Bugün sandık başına gidiyoruz. Halkımız oy kullanarak seçimde bulunurken; Türkiye'de tüm paradigmaların değişmesine neden olacak bir karar verilecek. Seçim sonuçlarını görmeden Türkiye'de yaşanacak değişimi ve yeni paradigmaları değerlendirmek şimdilik erken. Parlamento'nun yapısı ve seçilecek Cumhurbaşkanı'nın kimliği paradigmaların niteliğini ve değişim sürecinin tamamlanma süresini etkileyecek.
Türkiye'de değişimle birlikte bazı temel konularda yaşanacak dönüşümler, yeni bir heyecan dalgasına neden olacak. Bu konuda halk katmanları ve sınıflar arasında yaşanacak geçişler; kaynakların ve sermayenin dağılım ile gelir dağılımı, egemen güçlerin lobi güçlerine ve etkinlik düzeyine göre belirlenecek.
Türkiye'de değişim ve dönüşümün gündemde olduğu günümüzde Dünya'da da değişim beklentisi hatta değişim başlangıcı yaşanmaya başlanmıştır. Bu konuda özellikle bir taraftan İngiltere'nin Avrupa Birliği'nden (AB) ayrılma kararı, diğer taraftan AB'nin yeni bir genişleme anlayışı konsepti ve buna göre genişleme politikalarındaki arayışlar; AB'nin yeni paradigmalarını temellendiriyor. AB eksenindeki bu gelişmeler ve arayışlar devam ederken ABD, küresel ekonomik düzeni korumacılık esasına göre yeniden inşa ederken; yeni ittifaklar ve kutuplar yaratarak askeri gücünü meydan okumaya ve yeni kurallar oluşturma faaliyetlerine yönlendiriyor.
Geçen yazımda belirttiğim gibi 'Kuzey Kore-Güney Kore' yakınlaşması ve bu yakınlaşmanın odağına ABD'nin yerleşmesi; Çin'in hem ekonomik hem askeri yönden bu değişimlere karşı kendini yeniden konumlandırması, Asya'da ekonomik ve askeri alanda yeni ittifaklar olasılığını çağrıştırıyor.
Yukarıda açıkladığım Dünya'daki değişim eğilimlerine karşın, Türkiye yönünü belirlemek ve yeniden kendini konumlandırmak zorundadır.
Bugün halkımızın vereceği karar; Dünya'daki değişim bağlamında Türkiye'nin kendini konumlandırmasında etkili olacak paradigmaların yapısını belirleyecektir.