0

Ekonomik gözlemciler Batı ülkelerinde yükselen milliyetçilik ve o ülkelerdeki ekonomik gelişme arasındaki ilişkiyi dikkatle izliyorlar. İngiltere'de seçmenlerin Avrupa Birliği'ne (AB) karşıtlığıyla başlayan milliyetçilik, ABD Başkanlığına seçilen Trump'ın söylemleri yanı sıra Fransa'da Milliyetçi Parti Başkanı Le Pen'in % 50 civarında gözüken kazanma şansı, yükselen milliyetçilik trendi ister istemez bu akıma öncülük eden liderlerin ve partilerin söylemlerinin mercek altına alınmasını gerektiriyor.

Bu ülkelerdeki gelişmeler 2010 yılından beri Macaristan'da iktidarda olan milliyetçi partinin ve 2015 yılında Polonya'da iktidara gelen milliyetçi partinin uyguladıkları politikaları da sonuçları ile incelendiğinde farklı bir milliyetçilik akımı ortaya çıkmaktadır. Yükselen milliyetçilik akımı alışılmış milliyetçilik yaklaşımından farklı olup 'yeni milliyetçilik' olarak nitelendirilecek özelliklere sahiptir.

'Yeni milliyetçilik' akımının, Latin Amerika'da Venezuela'da eski başkan Hugo Chavez ve Arjantin'de Başkan Kirchner tarafından uygulanan popülist sosyalist politikaları içerdiği görülmektedir. Yeni milliyetçilik ekonomide kapitalizmi yeniden tanımlamakta, bazı liberal politikalardan vazgeçilmekte ve ulusal para güçlendirilmekte, endüstride yerelleşme yabancılara tercih edilerek koruyucu düzenlemelere ağırlık vermektedir.

The Wall Street Journal gazetesinin yazarlarından Gerek Ip, gerek İngiltere'deki gelişmeler gerek Trump'ın söylemlerinden yola çıkarak, sosyalist politikalarla temellendirilen 'yeni milliyetçilik' politikalarının 'kapitalist milliyetçilik' politikalarına yeni bir yüz getirdiğini söylüyor. Gerek Ip, özellikle Fransa Başkanlığını Le Pen kazandığı takdirde, Fransa'nın Euro'dan vazgeçerek Frank'a dönmesi durumunda Euro Bölgesi'nde ciddi bir sarsıntı yaşanacağını ileri sürüyor.

Ekonomide yeni milliyetçi politikaları uygulayan Macaristan ve Polonya, ülkelerinde ekonomik gelişmenin olumlu olduğunu, AB'nin liberal politikalarını uygulayan İspanya'da ve İtalya'da gerilemenin devam ettiği, Almanya ve Fransa'da gelişmenin durduğunu söyleyen Gerek Ip, demokratik yaşam açısından endişeli bir gidişe dikkati çekiyor. Bu durumun demokrasi açısından kötü ama ekonomik açıdan iyi bir sonuç olduğunu söylüyor.

Bu değerlendirmeler ister istemez AB'de 2008 yılında yaşanan kriz sırasında Sarkozy'nin söylediklerini hatırlatıyor. Sarkozy çıkış yolu olarak Marksizm'e yani sosyalizme ihtiyaç duyar hale geldiklerini söylemiş ve stratejik kuruluşların yabancılara satışını engellemişti.

Dünyadaki bu gelişmeler ekonomide ülkemize nasıl yansıyacak. Devleti ve yönetimini güçlendiren, milliyetçilik olgusunu arttıran yasal düzenlemeler yapılıyor. Ancak ekonomiye yansıyacak düzenlemeler gündemde yok.

Aslında, gerek ABD'deki gerekse AB'nin güçlü ülkelerindeki düzen değişimini izleyip, zenginliklerini korumak ve artırmak amacıyla yeni düzenlerini küreselleşme düzeninde gelişmekte olan ülkelere yansıtacakları değer aktarımı politikalarına karşı tedbir almak gerekir. Bu konuda alınacak önlemlerin yapısı, yenidünya düzenin yükselen trendlerini de karşılayacak niteliklere sahip olmalıdır.