Okumak bir erdemdir.

İnsanlar ancak daha çok okuyarak bilgi sahibi olabilirler.

Her bir kitapta biraz daha genişler düşünce dünyamız ve o güne kadar bilmediğimiz şeyleri öğreniriz.

Ortak bir noktada karar vermenin yolu yine en çok okumaktan geçer...

Çünkü edindikleri bilgiyi kültür olarak çevrelerine, ailelerine, arkadaşlarına, dostlarına, sevdiklerine aktarırlar.

Çünkü hepimiz bu dünyayı düşünebildiğimiz kadar yaşarız. Bilmediğimiz her ne varsa bizim dünyamızın dışında kalır ve biz bilmeyiz. Çünkü var olduklarını bilmeyiz.

Dağlarda koyun güden bir çoban bir kaset alıp dinleyebilir ama bir kitap alıp okur mu?

Okumaz.

Eğer insanlık tarihi eğitime ve sanata daha çok hizmet etmiş olsaydı güzelliğin ve paylaşımın, dostluğun, aşkın kıymeti şimdi olduğundan daha çok iyi anlaşılırdı.

Eğer insanlık okuma yolunda ilerleme sağlasaydı hiç şüphesiz ilerlemeler böyle yüzyıllar almazdı.

Ve mutluluk artar, şu an olduğumuzdan daha çok mutlu olurduk.

Ama böyle olmadı işte...

Yuvarlak bir taşın ya da ağacın tepelerden aşağılara kolayca yuvarlandığını yüzyıllar boyunca izlendi, görüldü ama tekerleğin icadı yüzyıllar sonra keşif edildi.

Çevremize bir bakalım; ne kadar basit, ne kadar sıradan ve dengesiz ilişkiler yumağında ve didişmelerle akıp geçiyor hayat, değil mi?

Doğru dürüst hangimizin bir sosyal bir yönü var ki?

Yok. Olsa da çok az...

Sanattın inceliğinden ve aşkın insanı titreten ateşinden önce bizim ekmek kavgamız var.

Yarınlara dair endişemiz var.

İş sorunumuz var.

Birey olma sorunumuz var.

Eğitim olsaydı eğer bu kadar yalancı olmazdık diye düşünüyorum.

Eğitim olsaydı bu kadar hırslı ve aç gözlüde olmazdık herhalde.

Çünkü bilincinde olurduk bir gün her şeyin biteceğini, sona ereceğini.

Bir yerde bir şey yaparken diğer yanda bir şey bozmazdık.

Ve bizler mesleki bilgi ve tecrübemizin dışında çok bilmiş halimizle her yerde nutuklar atabilir ama kendi mesleğimizle ilgili çok az şey biliriz. Mesela bir şoföre sorun, memleket nasıl kurtulur diye, hemen bir şeyler söyler oysa ekonomi hakkında bilgisi ve eğitimi yoktur. Yada boyacı birisine sorun belediye yönetimi hakkında yine size saatlerce bir şeyler söyler. Ama şoförün araç bakımı ya da kullanmış olduğu yağın karışım oranını sorun bilmez tarifini dahi okumamıştır. Boyacı da boya kutusunun üstünde yazılı olan uyarıları dahi okumaz, görüp de öğrendiği şekilde işini yapar.

Hep şikayet ederiz biz.

Kışın kar yağışından, baharın çamurundan, yazın sıcağından her zaman şikayet ederiz.

Çünkü mutlu değiliz adam gibi.

Ne aradığımızı, neden aradığımızı sorgulama düşüncemiz gelişmemiştir.

Çünkü mutlu insanlar dört mevsimi severler.

Hiç unutmamak gerek bu dünyada her şeyin bir dengede gittiğini..

Sevgi ve nefret duyguları gibi.

'Bir insanı ne kadar çok severseniz o kadar nefret edebilirsiniz.' (*)

(*) Bir yazarın eserinden alınan vecize söz