[email protected]
Türkiye'nin itibarlı anket şirketlerinden Metropoll'un Kasım ayı sonuçları bir hayli ilginç. 2005 yılının Ocak ayından beri aylık araştırmalar yapan şirket, ilk defa kararsızlar dağıtılmadan Ak Parti oylarının %30'un altına düştüğünü yayımladı. CHP'nin oyu ise %21'den (geçen ay yapılan araştırma) %17'ye düşmüş durumda. Böylece kararsız seçmenler %26.8 ile Türkiye'deki ikinci büyük parti konumunda.
Bunun anlamı hem iktidar partisi, hem de ana muhalefet partisi ciddi oy kaybederken, seçmenler alternatif partiler yerine ''bekle ve gör'' stratejisini uyguluyor. Çünkü seçmenler henüz gidecek bir parti bulabilmiş değil.
Gelecek gelmedi; Deva, deva olmadı
İktidar ve ana muhalefet partisi bir ay içerisinde toplam neredeyse 8 puan kaybederken kurulmuş yeni partilerin oylarının geçen aya oranla %0.5 bandında artması, bu partilerin henüz başarılı olamadığını gösteriyor. Deva Partisi'nin oyu %1.5 iken, Gelecek Partisi %1'e ancak bu ay ulaşabildi.
Peki kararsız seçmenlerin sayısı bu denli fazlayken alternatif olarak görülen iki yeni parti niçin arzuladığı kadar oy alamıyor?
Çünkü Cumhur ittifakı seçmenleri bu iki parti kendi tabanlarından çıktığı için öfkeli.
Millet ittifakı seçmenleriyle ülkenin bugün bu durumda olmasının nedenleri arasında Ahmet Davutoğlu ve Ali Babacan'ın etkisi olduğu düşüncesinde. Dolayısıyla bu iki partiye her iki kanattan direkt oy akışı yaşanmazken kararsız seçmenlerin de ilk tercihleri olamıyorlar.
Öncelikle bu iki liderin yapması gereken iki şey var:
1- Neden Ak Parti'den ayrıldıklarını AKP seçmenine açıkça açıklamak,
2- O günkü sorumlulukları için muhalefet seçmenlerine özeleştiri yapmak.
Bunlar yapılmadığı takdirde her iki taraftan da istenilen oranda oy alamayabilirler.
Yine her ay kararsız seçmenler artarken İyi Parti, MHP ve HDP'nin oyları sabit görünüyor.
Normal şartlar altında, herhangi bir ülkenin siyasi ve ekonomik yapısında bu tip problemler yaşandığında ve oy verecek parti bulamayan seçmenler yüzde 27'ye çıktığında isimsiz bir lider çıkıp politika sahnesinde kolaylıkla yerini alabilir. Nitekim Fransa'da Emmanuel Macron'un çıkışı böyle oldu. Partisiz olarak seçime girip Cumhurbaşkanı seçildi.
Türkiye'de böyle bir liderin çıkması şimdilik olanaksız görünüyor. Zira böyle bir aday da yok. Dolayısıyla, ne iktidar ortaklarının ne de muhalefet liderlerinin bu boşluğu dolduramadığı açık. Hatırlamakta fayda var, bu durumun en benzer örneği 2002 yılında mevcut partilerin baraj altında kalıp Ak Parti'nin %34 oy almasıyla gerçekleşmişti.
Elbette %27'lik kararsız seçmenin gelecek seçimlerde önceki partilerine dönme durumu da söz konusu. Yine Metropoll'un yaptığı son çalışmaya göre, %6'lık bir kesim bazı koşulların düzelmesi karşılığında tekrar AKP'ye oy verebilir. Bu noktada izlenecek politikalar ve yapılacak reformlar önem arz ediyor. Nitekim Ayasofya ibadete açıldığında kararsızlardan %1.5'luk seçmenin Erdoğan istikametine geçiş yaptığı görülüyor. Yine Doğu Akdeniz'de uygulanan politikaların %1-1.5 dolaylarında iktidara oy olarak geri döndüğü geçen aylarda yapılan araştırmalarda tespit edilmişti. Bu seçmenlerin uzun süre kalıcı olmadığı, birkaç ay sonra oy tercihlerinde değişiklik yaşandığı da biliniyor.
Bunun kalıcı olmamasının en büyük sebebi dış politikada gösterilen kazanımların ekonomiye katkı sağlayamadığı gerçeği.
Ekonomi, ekonomi, ekonomi....
'Ekonomide gidişat kötüleşmektedir' görüşüne katılıyor musunuz? sorusuna ''Evet''cevabı verenlerin oranı %78.
''Ülke ekonomisini en iyi kim yönetir?'' sorusuna %21 Erdoğan derken %46 cevabı bilmiyor.
''Muhalefet ekonomiyi iyi yönetebilir mi?'' sorusuna seçmenlerin %65'i ''Yönetemez'' yanıtını veriyor.
Dolayısıyla seçmen, ekonominin gidişatından iktidarı sorumlu tutarken ekonominin düzeltilmesi hususunda muhalefete güvenmiyor.
Bu durumda muhalefet partilerinin yapması gereken ekonomi kurmayları ve teknokratları ön plana çıkarmak. İktidarsa partiden uzaklaşan seçmenleri geri döndürmek için ekonomik koşulları düzeltme mecburiyetinde.
Süleyman Demirel'in ''Mutfaktaki ocağın üzerindeki tencerenin devirmeyeceği iktidar yoktur.'' sözü güncelliğini koruyor.
Kararsız seçmenlerin çokluğu partilerin uyguladığı politikaları değiştirecek
Siyasi partiler %27'lik kararsız seçmenin oyunu çekebilmek için mevcut politikalarını değiştirme yoluna gidecektir. Nitekim son birkaç senedir Millet ittifakının uyguladığı pasif ve polemikten uzak siyaset 31 Mart seçimlerinde işe yaramış olsa da sokaktaki öfke siyasete yansıyacak gibi.
'Özel şirketlere hasta ve yolcu sayısı garantisi verilerek yapılan şehir hastaneleri, yollar, köprüler kamulaştırılmalıdır' görüşüne katılır mısınız? sorusuna ''Evet'' cevabını verenlerin oranı %63.
Nitekim Kemal Kılıçdaroğlu, halkın bu şirketlere duyduğu tepkiden haberdar olacak ki pazartesi günkü meclis konuşmasında şunları söyledi; ''Sadece dolar vermiyorsunuz. Bunlara aynı zamanda Türk lirası eridikçe kur farkı veriyorsunuz. Ben söylemiyorum Sayıştay Raporu söylüyor. 2014-2019 yıllarında 64 milyar 717 milyon 322 bin lira kur farkı ödendi... Ama buradan, bu kürsüden bütün vatandaşlarıma sesleniyorum. Allah'ın izniyle iktidar olacağız, Allah'ın izniyle göreceksiniz, bu soygun düzenine son vereceğiz. Beşli çetenin torunlarımızı dahi sömürecek olan bütün bu yatırımları kamulaştıracağız ve alacağız.''
Gelecek aylarda yaşanacakların da etkisiyle kararsızların oyu artabilir. Bu gri bölge arttıkça siyasi partiler ve liderler de planlarını buna göre şekillendireceklerdir. Mevcut konjonktürde tahminde bulunmak belki de hiç olmadığı kadar zor. Bekleyip göreceğiz.