, tarihten bu yana olumlu olduğu gibi günümüz itibariyle de bu diplomasi ve yakınlaşma gün geçtikte artmaktadır. Ekonomi, Ticaret ve Askeri alandaki işbirliğimiz, dış politikamızın en önemli unsurlarıdır. Ayrıca bölgedeki askeri üslerimiz, herhangi bir sınır ötesinden gelebilecek tehditlerin güvenliği içindir. Küresel Güçlerin bölge'deki onlarca üssüne rağmen,üs sayımızı arttırmamız gerekir. Türkiye'nin, Ortadoğu'da barış'ı ve istikrar'ı sağlayacak adımlar atmasını, Batı Dünyası tehdit olarak algılamaktadır. Uyguladığımız güvenlik konseptinin kalıcı hale getirilmesi için önümüzdeki günlerde, bölge'deki bazı ülkelerde de askeri üs kurabiliriz.