Korona virüsünün yaygınlığının kabulü ve önlemlerin alınması Mart'ın sonlarına doğru başladı. Aslında dünyada yaşananlar nedeniyle Corona'nın varlığı bir yıl önce, Ağustos Ayı'nın sonlarına doğru farkına varılmış ve hazırlıklar başlamıştı. Nitekim, Corona'da ön plana çıkmış olan Bilim Kurulu Üyeleri Aralık ayı sonunda belirlenmiş ve çalışmalara başlanmıştı.
Alınan önlemlere uyum medyanın da desteği ile ilk iki ay içinde normal devam etti. Ancak ekonomik kaygılar, bazı kesimlerin ekonomik kaygıları ile başlayan tartışmalar, alınan önlemler nedeniyle Corona'nın kontrol altına alınması algısı normalleşme söylemlerinin ön plana çıkmasının yolunu açtı.
Özellikle tatil, yaz turizmi, memleket ziyaretleri ve özel okulların neden olduğu normalleşme talepleri toplumun önerilen maske ve mesafe önlemlerinin ihmal edilmesini hızlandırdı. Başlangıçta virüs tehlikesi olmadığı için önlemlerin gevşek uygulandığı Anadolu kentlerinde virüs hızla yayılmaya başladı ve geri dönüşler virüs Büyükşehirlerde tehlike boyutlarının ve virüs riskinin artmasına neden oldu.
İki haftadır artık normalleşme yerine Başta Ankara ve İstanbul olmak üzere virüs riskinin büyüklüğü ve önlemlerin genişletilerek özenle uygulanmasının önemi konuşulmaya başlandı.
Alınan önlemler yanısıra ekonomi çarkının dönmesi, toplumsal yaşamın sürdürülmesi insanlığın varlığı için şart. Ama bu şart eski alışkanlıklara göre değil virüs riskinin var olduğu gerçeğine göre yerine getirilmelidir. Oysa bütün söylemlerde öne çıkan normalleşme kavramı ile eski alışkanlıklar ve eski düzen tanımlandı.
Yanlış normalleşme kavramı ile hala geçmiş düzeninin tanımlanmasında yaşandı. Bugünlerde tehlike büyük olduğu için özellikle medyada koruyucu önlemlerin varlığı yine öne çıktı. Ancak başta eğitim olmak üzere çeşitli nedenlerle önlemlerin yumuşatılması ve ardından normalleşme talepleri dillendirilmeye başlanacak. Bu nedenle normalleşme kavramının yeniden tanımlanması mevcut tehlike ve risklere göre koşulların belirlenmesi gerekir.