14 Mayıs seçimlerini kader seçimine benzeten Millet İttifakına bayılıyorum. Her seçim öncesi ve seçim sath-ı maili nedense 'kader seçimi' olarak lanse ediliyor, halbuki hep öyledir. Bunu dile getirenlerinde nedense kaderleri yüzlerine bir türlü gülmüyor.

Oysa her seçim yeni bir başlangıcın habercisidir. Siyaset sosyolojisi bize şunu öğretir, iktidar gücü bırakmak istemez, muhalefet ise iktidarı elde etmek ister.

AK Parti hükümetinin veya Cumhur İttifakının yolculuğunda birtakım kazalar yaşandı. Örneğin ekonomik krizin sebep sonuç ilişkisi hala açıklanamadı… Dış kaynaklı finans güçlerinin, iç siyasette yaratmaya çalıştıkları kaostan, çıkacak boşluğu nasıl sömürmeye ve nasıl bir kan emiciliğine gideceğini kimse okumak istemedi. Ne hikmetse muhalefet bunu farklı terim ve deyimlerle kullandı.

Oysa, gelinen süreç, konut fiyatlarından tutunda, gıda enflasyonuna, dövizin anlık artışlarına, MB'nin faiz indirim politikasındaki ısrarında bunların ne kadar etkili olduğu gerçeği konuşulmadı. Aksine tek adam rejimi üzerinden söylem geliştirdi.

Üzerine birde yaşanan asrın felaketi ne hükümetin ne de muhalefetin bir suçu olabilirdi. Suç yetkili olan isimlerin yerinde ve zamanında denetim yapmamasıyla ilgiliydi. Mesela yıkımın en fazla olduğu şehirlerden biri olan Hatay'da suçlu hükümet mi, yerel yönetim mi? Aynı soru Kahramanmaraş, Adıyaman, Malatya velhasıl depremin yaşandığı bütün iller için geçerlidir.

Sürecin bu denli felaketlerle yürümesi ve bundan bir çıkar edinme çabalarını siyasetinde gündemine alarak yürümek insani bir davranış değildir. Elbette hesap sorulacak… Ama hala yaralarımız açık ve kabuk bağlamamış. Bunu dinlendirmemin sebebi, CHP, İYİ Parti, Deva, Gelecek ve Saadet Partisi merkezlerinde azcık dolaşırsanız havayı koklar ne demek istediği mi anlarsınız…

Öyle ki, CHP şimdiden iktidar sarhoşluğunu kabullenip kimi bakan atayacağına, kimi bakan yardımcısı, genel müdür, daire başkanı liste uzayıp gidiyor. Üst düzey bir partili kulağıma şunları fısıldadı, 'biliyor musun her şeyi not almışız'? Nasıl yani?

'HERŞEYİ NOT ETTİK'

CHP içinde özel bir katta kurulan komisyon, ihalelerden tutunda, atanan bürokratlara ve onlara referans olmuş isimlere kadar herkesin notlarını çıkarmış. AK Parti Sözcüsü Ömer Çelik, 'bizimle alakalı sözleri not ediyoruz' (T-24 15.02.2023) sözleri, belki de CHP'ye açıktan mesajdı.

Komisyon, raporlarını sadece Genel Başkana yakın iki isimle paylaşıyor. Yani CHP'nin tek adam rejiminden kurtulmak için çıkacağı yola, herhalde kendisi girecek gibi görünüyor. Doğrusu bunu kulağıma fısıldayan isme, adını vererek açıklasam mümkün mü? dediğimde, beni yakarsın sözü oldu. Tabi bu sözü gazetecilik etiği açısından bize susmak ama yazabilirsin kapısı ile içimde tutmamamı sağladı. 27 yıllık Ankara ve bunun ekseriyeti de parlamento muhabiri olarak geçiren biri olarak şunu söyleyebilirim, bu tarz hamleler 'siyasetin öç almaya çıktığı yoldur', tecrübelerim bana şunu gösterir, bu adımlar büyük yanlışlıkların basamaklarıdır.

Konuyu dağıtmadan ben yine komisyona döneyim… Kaynağıma komisyonun nasıl çalıştığını sorduğumda, kurumlardan gelen ve açık kaynaklardan elde edilen bilgilerden sağlandığını söyledi. Belgelerin doğruluğunu teyit edebiliyor musunuz diye sorduğumda ise, komisyonda olmadığı için bilemediğini ama iktidarda hepsinin tek tek hesabını soracaklarını dile getirdi.

Elbette iktidara talip parti, kamu adına önceki iktidardan hesap sormakla mükelleftir. Yine bu satırların sahibi, mecliste takip etiği araştırma, soruşturma komisyonlarından çok bir şeyin çıkmadığını da gördü.

Fakir fukaranın hakkını, kamu adına korumak hepimizin temel görevi… Ama bunu kötü amaçlı kullanmamaya da özen göstermek gerek.

Dedim ya, CHP seçime girmeden, ne oy alacağını kestirmeden, iktidar sarhoşluğu yaşaması, seçimin ikinci tura kalmadan ilk turda Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın tekrar seçilmesini sağlayacak gibi duruyor. Bunu söylediğim zaman, bizim mahalle bana ateş püskürüyor. Beni Erdoğancılıkla itham ediyorlar. Oysa bizim mahallenin çocukları, zafer sarhoşluğu içinde akşamları, rakı balık sofralarında makam, mevki dağıtmaya başlamışsa bundan bir cacık olmaz. Niye mi? valla bu filmi 25 yıl önce de gördüm desem yeridir.

KAFTANCIOĞLU FAKTÖRÜ

CHP'nin içinde en soğuk kanlı ve öne çıkmayan bir isim var. CHP İstanbul İl Başkanı Canan Kaftancıoğlu. İstanbul seçimlerinin kazanılmasında en büyük başarı ve pay sahibi olan Kaftancıoğlu'dur.

Şimdi nereden çıktı derseniz, yine aynı CHP üst düzey kaynağım, Kaftancıoğlu İstanbul il Başkanı seçilince, hemen kendisi ile irtibata geçmememi istemişti. Sebebini ise, İstanbul seçimlerini az farkla dahi olsa Kaftancıoğlu'nun liderliğinde kazanacaklarını belirtmişti. Nedenini, örgütçü ve tüm sol kesimlerle diyaloğa açık bir siyasetçi kimliğe sahip olduğunu dile getirmişti.

Ne yalan söyleyeyim, çok da inandırıcı gelmemişti. Çünkü AK Partinin iktidar gücü resmen İstanbul'u radarında tutmuş ve o radardan da çıkarmanın pekte mümkün olmadığı kanaatiydi. Bunu kaynağıma da söylemiştim. Bu görüşmeyi o zaman The Marmara Oteli'nin ünlü kafesinde kahvelerimizi yudumlarken yapmıştık. Oysa Kaftancıoğlu, HDP ile arka kapı diplomasisi dahil, tüm grupları öne çıkarmadan ve sandıklara sahip çıkacak şekilde örgütlemiş ve gerçekten de İstanbul seçimlerini CHP'ye kazandırdı.

HDP Eş Başkanı Pervin Buldan, 'CHP'ye oy vermeyi sindiremeyen 200 bin seçmenimizi sandığa taşıyacağız. (31.05.2019 Politikyol)' demeçinin arkasında bile Kaftancıoğlu ile görüşmesi vardı. Tabi bütün bunlar olurken, o zaman Yavuz Ağıralioğlu, kış uykusunda bunları rüya aleminde okuyor ve bir tek kelime etmiyordu. Şimdi ne yapıyor, her gün bir el bombasının pimini çekip, Millet İttifakının seçimi kaybetmesi üzerine partinin yeni genel başkan adayı olacağının mesajını tabana veriyor. Siyaset böyle birşey… Kaybedileceğini gördüğün an pozisyon alırsın.

CHP'li üst düzey ve Kemal Bey'e yakın bir başka kaynağım ise, Kaftancıoğlu'nun Türkiye'deki tüm seçim işlerinin koordinasyonunu yöneteceğini söyledi. Partinin yetkili kurullarından teyit edemedim. Ama bu mümkün görünüyor. Zaten CHP koridorları iktidar sarhoşluğu içinde kendini başka alemlerde görmeye başlamış bile.

DEZENFORMASYON SORUNU

Geçen hafta İletişim Başkanlığı'nın düzenlediği 'Afet ve Kriz Dönemlerinde Habercilik Paneli' vardı. Davetliydim katıldım. Bizim mahalle, beni yine topa tuttu. Niye gittim diye… Oysa iletişim olmadan insanlar birbirlerine sorunlarını ve çözümlerini nasıl anlatacak. Yani mahalleye yakın birileriyle sohbet ederseniz büyüksünüz, demokratsınız… Karşı mahalleye yakın birisi ile konuşursanız tu kaka ilan edilir, hain gösterilirsiniz… Bırakın bunları Allah aşkına, memleketin kaybedecek bir saniyesi yok.

Oysa ben İletişim Başkanı Fahrettin Altun Hoca ile ayağımın tozu ile geldiğim Fas'tan izlenimlerimi paylaşırken açık ve samimiyetle bölgeyle ilgili bazı sorunlar nedeniyle politik iletişimde geç kaldığını söyledi. Çekinmedi, doğruya doğru… Ve üzerine ekledi, 'yeni dönemde daha etkin olacağız' dedi.

Herhalde bizim temel sorunumuz insanları gruplara ve sınıflara ayırmak. Oysa o günkü panelde yaptığı konuşmada, mesleğin akademik yönü kadar usta-çırak ilişkisine değinip dezenformasyonun nasıl hayatımızı etkilediğini söyledi.

Herkes bundan rahatsız… Deprem sürecinde, uzman deprem muhabirlerinin olmadığını gördük, ilk saatten itibaren ortada dolaşan haberlerin nasıl dezenformasyonla algı yarattığına toplum olarak tanık olduk. 'Depremzede çocuklar tarikatların elinde mi? Kimsesiz depremzede çocukların, İHH'nin villasına yerleştirildiği ileri sürüldü. Vakıf İddiaları yalandı. (Cumhuriyet, 19.02.2023)… Bu ve benzeri haberler toplumda infial yarattı.

Aile ve Sosyal Hizmet Bakanı Derya Yanık, enkazdan çıkarılan bebek ve çocuklar için, 'bakım ve gözetim hizmetlerini zaten biz kuruluşlarımızda sağlıyoruz ve devamında da eğer kimlikleri bilinmiyorsa kimlik tespiti yapılarak, aileleri yahut yakınları varsa aile yakınlarından bakım ve gözetimini üstlenebilecek olanlar varsa çocuklarımızı hemen ailelerine ulaştırıyor onları aileleriyle buluşturuyoruz. (AA, 17.02.2023)' Sonuçta 400 bin aile, çocuklara bakmak için koruyucu aile statüsünde bulundu.

Bir başka örnek, Memleket Partisi Genel Başkanı Muharrem İnce Cumhurbaşkanlığı adaylığı için gereken 100 bin imzayı buldu. Bu imzaları AK Parti teşkilatı verdi, CHP'nin oylarını bölmek için söylentileri dillendirildi. Ortaya atılan bu dezenformasyon amaçlı bilgi hem Muharrem İnce'ye, hem de İnce'ye gönül veren insanlara hakarettir. Bunu ortaya atan isimlere bakıyorum, ekseriyeti CHP üyeleri…

'Avrasya Araştırma Başkanı Kemal Özkiraz, AKP Beykoz İlçe Teşkilatı'nın Memleket Partisi Genel Başkanı Muharrem İnce'nin cumhurbaşkanı başkanı adayı olabilmesi için imza topladığını açıkladı. (21.03.2023 halktv.com)'

'Memleket Partisi Genel Başkanı Muharrem İnce, AKP'lilerin cumhurbaşkanı adaylığını desteklemek için çalıştığına dair iddialar hakkında suç duyurusunda bulunacağını söyledi. (21.03.2023 diken.com.tr.)

CHP Genel başkanı Kemal Kılıçdaroğlu, 'Türkiye'yi ileriye taşımak, katma değeri yüksek ürünler üreten bir ülke haline getirmek istiyoruz. Bunları yaparken temiz parayla yapmak istiyoruz. (05.11.2022 medyascope.com)… Bunun üzerine bu satırların sahibi 09.11.2022 günü BBN-TÜRK'teki programına konuk olduğum Fehmi Çalmuk'a, bu sözler çok büyük bir yanlış algıya sebebiyet verdiğini açıkça söyledim. Sanki Türkiye'de var olan her yatırım, kara para girişi ile yapılıyor algısı oluşturuluyor… Yanlış, yanlış ve yine söylüyorum yapmayın bu sözler ülkeye ve geleceğimize zarardır.

Son söz, Ankara çok karışık… Siyasetin kafası daha karışık… Millet İttifakı böyle devam ederse, emin olun ilk turda Cumhur İttifakının adayı Recep Tayyip Erdoğan 50+3 ile kazanacak.