Bir önyargı, bir bitki ve daha fazlası belki. Bazen bir süs, bazen yakın dostunuz bazen ise bir tutkudur bir bitkiyi sevmek... Bir çiçeği okşamak ve onun doğasını kucaklamak çok farklı bir duygudur. Aşktır. Yaradılanı sevmektir, yaradandan ötürü!

Betonlaşmış doğamızda, kalıplaşmış şeylerin kölesi olan onlarca insanla aynı çatı altındayız... Bazen mecburiyetten, bazen de büyük bir bilinmezlikle!

Her şeyde bir tahammülsüzlük, düşünememe, tutarsızlık... Nezaket sıfır ego bin-beş-yüz! Dış görünüşe bakıp yargılamak ise peynir ekmek gibi! Ama dönüp aynaya kendine bakmak... İşte en zoru o... Bu hayatta ne olursan ol... İnsanları kategorize eden olma! Sahi sırf insanları mı? Bitkileri... Hayvanları... Belki de senden bile üstün varlıkları...

Betonların içine hapsolduğumuz gibi birde betonlaşmış insanlarla karşılaşıyoruz işte kimi zaman... İnsanoğlu öyle bir varlık ki, doğamızda olan, ona bahşedilen ve inanılmaz bir yetenek olan düşünebilme kapasitesini bile (!) ne yazık ki kullanamıyor... Dünyanın sahibi sadece (!) insanlarmış gibi davranan trilyonlarca insan var... Kimisi vicdanını...kimisi aklını kaybetmiş... Ekolojik sisteme karşı gelen, tek bir varlıkmışçasına hareket eden, egolarını yönetemeyip onların esiri olan binlerce kişi. Eko-Ego dengesini bir türlü algılayamayan binlercesi..! Oysa hayvanlarında, bitkilerinde bu dünyada bizim kadar yaşamaya hakkı var! Hatta onlar dünyanın sahibi olmaya daha uygunlar bile denebilir...

Artık bu devirde insanı geçtim, hayvanları, bitkileri bile kategorize eden birçok insan var... Şimdi size bir bitkiden daha önemlisi bir canlıdan bahsedeceğim...

Dış görünüşü pek de (!) iyi olmadığı için bazı kesimlerce sevilmeyen bir bitki...

Kaktüs...ya da kaktüsgiller...

Kaktüsgiller (Cactaceae), Latince kökenli bir kelime olup gövdeleri etli ve yaprakları diken şeklini almış bir çiçekli bitkiler familyasına verilen addır.

Başta herkes tarafından ön yargıya maruz kalır bu bitki... Ama bir kez aldığınızda tüm türlerini edinmek için çabalarsınız. Bir tutkudur, bir sevdadır onları edinmek. Kimileri tarafından dikenli kategorisinde olduğu için sevilmez. Çünkü dünya bu yüzeysellik ile var oluyor. Dünya adı altında yaşadığımız bu çatı dış görünüşe bakarak yargılama safsatasıyla yürüyor. Peki ya iç görünüş? Oysa o görselin içine girmek, onu yaşamak, onun karakterini bilmek insanı dış görünüşünden daha değerli yapmaz mı? Dış görünüşe bakarak, içini görmeyi reddetmek ne kadar da kötücül bir davranıştır... Ama gelin görün ki dış görünüşe bakarak yargılanmak bu bitkinin kaderinde var. Ki dünyanın en güzel çiçeklerini bu bitki verir. Bir kere nankör bir bitki asla değildir. Siz sulamayı unutsanız da o kurumayı aklının ucundan bile geçirmez. Ayda bir su ister. Onu vermezseniz bile size küsmez. Kurumaz, solmaz. Tabii bazı istisnai durumlar dışında... Dışı dikenli olsa da içinde saf suyu barındıran bu bitkinin bir karakteri vardır. Dayanıklıdır, dayanıklılığı, ve sadakati sembolize eder. Sessizdir, zahmetsizdir. Her ortama uyum sağlar. En önemlisi ışık sever. Karanlıktan hoşlanmaz. Onlara aşk ile bakılırsa, aşk ile cevap verir. Pozitif enerji verir ve negatif enerjiyi ise emer! Sahi bu dünyada kaçımız bir kaktüsün özelliklerini taşıyoruz? Kaktüs deyip de geçmeyin, sabrı, sadakati, dayanıklılığı simgeliyor...

Bu devirde, kaç insan sadakatle bağlı, eşine, işine, sevdiğine, dostuna, arkadaşına? Aşklar sadakatsiz, evlilikler üçüncü şahısın şahsına münhasırlığı ile baltalanıyor, yeri geliyor ekmeğini yediğin insanlara sırtını dönüyorsun... Kaç kişide var sadakat şu devirde? Bir insan karşılıksız yapıyor mu işini? Her gün işini gör, bir gün görme senden kötüsü olmuyor...Kaç insan sabır ile, sükunet ile bir işi sonlandırabiliyor? Ya da sabırla insanları dinlemeyi biliyor? Arkanızdan konuşmaz, küsmez, sadakat kurallarını ihlal etmez, sabırlıca ona su verilmesini ister. Karşılık beklemez. 2 güne solmaz, yazın kavurucu sıcağına direnip, kışın keskin soğuğunda hayatta kalır!

İşte böyle bir bitkidir, böyle bir canlıdır kaktüs...

Her bitki kendine göre güzeldir, her çiçek dalında(!) hoştur, saksısında doğasında var olmalıdır ama kaktüs çok özeldir, gövdesi, dışarıdan gelen kötülüklere karşı kendini korur, ama içine ulaştığınızda ise saf sudur... Yazın susuz kalındığında içi saf su olduğundan su ihtiyacınızı karşılayabilir. Radyasyon emer, negatifi kovar! Hiçbir bitki, hiçbir canlı süs için edinilmemelidir... Bu bitkiye ya da herhangi bir canlıya çok büyük bir saygısızlıktır... Bitkilere de, hayvanlara da saygı kesinlikle çok önemlidir. İnsanın öz saygısı varsa, her canlıya zaten saygı duyar. Eğer yoksa, yukarıda betimlediğim gibi bir insan olup çıkar... her şeyi böyle kategorize eder, hiçbir şeye saygısı tabii ki de olmaz, sadakatini yitirir, egosu onu yönetir!

Bence bir kaktüs gibi olmalı her insan... Kendini koruyabilmeli, karşısındakine sadakatini vermeli, içi saf, dışı dağ gibi olmalı, içinde iyilikten, güzellikten başka bir şey olmamalı, sabrın sonunda ise çiçek açtığını ise bilmeli...