İş kanunun önemli maddelerinden birisi de işe dönüş ya da fesih bildirimine itirazdır.


İş kanunu işvereni koruduğu gibi işçiyi de korumaya yönelik işlemektedir. Böylelikle iki tarafında (işveren ve işçi) birbirine karşı sorumluluğunu arttırmakta ve işçi işveren disiplinini oluşturmaktadır.


İşe dönüşün en önemli konumu, bir kişinin işçi olarak çalışırken kendisini güvence altında hissetmesi, işinin sorumluluğunu yerine getirirken işverenin keyfi muamelesine karşı kanun tarafından korunduğunu bilmesi hususudur.


İnsan faktörünün yer aldığı her yerde sadece bilimsel değil, duygusal, menfi, subjektif yaklaşımlar devreye girmektedir. Bundan dolayı birtakım konular belirli hukuk disiplinine dayanmadığı takdirde gerek işçi gerek ise işveren tarafından sorunlar çıkmaya başlamakta, bu da hem üretimi, hem işçinin hayatını idame ettirmesine karşın öz güvenini, hem de toplumdaki düzeni zedelemeye başlamaktadır. Bu anlamda işe dönüş davası bu disiplini oluşturan önemli unsurlardan birisidir.


Burada tabii ki işverenin sözleşmeyi feshetme hakkını elinden almamaktadır bu madde. Bu maddenin altını çizdiği nokta, işverenin keyfi ya da farklı menfi sebeplerden dolayı işçi ile yollarını ayırmasının önüne geçmektedir.

Bir işçinin sözleşmesi işveren tarafından feshedildiği durumlarda işçinin bir ay içerisinde iade talebiyle, iş mahkemesi kanunu gereğince başta arabulucuya başvurması gerekmekte. Bu maddeye baktığımız zaman hem iş mahkemelerinin disiplinini arttırmakta hem de iş yükünü biraz olsun hafifletmektedir. Burada belki arabulucu bir uzman aracılığıyla taraflar anlaşma yoluna gidecekler ve mahkemeye gerek kalmaksızın iki tarafında kabulü neticesinde anlaşmaya varılacaktır. Bu açıdan ilk başta arabulucuya başvurmanın zorunlu olması faydalı bir uygulama olmaktadır.

Burada dikkat edilecek bir diğer husus bu sürecin bir ayı geçmemesidir. Bu da işçiye zamansal bir sorumluluk yüklemektedir.

Bu arabuluculuk faaliyeti neticesinde iki tarafta anlaşmaya varamaması durumunda bu defa iki hafta içerisinde iş mahkemesine başvurarak dava açılabilir. Burada dikkat edilecek husus ise son tutanak tarihinden itibaren iki hafta içerisinde olmasıdır.

Arabuluculuk faaliyeti neticesinde taraflar anlaşmaya varırsa o zaman konu aynı süre içerisinde iş mahkemesine değil özel hakeme götürülebilir.

Arabuluculuk mercii, iş mahkemesince başvurulması gereken ilk adım olarak zorunlu kılınmıştır. Bu adımı atlayıp direkt dava açılması durumunda ise, iş mahkemesi davanın usulden reddine karar verebilir. Bu karar ise taraflara resen tebliğ edilir.


Kesinleşen ve resen tebliğ edilen ret kararına karşın, işçinin tebliğ edildiği tarihten itibaren iki hafta içerisinde yine arabulucuya başvurma hakkı bulunmaktadır.


İş sözleşmesi işveren tarafından feshedildiği takdirde işverenin bu feshin haklı bir veya birden çok nedenle feshettiğini ispatlama zorunluluğu bulunmaktadır. Burada tüm sorumluluk işverene aittir.



İşçinin bu feshin farklı bir sebebe dayandığını iddia ettiği durumlarda ise, işçinin bunu ispatlama yükümlülüğü bulunmaktadır.


Arabuluculuk yoluyla çözülememesi durumunda iş mahkemesine açılan dava ivedilikle sonuçlandırılır.

Mahkemece verilen karar için istinaf yoluna başvurulması istenildiği takdirde dava bölge adliye mahkemesine intikal eder ve bölge adliye mahkemesi davayı ivedilikle ve kesin bir şekilde neticelendirir.

Bu iş kanunun 20. Maddesinde yer alan işe dönüş ya da fesih bildirimine itiraz ve usulü başlıklı madde işçiyi, işverenin keyfi tutumuna karşı koruma altına almış olup bu anlamda işçinin haklarının güvende olduğunu gösterir bir madde niteliğindedir.