Türkiye gündemi, dünya gündemi ile birlikte o kadar hızla değişiyor. Hesap ettiklerimiz, konuşmak istediklerimiz ya erteleniyor ya da başka bahara kalıyor. Bahar demişken CHP lideri Kemal Kılıçdaroğlu, 2019 yılında yapılan yerel seçimler öncesi gibi yine bahar ayına vurgu yapmış baharda çok güzel şeylerin olacağını belirtmişti. Olmuyor mu, oluyor?

Elbette birdenbire ortaya atılan 128 milyar dolarlık hikaye ardından iktidar partisi tarafından köşe kapmaca oynayan siyasilerin açıklamaları ve üzülerek de belirtelim ki, ABD yönetiminin yalan-dolan iddiaları yeniden pişirip dünya kamuoyunun önüne koyması karşısında elbette Türkiye'yi yöneten Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan'ı kimse yalnız bırakacak değil. Çünkü burada yargılanan Türkiye Cumhuriyeti…

Bunu fırsat bilip iktidarın ensesinde boza pişirmek neye niyetli muhalefetin nasıl hareket edeceği merak konusu. Elbette ki muhalefet ABD başkanının 23 Nisan'da Türkiye'nin 'Ulusal Egemenlik Bayramı'nda bayram kutlaması için aramadı. '24 Nisan'ı ilan edeceğini, seçim çalışmalarında söz verdiği sözde iddiaları destekleyeceğini açıklayacağını' söyledi. Ne oldu? Olacağı şu: Merhum cennet mekan Necmettin Erbakan hocamızın deyimi ile 'bana ne Amerika'dan…' denilecek bir durum oluştu. 1943 yılından bu yana Türkiye'yi boyunduruk altında tutmaya çalışan Gladyo güçleri ile beraber her türlü hainlik girişiminin içinde bulunan ABD yönetimi; bu kez ekonomiyi, kültürel siyasi hayatı değil Türkiye Cumhuriyeti'nin varlığını, bağımsızlığını hedef aldı. Siz bu sözlere bakmayın sakın… Uluslararası geçerliliği hukuki bir metin olmayışı, Türkiye'nin evinin güçlü olması, Amerika'nın kendi tarihine bakıp Kızılderililer için soykırım yaptığına ilişkin iddialara bakmayın…

Gündeme gelen iddialar elbette sonuçsuz kalacak. Bilelim ki; inadına Amerika'dan, inadına emperyalizmden uzaklaşacağız. Bağımsız Türkiye vurgusunu daha yüksek sesle ve perdeden haykıracağız.

İşte böyle bir zamanda Recep Tayyip Erdoğan'ın hükümeti güçlendirme mukavemetini artırmak için attığı adımlara bakalım. Saadet Partisi yüksek istişare kurulu başkanı Oğuzhan Asiltürk ile yapılan iftar ve külliyenin önündeki yürüyüş bir bakıma bir teşekkür mahiyetinde…

Hiç kimse Saadet Partisi'nden giderek eridiği kamuoyu araştırmaları ile ortaya konan AK Parti'nin can simidi olmasını beklemesin… Belki de kurulduğu günden bu yana yeminli bir Erbakan düşmanı gibi hareket eden bazı kadroların, bir dönem FETÖ'den daha fazla Milli Görüşü hedef tahtasına koyduğunu unutturmaya çalışmasın… Bu camia; her ne kadar Saadet Partisi Genel Başkan Yardımcısı Atik Akdağ'ın 'biz aynı mahallenin çocuklarıyız' sözleriyle kardeşlik hukuku açıklamaya çalışılsa da olan bitenin edilenin hepsi ortada. Şimdi buradan çıkıp 'Waldo Sen neden burada değilsin?' deniyorsa Elbette ki Waldo'nun da bulunduğu mevki, konumu, savunmaya ihtiyacı olacaktır.

Daha önce de yazdım. Saadet Partisi çantada keklik tabanı çay ve kek ikramı ile kaldırılacak bir taban değildir. Zaten Anadolu Gençlik Derneği çatısı altında bulunan gençlik, abilerinden fersah fersah ileri bir muhayyele içindedir. Onlar 'emrin başım üstüne siz ne diyorsanız o dur' diyecek veya diyebilecek mücahit gençleri, akıncı delikanlıları çoktan geride bıraktılar. Sorguluyorlar… Neden sonuç ilişkisi kuruyorlar ve hesap sormak için gün sayıyorlar. Bu nedenle ileriye dönük mukavemeti arttırmaya yönelik her hamle bu gençleri görmezlikten gelinerek yapılacaksa vay halimize…

Milli Gazete 'de iken merhum cennet mekan Erbakan hocamız, Oğuzhan Asiltürk ile birlikte sorardı 'ne kadar maaş alıyorsun?' diye… Cüz'i olan maaşımızı belirtir üstüne de 'artı Allah rızası' derdik. Hocam gülerdi,

Bilmezdi ki hesabı kitabı denkleştirmek için, ayın sonunu getirebilmek için çekilen çilenin haddi hesabı yoktu. Elbette ki bu gençler Milli Görüş tabanı bunu belirtirken Fatih Erbakan'ın Genel Başkanı olduğu Yeniden Refah Partisi'ni unutmuş değilim. Onun da Parti tabanı dahil olmak üzere başta Recep Tayyip Erdoğan'dan, sonrasında yıldırım hızıyla gelip yıldırım hızı ile partiyi ikiye bölen Numan Kurtulmuş'tan ve merhum cennet mekan Necmettin Erbakan'ı cezaevine göndermek için yeminli kurşun asker gibi çalışan parti büyüklerinden bir izah, bir açıklama, bir nedamet, bir özür beklemektedirler.

Bu onların analarının ak sütü gibi helal bir beklentidir. Koskoca bir camiayı okyanus ötesi bir hokkabaza tercih etmenin elbette ki bir faturası olacaktır.

Ancak her ne kadar böyle desem de bütün düşman oklarının bütün müstevilerin, emperyalistlerin kalk borusu çalan düşman ordularının, dost gibi geçinen hain bakışların çevrildiği tek bir kişi vardır: O da Cumhurbaşkanlığı makamındadır.

Hal böyle iken yüreğimize taş basıp hesaplaşmayı ahirete bırakıp 'emrolunduğunuz gibi dosdoğru' olarak hak ve hakikatin yanında saf tutarak, kandığımız yerden değil kaldığımız yerden yola revan olmak durumundayız. Çünkü değirmen taşları arasında öğütülmek istenen Türkiye'nin bütün unsurları, milli mukavemet güçleriyle ayağa kalkıp kol kola girip hep bir ağızdan; ' tam bağımsız Türkiye' deme zamanı gelmiştir.

Böyle bilsin istedim. Vesselam…