0

Fehmi ÇALMUK'un kaleminden

'VESSELAM'

-Erol Olçak ve Abbullah Tayyip Olçak'ın aziz hatırasına-

Kahraman Emmioğlu başkanlığında İstanbul ekibi siyah Volkswagen marka minibüsten indikten sonra sağa solu kontrol ettiler. Necmettin Erbakan'ın Aşağı Ayrancı'da Gül apartmanında evinin de bulunduğu büroya girdiler. Milli Gazete, Sürtaş, Burak AŞ temsilciler toplantısı vardı. O'na ikinci kez 1985 yılında ise Ankara Gölbaşı Sinemasında 'Milli Şahlanış Gecesinde' çıktığı kürsüde krem yazlık takım elbisesiyle konuşma yaparken rastladım. Daha İmam Hatip öğrencisiydim. Boynumda fotoğraf makinesi sahnede konuşan RP İstanbul İl Başkanı'nın fotoğraflarını çekiyorum. O gün bugün, O'nu tanır ve bilirim. Milli Gazete'ye başladığım 1987'de onun hayretler içinde bakan bakışlarına aldırmadan 'Senin için de başbakan olduğun yazı yazacağım' dedim. Başbakan olduğu gün 2003 yılında Tercüman Gazetesi'nde 'Yedi Güzel Adam' başlığıyla hikayesini yazdım.

Meslek hayatımın en verimli 6 yılını yazı hayatından ayrı yaşamak AK Parti iktidarlarına denk geldi. Bunu başta belirteyim. Olmadı, yazdırmadılar. Ruşen Çakır ile 2001 yılında Milliyet Gazetesi'nde yaptığımız 'Kasımpaşalı' yazı dizisi Yalçın Küçük'ün diline dolanıp, bizi pazar pazar satışa çıkarıp suçlaması da çok geride kaldı. Sonrasında 'Bir Dönüşüm Öyküsü' kitabımızdan yüzlerce alıntı yapıldı. Yabancı araştırmacıların başucu kitabı oldu. Rahmetli Savaş Ay'ın kaynak göstermeden yazı dizisi bile yapmasına aldırmadık. Belki de Ruşen ile benim en az satan kitabımız 'Bir Dönüşüm Öyküsü, Recep Tayyip Erdoğan' kitabı oldu. Sağlık olsun, aldırmadık. Bizim bakışımız kahrolsun ve yaşasın sesleri arasında kitap yazmak, yanı başına, sağına soluna girmek, minderimizi kalınlaştırmak değildi. Doğru bildiğimizi yazmaktan başka gayemiz olmadı. İkimiz de yazdığımız bölümde hürdük, müdahale olmadı. İstanbul Belediye Başkanı olmasının dışında İslami camianın dışında O'nu tanıyan da yoktu. Onun için parti kurulduğu gün, parti adını 'AKEBE' diye okudum. AKABE biatını hatırlatan, erdemli bir hareket ile yola çıktıklarını yazdım. Söyledim. Tanımak istedikleri için beni çay içmeye davet eden komutanlarımıza da anlattım. 'Erdoğan, sokaktan geldi, çorbanın içinden. Kaybedecek bir şeyi yok. Makamdan iner. Yine gider işportacılık yapar, ticaret yapar. Hapishaneye atarsınız şükreder, idama götürürseniz şehit olacağım diye koşarak gider. Onu Menderes ile Erbakan ile karıştırmayın'

Elbette ki Erbakan sonrası hareketin lideri Tayyip Erdoğan'dı. RP'nin kapısına kilit vurulduğu gün bu belliydi. Merhum Erbakan da bunun farkındaydı. Yalnız geçişin kendi muhitinde olmasını istiyordu. Mehmet Bekaroğlu'nun 2000'li yılların başında kurduğu platformun Abant'taki toplantısında halen cemaat gazetesinde yazan kişinin değimiyle '28 Şubat İslami hareketi Erbakan'dan alıp, Fethullah Gülen'e teslim etme operasyonuydu.' Ancak Erdoğan, İslami hareketin tek lideri olmalıydı. Erdoğan kurduğu yeni harekete ortaklar buldu. Cemaat, FP'nin ileri gelenleri gibi… Kollektif aklı oluşturan A.Gül, A.Şener, E.Yalçınbayır, A.Ateş, M.Gökçek…B.Arınç ise tren kalktıktan sonra SP treninden inip hareket halindeki AK Parti trenine binmişti.

Başlattığı hareket ile birlikte herkesin bir Recep Tayyip Erdoğan tanımı yaptığını da belirtelim. Türkiye'deki laikçi çevrelerin Humeyni'den sonra en çok nefret ettikleri kişinin Erdoğan olduğunu, cemaatin şakirtlerinin namaz ve Cevşen sonrası Erdoğan için beddua seansı yaptıklarını da herkes biliyor. Halen parti saflarında siyaset yapan Kürt milletvekilinin önemli bir sıfatla katıldığı Diyarbakır Can TV'deki konuşmasında Tayyip Erdoğan için 'Namaz kılan faşist' yorumu yaparken, trene geç binen Arınç gibi 'Aslanım civanım' edebiyatı yapanlar da vardı. Merhum Ömer Lütfü Mete, Emine Erdoğan'ın merhum babası 'Arap Cemal' lakaplı Cemal Gülbahar'ın cenazesini taşıyan cenaze arabasının ön koltuğuna oturan Tayyip Erdoğan'ın yeni dönem rolünü ne de güzel yazmıştı. Ama benim aklımda Mukadder Başeğmez'in yaptığı 'Erdoğan'ın iki temel özelliği var. Dindardır, biraz da kindardır' tanımı hep kalmıştır.

Laikçi çevrelerin bin bir türlü hakaretlerine, 'Diktatör' yakıştırmalara karşın O'nu 'uzun adam' diye seven Karadenizliler'in, 'Reis' diye seven İstanbullular'ın, yeni yeni 'Devlet Başkanı' diye hitap eden siyasilerin, 'Sultanım' diye hitap eden yakın çalışma arkadaşlarının sözlerini duyuyoruz. 'Milletin Adamı' değimi afiş bile olmuştu.

Erdoğan'ın bu sözlerin aksine 'Allah'ın adamı' olma gayretinin kökeni MTTB'dir. O, bu geleneğin en dindar politikacılarından başında o gelir. Çocuklarını çekinmeden İmam Hatip Lisesi'ne gönderdi. Damatlarını da gelinlerini de Müslüman ailelerden aldı. Bakanlar Kurulu'nda namaz arası verildiğinde takkesini takıp imamlık yapan, Cumhurbaşkanı iken hutbe okuyan, gittiği şehit evlerinde Kur'an-ı Kerim tilaveti yapan kendisiydi. Köylüsü bir ailesinin muarızlığına rağmen, Erbakan'a methiye düzen bir çok adamın aksine oğluna 'Necmettin' ismini veren tek siyasetçiydi. 'Benim referansım İslamdır' sözünden de yargılanırken aradan geçen 16 yılda değişen bir şey yoktu. Geçen Mayıs ayının sonunda TURGEV toplantısında yaptığı konuşmada 'Rabbim ne diyorsa, sevgili Peygamberimiz ne diyorsa biz o yolda gideceğiz.' sözleri bunun en somut örneğidir.

Fakirliğini, yoksulluğunu hiç unutmadı. Nestle çikolatayı almak isteyip de alamadığını, şeker, simit sattığını anlattı. Ne sucuk fabrikasında çalışmasını, ne İETT'de mesaiye gitmesini ne de RP'nin maaşlı ilk profesyonel il başkanı olmasını saklamadı. Evlat değince yutkundu, gece kondu deyince eşinin gözlerine baktı. Aktif ticarete atıldığı Emniyet Gıda'nın işlerini bile aksattığında ileriye dönük hayali vardı.

Erdoğan için çok şeyler yazıldı, çizildi. Taklalar atıldı. Etrafına kurulan halka ve onun etrafında gelişen halkalar hep oldu Ancak bakıyorum onunla siyaset yapmış bir çok isim bile onu tanıyamamış, anlayamamış. Yakın zamanda iki kez 'aldatıldım' değimini duydunuz değil mi ? Biri '17, 25 Aralık Cemaat Operasyonları'nda. Diğeri ise 'Çözüm Süreci'nde… Erdoğan'ı aldatan Cemaat miydi? HDP dolaylı Kandil miydi? Herkes böyle yorumladı. Parti içinden bile böyle algılanması için algı yönetimi yapıldı. Onlara göre 'Erdoğan hep aldanıyordu'. Ancak yola çıktığından beri devamlı 'Aldatanlardan olmayacağız' diyen Erdoğan'ın 'aldatılması' ne yaman çelişkiydi? Tayyip Erdoğan'ın 'Aldatılma' sözü dışarıya değil içeriyeydi. Kendi kurmay kademesineydi… Cemaatin hükümetteki imamına, 17 ve 25 Aralık'ın başarılı olması halinde cebinde Bakanlar Kurulu listesini taşıyan zevata idi. Çözüm sürecinde aktif rol üstlenip 7 Haziran seçimleri öncesi parti genel merkezinde 'Tayyip Erdoğan'ın başkanlık hevesi kursağında kalacak' diyerek HDP'ye bile sufle veren kurmaylaraydı. Aktif siyaset için zaman kollayan, devamlı siyaset mayınlarına basmaları için adam devşiren siyasinin kendisini ziyarete gelenlere söylediği 'Mursi gibi aşağı inecek' sözleri aldatılmanın işaretiydi. AK Parti'nin 7 Haziran'da YSK'ya sunduğu Erdoğan'a karşı 17, 25 Aralık'a benzer darbe girişimiydi. Erdoğan ise Anadolu lisanıyla 'Aldatıldım' dedi. Bu olaylardan sonra çizdiği siyasi çizgi ve başkomutan sıfatıyla güvenliği ve dış politikayı dizayn etmeye çalışması bundan değil midir? Körü körüne AB pazarında köle olmayı politika edinen bir dönemden yıllar sonra bugün neredeyse 'Sizin yolunuz size' diyecek daha millici çizgiye gelmesi neyin sonucudur.? Derin akıl, isyancı Kürtçü bir hareketin hükümet ortağı olması ihtimalini gördükten sonra Erdoğan'ın Başkanlık sistemine hatta ilk örneğini Mustafa Kemal Atatürk de gördüğümüz partili Cumhurbaşkanı modeline geçişine destek vermemiş midir ?

Ölümü onun kadar sık vurgulayan bir siyasi lider görmedi Türkiye. O'nun bir İmam-Hatip nasihati hassasiyetinde ölümle ilgili sözlerini okumuş ve dinlemişsinizdir. 'Biz kefenimizi yanımızda taşıyoruz.' sözlerini söylemekten geri durmayan Erdoğan gibiler için ölmek son değil başlangıçtır. Tasavvufta 'ölmeden önce ölünüz' geleneği nasihatten daha çok uygulanan bir ölçüdür. Bir çok gönül ehli Hz. Muhammed Efendimizin vefat ettiği 63 yaşına geldiğinde kendisini hayattan çeker. Tabir caiz ise yerin altına girer. Ahmet Yesevi, Hacı Bayram Veli gibi…

Erdoğan'ın 2017 yılında 63 yaşına gireceğini hatırlatanlar geçenlerde öyle diyorlardı. Erdoğan vasiyetini hazırladı. Anlatılanlar, vasiyetin defin ile ilgili kısmı olsa gerek. O bir Cumhurbaşkanıydı. Belki de seçimle iş başına gelecek ilk Devlet Başkanı. Anladığım kadarıyla altı kalın çizgilerle çizilen bir gerçek var. Vefat ettiğinde kendisine ne devlet mezarlığı ne de anıt mezar istiyordu. Türkiye'de İslami siyaset yapan liderlerden Erbakan aile kabristanın da bulunduğu İstanbul Merkez Efendi Mezarlığı'na, Muhsin Yazıcıoğlu Ankara'da Tacettin Dergahı'na gömülmüştü.

Anlatılandan anladığım kadarıyla ortada netleşmemiş iki mezar yeri var. Biri Süleymaniye Camii Haziresi. Osmanlı padişahları Kanuni Sultan Süleyman İkinci Süleyman ve İkinci Ahmed burada metfun. Burası bir Hanedan mezarlığı… Süleymaniye Camii Haziresi, 1980 yılında vefat eden İskenderpaşa Şeyhi Mehmet Zahit Kotku'nun askeri yönetim olmasına rağmen buraya defnedilmesiyle yıllar sonra tekrar gündeme geldi. Turgut Özal'ın annesi Hafize Özal vefat ettiğinde şeyhinin yanına gömülmesini istediği yerine getirildi. Özal ailesinden defnedilen ikinci kişi ise Yusuf Bozkurt Özal. Kotku'nun damadı İskender Paşa Şeyhi Prof. Dr. Esad Coşan'ın buraya defnedilmesine ilişkin Bakanlar Kurulu kararını dönemin Cumhurbaşkanı Ahmet Necdet Sezer veto etti. Çoşan aynı kazada vefat eden damadıyla birlikte Eyüp mezarlığına defnedilir. Ancak burada mezar yeri ayrıldı mı bilinmiyor. Bakanlar Kurulu kararıyla dergahının şeyhi Mehmet Zahit Kotku'nun yakınlarına defnedilebilir.

Üsküdar Karacaahmet mezarlığı ise daha ağırlık basıyor…Annesi Tenzile ve Babası Ahmet Erdoğan ile kayınvalidesi Hayriye ve kayınpederi Cemal Gülbaran'ın mezarları burada bulunuyor. Erdoğan annesinin vefatından sonra Kulaksız mezarlığında bulunan babasının mezarını da buraya nakletmişti. Zamanın İstanbul Belediye Başkanı Kadir Topbaş'a verilen bir emir dikkate alındığında '12 kişilik aile mezarlığı' yapılmasına yönelik bir çalışma olduğu görülüyor.

Bir alimin ayaklarının altına, anasının sinesine gömülmek istemek Recep Tayyip Erdoğan'a özgü bir hareket… Alim dediğimiz zat; Ebu'l-Farûk Süleyman Hilmi Silistrevî…İmam Hatip'e giderken Kur'an Bülbülü diye tanınan Recep Tayyip Erdoğan'ın hayat yolundaki işaretlerinden biridir. Necip Fazıl Kısakürek'in tabiriyle 'Son Devrin Din Mazlumları'ndan olan Süleyman Hilmi Tunahan Fatih dersiamlarındandı ve Nakşibendiye şeyhi idi. Zaten talebelerinin namaz sonrası 'Evrad-ı şeriflerine' baktığınızda bir Nakşi dersini yaptıklarını görürsünüz. Tunahan 1959 yılında 72 yaşında vefat ettiğinde ders verdiği medresenin yanı başındaki Fatih Camii haziresine defni için Bakanlar Kurulu'ndan izin alınır. Ancak dönemin İçişleri Bakanı Namık Gedik'in engellemesi sebebiyle polis zoruyla Karacaahmet Mezarlığı'nda toprağa verilir. Tenzile Erdoğan vefat ettiğinde vasiyeti yerine gelir ve Tunahan'ın mezarının yanı başındadır. Erdoğan aile mezarlığı diye burayı ilan etmiştir.

Başkanlık yolunda Türkiye'ye vites büyüttüren ve CHP'nin 'diktatör' diye suçladığı Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan'ın vefat ettiğinde konulacağı mezar ancak ve ancak memleket evladının mezarı kadardır. Siyaset, ekonomi derken insanlığını unutmuş, ölümlü dünyayı hiçe saymış insanoğlu için ölüm ne büyük terbiyedir.

(Bu yazı; 12 Temmuz günü yayınlanacaktı. Ancak teknik bir nedenle bu haftaya kaldı. 15 Temmuz akşamı FETÖ terör örgütünün yaptığı Mürted harekatı patlak verdi. İlk hedefleri Cumhurbaşkanını öldürmekti. Kefeni ile gezen ve şehadeti Allah'ın lütfu gibi gören Recep Tayyip Erdoğan imanlı gönülleri, topluca çarpan yürekleri Ebabil kuşları gibi meydanlara çağırdı. Haşhaşicilerin kuşattığı her yere Allah'a ulaşan yürekleriyle siper oldular. Ruhları cennete yükselen şehitler yeniden vatanın ne demek olduğunu ilan ettiler. Ruhları şad olsun.) Vesselam…