[email protected]
Unutmamakta fayda var; yoksul biri tavuk yiyorsa, ikisinden biri hastadır. ''Bugün sınıfsızlaşmış gibi görünen ve artık kendisini 'işçi' diye tanımlamama 'lüksüne' sahip olan kitlenin kategori-dışı gibi görünen hali de, en az sanayi kapitalizmindeki proleterin konumu kadar, sistem tarafından ön-belirlenmiştir ve kesinlikle tercihli bir durum değildir. Dolayısıyla buradaki sınıfsal esneklik, gerçekten aşılmış bir sınıf olgusuna işaret etmez. Konumu ve akıbeti belirsizler sınıfı, ya da prekarya, proletaryadan farklı olarak zaten tanımı (ya da tanımsızlığı) gereği sınıflar-arası, statüler-arası gidip gelebilen, katı sınıfsal ahlaki kodların ve estetik algıların kıskacından çıkmış gibi görünen bir kümedir. Ama ne toplumsal konumundaki olası gel-gitler, ne de hiçbir zaman dahil olamayacağı plutonomiye (servetin üretimi ve dağıtımı) öykünen etik ve estetik yönelimleri, gerçekte kendisinin seçimi değildir. Birincisi, neredeyse tamamen, iş piyasasındaki şanslarına bağlıdır; ikincisiyse kendisine pazarlanan rüyadan ve onun beşinci sınıf imitasyonlarından ibarettir. Esnek kapitalizmde 'işçi olmaktan kurtulmuş' iş gücünden beklenen yegane şey, varlığına içkin olan belirsizliği kabul etmesi ve bunun kendisine özgürlük olarak pazarlanmasına razı gelmesidir. Bu razı geliş, hiç kuşkusuz, ancak kolektif düşünceden soyutlanmış ve tarihsel/siyasal bağlamından koparılmış bir özgürlük anlayışıyla mümkün olabilecektir. Öyleyse bugün, esneklik kisvesi altında yaşamın her anına ve alanına nüfuz etmiş olan sisteme karşı mücadelenin başlayacağı nokta, sistemin bireyi maruz bıraktığı bu tanımsızlık ve onun kaçınılmaz sonucu (ya da garantisi) sayılan toplumsal kayıtsızlık olmalıdır.
Bu nedenle Rancière pek de haksız değildir; sınıflar arası sınır ihlalleri ve eşitsiz zaman rejimine karşı başkaldırı, net bir şekilde tarif edilmiş sınıf kategorileri üzerinden yapılacak mücadelelerden daha tehlikeli olabilir. Yalnızca modern kapitalizm için değil, en genel anlamda sınıflı toplum için yıkıcı sonuçları olabilecek olan, belki de sınıf bilinci değil, bizatihi sınıflandırılmayı reddetmektir.
Bununla kastedilen, sınıf hareketlerinin sonunun geldiği değil, tam tersi sınırlarının genişletilebileceğidir. Bunu bir nevi strateji değişikliği olarak da düşünebiliriz. Bugün kapitalizm, gerek üretim süreçleri, gerekse iş örgütlenmesi bazında esnekleşmiş ve merkezsizleşmişse, sistem karşıtı mücadele de, bu her yere yayılmış olan hedefe karşı çoklu cepheler yaratmak durumundadır. Bugünkü toplumsal hareketler, bir yanıyla, bu çoklu cepheleri yaratmış gibidirler. Yeni sistem karşıtı hareketlerin esnek örgütlenme biçimleri, taleplerindeki çeşitlilik, coğrafi yaygınlıkları ve iletişimsel olanakları, gerçekten de, savaştıkları sistemin pek çok farklı yerinde delikler açabilmelerini mümkün kılabilir. Bununla birlikte, sistemin merkezsizleşmesinin tek boyutu iktisadi küreselleşme, dijital ekonomi ve yeni gözetim taktiklerinden ibaret değildir. Dolayısıyla sistem karşıtı isyanın merkezsizleşmesi de, birçok farklı talebin, dünyanın her yerine yayılmış olan gevşek gruplar tarafından dile getirilmesinden biraz daha farklı bir stratejiyi gerektirir.
Ancak bununla birlikte, elbette ki, karşı cephenin 19. yüzyıla oranla kaybetmiş olduğu bazı kozlar olduğu gibi, daha adil bir dünya için mücadele eden kesimlerin de göreli zayıflıkları var. Her şeyden önce bugün dünyanın üzerinde dolaşan şey, net bir şekilde tanımlanmış bir sınıfsal ütopyanın hayaleti değil, farklı kaynaklardan beslenen kitlesel bir hayal kırıklığının, kimi zaman uzak görüşü engelleyen sisidir.
Tarih göstermiştir ki, 'en çok kriz zamanlarında elitler, toplumsal hareketlerin baskılarına açık hale gelirler ve radikal değişimler mümkün olabilir'. Böyle bir durumda, bugünün 1848'e ne kadar benzediği tartışılır olmakla birlikte, yakın bir gelecekte 1848'den daha geniş çaplı ve kalıcı sonuçlar bırakacak bir sınıf hareketinin ortaya çıkması beklenebilir. Böyle bir hareketin taşıyıcısı, büyük bir ihtimalle, bilinen sınıfsal kategorileri aşan ve her türlü sınıflaştırmayı reddeden, ancak bu sefer sorunlarının kaynağının, mahkum edildiği belirsizlikte yattığını daha net bir şekilde tarif edebilecek olan prekarya olacaktır. Bu senaryo gerçekleşirse, yapısal belirsizliğin yükünün, bu belirsizlikten nemalanan yüzde birin konforlu ve kaygılardan azade yaşam sahasına da sıçraması kuvvetle muhtemeldir(1)''.
Bu değişimin içerisinde Türkiye'nin dünyaya kıyasla nasıl bir konumda olacağı merak konusudur. Zira Karadağ'ın ardından Avrupa'da güvencesiz işlerde çalışan oranının en yüksek olduğu ülke Türkiye.
Son birkaç haftadır Jeff Bezos'un şirketi Amazon'un, işçilere mola vermediği için çalışanların su şişelerine idrarlarını yapması gündem olmuştu(2). Dünyanın en zengin insanının gündeme sık sık işçi hakları sebebiyle gelmesi bize bir şeyler anlatmalı.
Amazon işçilerinin sendikalaşma mücadelesi devam ediyor. Amerika'daki sendikalaşma süreci dünyanın kalanına göre biraz daha farklı. Amerikan Fabrikası isimli yazıda daha önce bahsetmiştim.
Amerika sendikalaşma hususunda her ne kadar iyi bir örnek teşkil etmese de (%10), Türkiye'den (%8) önde olduğu BM verilerine göre tescilleniyor. Üstelik yalnızca sendikalaşma da değil, düşük ücret rejimi, iş güvencesi eksikliği, fazla mesai, yasal hakların delinmesi meselelerinde de Türkiye'nin sicili pek parlak değil. Bunun yanında BM verilerine göre 119 ülke arasında nüfusun en zengin %1'lik kesiminin ülkesindeki toplam gelirin en büyük oranına sahip olduğu 4. ülke Türkiye(3). Ekonomik adaletsizlik hiç olmadığı kadar artmış vaziyette.
1848'den bugüne, işçi sınıfının sermaye erki karşısındaki bu savunmasız durumu, neo-liberal devlet olgusunun da yardımıyla gayri insani bir noktaya gelmiş halde. Öyle ki, geçtiğimiz yüz elli yıldır işçi hakları namına kazanılmış her şeyin altı oluşturulan yeni sınıflarla (prekarya) oyuluyor. Lakin kaldırım taşlarının altında plaj olduğunu bilen 68 kuşağının torunları, Rancière'in işçilerinin ruhunu taşımaktadır. Yeter ki seçimlerinin özgürlük değil, onlara dayatılan haksız bir gasp olduğunu fark etsinler. Gerisi çorap söküğü gibi gelir...
---------------------
(1) Vatansever, A. (2013) PREKARYA GECELERİ, 21. Yüzyıl Dünyasında Geleceği Olmayan Beyaz Yakalıların Rüyası
(2) https://www.foxbusiness.com/technology/amazon-workers-pee-water-bottles
(3) http://hdr.undp.org/en/indicators/186106#a