Kişi kendisini çevresinden soyutlayarak mutluluğu kendi içinde sağlayabiliyorsa o özgürdür.

Ekonomik, kültürel, toplumsal vb. bir sürü faktörden uzaklaşabiliyor, yalnızlığı kabul edebiliyorsak özgürüzdür. Maddi durum yeterliliği çoğumuz tarafından özgürlüğe eşit görünse de bu doğru değildir. Dilediğimiz her şeye, her isteğimize sahip olabilsek bile başka insanların duygularına bağlı olabiliriz, bu da bizim özgür olmadığımızı gösterir.

Bazen nereye gitsek, ne yapsak duygularımızın esiri oluruz. Mutlak özgürlüğün anlamı kişinin hem soyut hem somut zincirlerinden kendini kurtarması ve kendi benliğiyle yetinmesidir. Bu zincirlerden kurtulmamızın tek yolu kendimizle yüzleşmektir.

Hiç kimsenin yapmaya cesaret edemediği ancak toplumun, bireylerin en çok ihtiyacı olan şeydir yüzleşmek. Egomuzun, korkularımızın üzerini örttüğü gerçeklerimiz, kendimiz tarafından su üzerine çıkarılmadığı sürece yaşadığımız hayat ikiye ayrılır.

Bu iki farklı hayat, boynumuzda taşıdığımız ağır zincirlerdir.

Birincisi maddi zincirlerdir, bunlar kişinin sahip olduğu ekonomik, kültürel, siyasal ve coğrafi etkenlerdir. Yaşadığımız coğrafya kültürümüzü, geleneklerimizi ekonomik yapımızı şekillendirir. Çevremizden, ailemizden ne görüyorsak karakterimizde bu değerleri taşırız. Ne zaman ki kendi bilgi birikimimiz gelişir ve dış faktörlerden uzaklaşarak düşünmeye başlarız o zaman maddi zincirlerden arınırız.

Maddi zincirlerden arınsak bile boynumuzda taşıdığımız daha ağır bir zincir vardır.

Manevi zincirler. Bunların temelinde duygular yatar. Hayatta karşımıza çıkan engellere verdiğimiz tepkiler, yaşanmışlıklarımız ve duygusal bağlarımız bu zincirlerimizin temelidir.

Her birey bulunduğu çevrede yer edinmek ister ve bunu bulunduğu toplum içinde şekillenerek gerçekleştirir. Hayatımız boyunca bizi esir eden bu toplumda yer edinme kaygısıdır.

Neticede başkalarını tatmin etmek için kendimizi değiştirir, onlar için yaşamaya başlarız.

Zamanla kendimize yabancılaşırız ve özümüzü unuturuz. Ne kadar maddi ve manevi zenginliğe ulaşsak da içinde yaşadığımız bedene ve zihne yabancılaşarak gerçek esareti yaşarız.