Aynı trenin aynı vagonunda ama ayrı dünyalardaydık belki. İkimizde aynı havayı soluyup aynı nefesi almıyorduk. Belki bazen aynı anda aynı gökyüzüne bakıyor ama aynı şeyleri göremiyorduk. Benim gökyüzünde ruhum gizliydi. Seninse gözlerin. Aynı şarkıları dinliyor, ama aynı tepkileri veremiyorduk. Aynı kaldırımda yürürken, farklı yolları seçebiliyorduk. Aynı kahveyi içerken farklı tatlar değişik lezzetler alıyorduk. Biz seninle farklıydık, ya sadece sen olacaktın, yada sadece ben. Ay ışığındaki o güzel gecelerimizi hatırlıyorum. Çimlerin üzerine bağdaş kurup öylece aylanıyorduk. Herkes güneşlenirdi normal insanlar gibi. Ama biz aylanırdık. Ruhumuzu kaptırırcasına saatlerce.

Ay mı bizi takip ederdi, yoksa biz mi onu karar veremezken bir anda tüm kızıllığıyla batarken kendimizi sokaklarda bulurduk. Yine de biz neydik? Hangi zamanlardan kalma iki birer rüyaydık? Rüya mıydık? Hayal mi? Hafif bir rüzgar esintisinde üşürmüş gibi taklit yapardım, bilirdim bana ceketini verecektin ve o cekette sen kokacaktı. Yanına yaklaşmaya korkardım. Ama bu durumu severdim. Yine de sen kimdin? Farklı dünyalardan tanıdık bir insan gibiydik bazen. Bazen ise tanıdık dünyalardan farklı iki insandık. Yolda yürürken adımlarına takılırdı gözüm. Benden uzakta ve bana bir o kadar yakın olmaya çalışan bir yabancı. Neydi bu uzaklara özlem. İçinde yanan bir şey vardı, ama biliyordum sönen bir şeylerde vardı. Bunu geriye döndürmek imkansızdı belki. Çünkü biliyordum. hep aynı vagonlarda yolculuk yapacaktık. Ama yine farklı dünyalarda farklı rüyalara dalacaktık. İçindeki tereddüt her zaman var olacaktı. Bileklerimizde, aynı şans iplikleri cebimizde aynı evin anahtarı vardı. Yine o vagona binmiştik.

İkimizde sissiz ve çaresizdik. Son bir kez öpmek istedim, her zamanki gibi soğuk bakıyordun. Anladım. Artık ne olursa olsun birimizin inme vakti gelmişti. Şuan birimiz inip kendi yolunu seçecekti, Birimiz kalıp geçmişin yükünü omuzlayacaktı. Ta ki sen inene kadar. Yine her zaman ki gibi bencillik yapmıştın. Geçmişin yükünü omuzlarıma bırakıp defolup gitmiştin. Kendine yeni bir yaşam alanı belirleyecektin. Sonunda tekrar vagon ilerlerken artık çok geçti. Son kez okyanus gözlerine bakabilmek için her şeyden vazgeçebilirdim. Ama gururumu ayaklar altına alamazdım. Büyük bir boşluk vagonla birlikte ilerliyordu. İçimi sonsuz bir kasvet sarmıştı. Kendime dürüst olmalıydım. O inen ben olabilirdim. Sonra aklıma bir anda şu soru takılıverdi, 'Biz seninle neydik?' Hala bu soruyu tekrarlayıp birde üstüne kafamda teoriler üretmeye koyuldum. 'Biz ne olabilirdik? Aynı dünyadaki iki farklı yabancı mı?' yoksa 'Yabancı bir yerde tanıdık iki dünyalı mı?'