Fabrika ayarları, dava derken beklenen oldu. Türkiye'de askeri darbe dışında ilk kez parti içi dengelerden dolayı istifa etmiş bir eski Başbakan Ak Parti'ye yazılı bir açıklamayla eleştiri getirdi. Kimine göre isyan, kimine göre başkaldırı…Basın toplantısıyla değil, kendi ağzından çıkan kelimelerle değil yazılı bir deklarasyon yayınladı. Halbuki 50'ye aşkın milletvekili var iken kendisinin ifadesiyle Türkiye'de seçilmiş en son Başbakan olmasına karşın cesaret gösterip Ak Parti kongresinde liste çıkaramamış, aday olmamıştı. Siyaseten bakınca 'harekette bereket vardır' diyerek siyasette taşların yerine oturması için demokratik tartışmalar her zaman iyidir.
Ancak Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan geçen hafta sonu Kızılcahamam'da öylesin sıradan, adam sende dercesine değil gayet adrese teslim açıklamalar yaptı. Kimi hedef aldı? Hani sayın Bahçeli 'Alayına' diyor ya… Kim konuşuyorsa, Ak Parti dışında kim yeni bir siyasi parti kuruyorsa/kurmak istiyorsa, onları 'alayını' hedef aldı. 'Yaptıkları çalışmalar yenilir yutulur cinsten değil.' dedi. Vites büyüttü neredeyse 'Mescid-i Dırar' kurmakla suçladı.
Cumhurbaşkanı Erdoğan 4 başlıkta muhalifleri hedef aldı:
-Sırtını terör örgütüne dayayanlar bizi anlayamaz.
-İkbalini siyaset mühendisliklerinde görenler bizi idrak edemez.
-Türkiye karşıtı senaryolarının figüranlığına razı olanlar bizim mücadelemizi kavrayamaz.
-Esen rüzgara göre yön değiştirenler, sırça köşklerinde yüksek siyasetçilik oynayanlar bizim verdiğimiz kavganın sırrına eremez.
Sonra belediye başkanlarına tespit ve çağrısını yaptı:
'Teşkilat il, ilçe, belde başkanlarımız belediye başkanlarımız. Sizleri birileri rahatsız etmek isteyebilir. Unutmayın Fitne bugün başlamadı. Tarihi fitnenin çok eski. Fesat yeni başlamadı. Tarihi çok eski…Fitne fesat unsurları böyle bir güçlü yapıyı her zaman tahrik tahrip üzere hep yollarına devam edecektir. Hep içimizden, içinizden çıkan birileri olacaktır. Bunlara kapımıza dayandıkları zaman verilecek cevap şu olmalı. Bizim işimiz var. Lütfen yolunuza.
Çünkü bizler seçim kampanyasında kar, kış demeden koştururken birileri yurt dışında seyahat ederken, bizler yine buralarda çalışmalarımızı sürdürürken birilerinde Anadolu'nun değişik yerlerinde fitne fesat unsurlarını çok iyi çalıştırdıklarını biliyoruz.'
Bayan Clinton ve Ahmet Davutoğlu
Yetiş Ahmet
Ahmet Davutoğlu'nun metnini okuyunca ilk aklıma gelen Yalnız Ak Parti içinde değil, ülke genelinde 'İslamcılar ve Muhafazakarlar arasında bir sınıf savaşının' başlayacağı oldu. Yabancılaşma, Ak Partililer kenar mahallelerden belki Anadolu coğrafyasının taşrasından gelip merkeze oturdular. Ancak geldikleri yere yabancılaştılar, çakarlı arabalarla aralarından çıktıkları fakir kitleye neredeyse caka yaptılar, Fakir, geçim derdinde olan dindar kitleye tepeden bakan küçük bir azınlık var. Ancak etkin ve yetkin bir azınlık. İlkini 7 Haziran seçimlerinden yaptı. Şimdi de ' bu seçim bir ders verelim ' diyerek sandığa gitti. Bu psikoloji daha da büyüyüp bir sınıf çekişmesine doğru gidiliyor sanki.
İslamcılar ve muhafazakarlar hesaplaşacak. Davutoğlu ekibi mevcut yönetimi özellikle paylaşım (Beytülmal, ihaleler) konusunda vurmayı planlıyor. Kardeşlik hukuku bağlamında çözüm sürecinin baltalandığı iddiası da var.
Türk siyasi tarihinde ilk kez HDP'yi koalisyon hükümetine taşıyan ve kurmayı planladığı AK Parti, CHP koalisyon hükümetine onların desteğini tek siyasetçi Ahmet Davutoğlu'dur. Bu yüzden Kürt seçmende sempatisi bulunmaktadır. Türkiye Cumhuriyeti'nin kendi partisi tarafından istifaya zorlanmış (azledilmiş demiyorum, çünkü kendisi istifa etti) tek Başbakanı Ahmet Davutoğlu seçilmiş son Başbakanım diyerek 1 Kasım seçimlerinin kendi hanesine yazılmasını istiyor. Çünkü Başbakanlığı bıraktığı 2014 kongresinde yaklaşık kendisiyle birlikte hareket eden 50 milletvekili vardı. 'Liste çıkar seni destekleyim' teklifine yanaşmadı. Parti kuralım teklifiyle gittiği Erdoğan'ın 'sırça köşklerinde yüksek siyasetçilik oynayanlar' dediği devlet büyüğünü 'Bana parti kur dendi' diyerek afişe bile etti.
Firari Zekeriyya Öz ve FETÖ tutuklusu Nazlı Ilıcak
Davutoğlu siyasetin stratejik derinliğinin, siyaset sosyolojisi merkeze alacak. Muhterem Cumhurbaşkanı Abdullah Gül Bey ile oldukça mesafeli olduğu bilgileri gelmiyor değil. Abdullah Bey, heyecanla, ani bir kararla duygusal hareket eden bir siyasetçi değil. Partisinde kimi isimlere karşı Merhum Necmettin Erbakan'ın cezasını affeden kendisidir. Saadet, Milli Görüş tabanında en çok itibarı olan da kendisidir. Nitekim ilk Cumhurbaşkanı seçildiğinde merhum Necmettin Erbakan partisinin İzmir iftar yemeğinde 'Sayın Gül'ün Cumhurbaşkanlığı Milli Görüş'ün zaferidir' demişti. Gül sokağa çıkmaz, köşe bucak kulis yapmaz. Siyaset kurar ve uygular. Yine öyle yapıyor.
Yandım Ali !
Çocukluğu Çıkrıkçılar Yokuşunda toptan tuhafiye, züccaciye işiyle geçti. Kayseri geleneği babası yerleri süpürtmeyle başladığı ticarette onu pazarlamacı olarak değil koordinatör olarak yetiştirdi. Okudu ancak ayağını ticaretten çekmedi. Herkesin bürosu varken halen o Ali Babacan AŞ'teki odasında işinin başında Türkiye'ye dizayn vermek için görüşmeler yapıyor. Patetes, soğana kurban giden Ak Parti oylarına bakınca Ali Babacan'ın pergelin ucunu ekonomiye dayamasındaki isabeti görüyorsunuz. Türkiye'nin en önemli gündem maddesi ekonomi, artan faizler, dövizler, kamu borçları, ithalat…
Bunun için Yandım Ali…Kemal Derviş ekonomi politikalarını Hazine'den ayrılıncaya kadar itinalı bir şekilde takip eden Babacan, günlük siyasetin polemiklerine, sihirli ekranlarına kanmadan, toplantı üzerine toplantı yapıyor.