Hafta sonu 17 Ağustos depreminin yıldönümü idi.
 

O büyük depremin üzerinden 25 yıl geçti.
 

1999 yılı Marmara depreminde yaşadıklarımızı ve sonrası 2022 yılında yaşanan 6 Şubat deprem felaketini yeniden hatırladığımızda, deprem kuşağında bir ülke olarak, gelecek nesillere depremin değil çarpık yapılaşmanın, denetimsiz binaların ve eğitimsizliğin can kaybına yol açtığını yeteri kadar anlatamadığımızı, acılarımıza yeni acılar katarak tekrar tekrar bizlere yaşatıyor.
 

Bugün, afet risklerini yönetme, felaketleri önleme, hazırlıklı olma, önlem alma konularında yeterince ders çıkarmadığımızı, aynı zamanda denetim konusundaki bilgi eksikliği veya algı farklılığının,  denetimin değeri önündeki en büyük engellerden birini oluşturduğunu ve bunu yeteri kadar anlayamadığımızı da bir kez daha yaşayarak öğreniyoruz.
 

Denetimin topluma ve kurumlara hayat veren amacının anlaşılması ve bu doğrultuda değer katması, denetim konusundaki bu bilgi eksikliği,  algı farklılığı ve anlayış farklılıklarının giderilmesiyle mümkün olabilecek.
 

Geçmiş yaşadıklarımıza, şimdi yaşanılanlara rağmen alınması gereken önlemlerin neden alınmadığı defalarca sorgulamamıza yol açıyorsa, bu ülkede yaşayan bizler, bireysel ve toplumsal sorumluluklarımızın farkında olarak hareket etmeliyiz. Bir düşünürün dediği gibi,  insan sadece yaptıklarından değil,  yapabilecekken yapmadıklarından da sorumlu. Unutmayalım ki, doğa hata ve ihmalleri, usulsüzlükleri, sorumsuzlukları asla affetmiyor.
 

Yaşanılanlar zamanla unutulanlar oluyorsa felaketleri tekrar yaşamak kaçınılmaz oluyor. Doğa yasalarına, doğal hayatın kurallarına aykırı hareket etmek insanlık için bedeli ağır felaketlere sebep oluyor. 
 

Yaşadığımız deprem felaketleri ile “Hayat Üçgeni” gündelik yaşamımızın gerçeği oldu.
 

Doğal bir felaket olan deprem anında uygulandığında hayatta kalabilmek ve enkaz altından sağ çıkabilmek için alınması gereken önlemlerden biri olan “Hayat Üçgeni” ile depremin yaşandığı an ve mekânda hayatta kalınabilecek büyüklükte bir boşluk yaratmak amaçlanıyor.
 

Yaratılan boşlukla birlikte çök, kapan ve tutun hareketlerini usulüne uygun doğru bir biçimde yapmak gerekiyor.
 

Yer kabuğu içindeki kırılmalar nedeniyle ani olarak ortaya çıkan, titreşimlerin, dalgalar halinde yayılarak yeryüzünü sarsan doğal bir olay olmasından ötürü yaşanması muhtemel depremlerin etkilerinden korunmamızı sağlayacak bilgi ve yaklaşımlardan biri olan Hayat Üçgenini; birey, aile ve kurumları için temiz toplumun güvencesi olan “Ahlak, Akıl ve Açıklık” olarak da tanımlayabiliriz. 
 

Bize armağan olan hayatın sunduğu fırsatlar karşısında tercihlerimize ilişkin kararlarımızın şekillenmesinde değerlerimiz belirleyici olmaktadır.
 

Ahlak, Akıl ve Açıklık, temiz toplum için hayat alanımızı, değerlerimizi şekillendiren hayat üçgenimizi oluşturmaktadır.
 

Ahlak, akıl ve denetlenebilirliğe açıklık hayat üçgenimizdir.
 

Devlet kurumları, yerel yönetimler, sivil toplum kuruluşları, iş dünyası, bilim ve meslek kurumları, bireyler olarak toplumun tüm aktörleri bilim ve aklın rehberliğinde toplumun her alanında ahlaklı ve denetlenebilir olmanın farkındalığıyla, sürdürülebilir hayat, birlikte gelecek mümkün…
 

Uzun lafın kısası; bireyler, kurumlar ve toplum olarak konuya ilişkin farkındalığımızın hayata geçirilmesini, acil durum yönetiminin güvencesi olarak görüyorum. Bu farkındalık, toplum olarak ortak bilincimizi oluşturduğu takdirde; devlet kurumları, yerel yönetimler, sivil toplum kuruluşları, iş dünyası, bilim ve meslek kurumları, bireyler olarak toplumun tüm aktörleri bilim ve aklın rehberliğinde toplumun her alanında ahlaklı ve denetlenebilir olmanın farkındalığıyla, sürdürülebilir hayat, birlikte gelecek mümkün…
 

Afet ve Acil Durum yönetiminin ülkemizdeki gelişiminin, ifade ettiğim bu farkındalığın hayata geçirilmesine bağlı olduğunu düşünüyorum.
 

Bu yaklaşımın bir gereği olarak;
 

Afet ve Acil Durum yönetiminin ülkemizde gelişimi için çağdaş kurumsal yönetim kalitesine erişmek üzere ortak aklın sinerjisinden yararlanılması gerekmektedir. Bu çerçevede, ortak akıl platformu oluşturulması için ilgili uluslararası kuruluşlar, işçi ve işveren sendikaları, sivil toplum ve meslek örgütleri ile kamu otoritelerinin birlikte değer yaratmak üzere çözüm ortaklığı içinde olmalarının yararlı olacağı görüşündeyim.
 

Bu amaçla; uluslararası iyi uygulama örneklerinin araştırılarak ülkemiz için afet ve acil durum yönetimine ilişkin sürdürülebilir yönetim ve denetim uygulama model ve düzenlemeleri için çalışmaların sürdürülmesini hayati bir ihtiyaç olarak görüyorum.
 

Tüm paydaşlar dâhil edilerek, olası risklere maruz kalınması halinde oluşacak risk ve etkilerinin dönemsel olarak değerlendirilmesi amacıyla, riskin önlenmesi, azaltılması ve iyileştirilmesi halleri de dâhil olmak üzere olası afet ve felaketlere ilişkin sorumluluk ve rollerin dönemsel olarak değerlendirildiği; kontrollerin, risklerin, gözlem ve eğitimlerin sonuçlarını paylaştıkları kamu ve özel sektör ile birlkte ilgili sivil toplum kuruluşları arasında işbirliği platformu oluşturulmalıdır.
 

Yaşadığımız acılar bize sözün bittiği yerde olduğumuzu göstermektedir.
 

Unutmayalım ki, doğa hata ve ihmalleri, usulsüzlükleri, sorumsuzlukları asla affetmiyor.
 

Depremlerde hayatlarını kaybeden yurttaşlarımıza rahmet, kederli ailelerine, yakınlarına başsağlığı ve sabırlar diliyorum.
 

Bir daha benzer acıları yaşamamak için dileğimiz ve isteğimiz; yeniden inşa edilen yaşam alanlarının denetiminin çok daha sıkı yapılarak tamamlanması. Mevcut yaşam alanlarının depreme uygun hale getirilmesinin takip ve denetiminin yapılması, depreme sorumlu birer yurttaş olarak hazırlanılmasında özdenetim bilinci ile hareket edilmesidir.   
 

Denetimle böyle büyük acıların önüne geçebiliriz. Denetimle geleceğimizi güvence altına alabiliriz.
 

Denetim hayat kurtarır...