Az gelişmiş memleketten ne anlıyoruz?
Bu deyim, İkinci Dünya Savaşından sonra, çok gelişmiş milletlerin az gelişmiş milletleri küçük düşürmemek için uydurdukları bir nevi nezaket formülüdür.
İkinci Dünya Savaşından önce bunlara "sömürge" veya "yarı sömürge" denirdi. Şimdi sömürge ve yarı sömürge milletlerin çoğu politik hürriyetlerine ve egemenliklerine kavuştukları için bu deyimler bayatlamıştır. Bunun yerini de işte bu "Az gelişmiş milletler" deyimi almıştır.
Az gelişmiş memleket veya millet olmanın ölçüsü nedir? Buna birçok ölçüler bulunabilir. Fakat en önemlisi en sağlamı "İnsan" ın verim ve alım seviyesidir. Yani belirli bir zaman ve mekân içindeki verim, üretim gücü ve alım standardı, yani bir başka deyişle nüfus başına düşen milli gelir payı.
Hektar başına ne kadar buğday, pamuk, şeker pancarı, pirinç; inek başına ne kadar süt; sığır başına ne kadar et; tavuk başına ne kadar yumurta alıyorsun. Nüfus başına ne kadar et, süt, yağ, şeker, okul, doktor v.s düşüyor? Bunları üretmesini ve kullanılmasını yaratmayan milletler az gelişmişlik vasfından kurtulmaları imkansızdır.
Az gelişmiş insan demirbaşıyla ileri, refah ve çok gelişmiş millet yaratmak mucizesi hiç bir millete nasip olmamıştır.
Onun için ileri tekniğin istediği ileri insan yetiştirmek temel davamızdır.
İleri insandan ne anlıyoruz?
İleri insan sadece okumuş, bilgili, hünerli insan değildir. İleri insan herşeyden önce idealist insan demektir. İdealist insan, seven, inanan, çalışan insandır.
Milletini, memleketini, işini sevmeyen, toplum için yararlı olmak lüzumuna inanmayan, bu uğurda vazife ve mesuliyet alarak canla, başla, şevkle çalışmayan insan, ne kadar da okumuş olsa, ileri insan olmak haysiyetine sahip değildir.
İşte bu yeni insan tipi gökten zembille inmez. O yaratılır. Bir yandan bu maksat için eğitim ve öğretim sistemini kökünden değiştirilerek toplum da telkin edilmek süretiyle sağlanır. Dünya ileri devletler içinde, planlı ve eğitim yoluyla yepyeni bir millet yaratmanın örnekleri vardır.
Bize gelince, eğitim ve öğretim sistemimiz, telkin vasıtalarımız; Radyo, film, televizyon, dergi, kitap, tiyatro, konser ve sosyal medya iletişim) ne de toplumumuz bu tip TÜRK insanını yetiştirecek istikamette değildir. İşte bizim trajedimiz bu...
İstediğimiz kadar ileri tekniği memleketimize sokmak için yırtınalım, bu insan problemini çözmedikçe, kalkınma tempomuzu çalıştıramayacağımız gibi kalkınma buhranlarından da kurtulamayız.
Ulu Önder Atatürk'ün dediği gibi "Milliyetçi nesiller yetiştirmek gereklidir" sözü bunlar içindir.
Milliyetçi ilmi idealistler ve bulunduğu bu memlekete ihanet etmeyen insanlar yetiştireceğimize, dini istismar edip slogan haline getiren, ilim, bilim, teknolojiye, üretime, TÜRK geleneklerine ve inanç bilgileri de dahil TÜRKÇEYE önem vermeyen aksi yaratılışta nesiller yetiştiriyoruz.
İşte ezelden beri çektiğimiz çilenin "Dipsiz kile, boş ambar" hikayesinin anahtarı budur.
Tanrı Türkü Korusun
Sevgi ve Saygılarımla