Yerel seçimler geride kaldı. Seçim sürecinde üstü örtülen ekonomik sıkıntılar ve seçim nedeniyle yürütülen ekonomi politikasının olumsuz sonuçları, yavaş yavaş ortaya çıkmaya başladı. Bilindiği gibi, Türkiye'nin içinde bulunduğu ekonomik durumun yurtdışından yöneltilen ve kuşatmaya yol açan olgular, ekonominin bir düşüş yaşamasına neden olmuştur. Yerel seçimler dolayısıyla bu düşüş, gerek algı yönetimiyle gerekse alınan geçici kararlarla dondurulmuştu. Seçim dolayısıyla yürütülen popülist politikalar ekonominin daha sıkışmasına yol açtı.

Ekonomik kriz piyasalarda kendini hissettirmeye başladı. Bu arada alınan bazı önlemler krizin varlığını teyit ediyor. Ekonomik krizden çıkış için yürütülen maliye ve vergi politikaları sorunlara çözüm üretemeyecek bir sarmalın içinde etkisiz oluyor. Ekonomide dengenin sağlanması için hem gerekli finansmanın sağlanmasında hem de adaletin sağlanmasında en etkili yöntem vergi politikalarıyla gerçekleşebilir. Ancak mevcut vergi sisteminde dolaylı vergilerin yüksekliği, vergi uygulamalarındaki esneklik kabiliyetini kısıtlıyor.

Bu kısıtlamaların başında KDV oranlarındaki değişim geliyor. Son bir yıl içinde KDV oranındaki sınırlamalar tüketimin yönetilmesinde bir faktör olarak kullanılıyor. Belli tarihe kadar KDV oranlarında sağlanan düşüş bir taraftan satışların artmasını sağlarken, diğer taraftan vergilendirmede haksızlık üreten bir adalet yapısının üretilmesine neden oluyor. Aynı durum ÖTV içinde söz konusudur.

Özellikle hizmet üretiminde KDV oranlarındaki yükseklik, toplumda bazı meslek gruplarında (avukatlar, mali müşavirler gibi) huzursuzluklara neden oluyor. ÖTV'de ise işletmelerin ödedikleri ÖTV'lerin vergi maliyeti olarak yansıması gerekirken, ÖTV'de ödenen KDV için huzursuzluk her geçen gün artıyor. Ekonomide denge sağlanırken KDV ve ÖTV gibi dolaylı vergilerden yararlanmak isteniyorsa, çok detaylı düşünülüp yeni vergi politikalarının üretilmesine ihtiyaç vardır.